Bir se­ne­yi da­ha ge­ri­de bı­rak­tık.
Ye­ni yı­lın ilk gün­le­ri ma­zi­de kal­dı bi­le...
Ha­yır­lı bir yıl di­li­yo­rum, tüm okur­la­rı­ma.
***
“Ye­ni­” ke­li­me­si gü­zel­dir, gü­zel­lik­le­ri çağ­rış­tı­rır.
Ye­ni ev, ye­ni ara­ba, ye­ni el­bi­se, ye­ni te­le­fon gi­bi eş­yay­la olan iliş­ki­miz­de­ki ye­ni­lik­ler ho­şu­mu­za gi­der.
An­cak...
Ye­ni fi­kir, ye­ni öne­ri, ye­ni uy­gu­la­ma­lar kar­şı­sın­da bir­den de­ği­şir in­sa­nı­mı­zın tu­tu­mu.
Böy­le du­rum­da bir di­renç­le kar­şı­laş­mak şa­şır­tı­cı de­ğil­dir.
Ana­do­lu­’da sık­ça kul­la­nı­lan, “es­ki kö­ye ye­ni adet ge­tir­me­”, “ba­şı­mı­za ye­ni icat çı­kar­ma­” ya da “böy­le gel­miş, böy­le gi­de­r” söz­le­ri, yer­le­şik top­lum­sal zih­ni­ye­tin yan­sı­ma­la­rı­dır.
Ye­ni­ye ya da ye­ni­len­me­ye ge­len tep­ki­ler, dı­şa­rı­dan ge­le­cek bas­kı ve teh­dit­le­rin ya­nı sı­ra ör­fi ya da di­ni tak­lit ve alış­kan­lık­la­rın in­san ha­ya­tın­da­ki gü­cüy­le de iliş­ki­len­di­ri­le­bi­lir.
Bu ma­na­da ye­ni­ye kar­şıt­lı­ğın se­be­bi­ni, kül­tü­rel kod­la­rı­mız­da bul­mak müm­kün...
Ba­kın şim­di şu cüm­le­le­re:
“Ön­ce­ki­le­ri­ne uy, ye­ni­lik çı­kar­ma!”
“Ön­ce­ki­le­rin gö­rüş­le­ri­ne uy­mak, ye­ni­lik çı­kar­mak­tan da­ha iyi­dir!”
“Her tür­lü ha­yır, geç­miş­le­rin gö­rüş­le­ri­ne uy­mak­ta­dır; her tür­lü şer ise son­ra­ki­le­rin or­ta­ya koy­du­ğu ye­ni­lik­ler­de­dir!”
Bu söz­ler es­ki ule­ma­ya ait...
Ken­di gö­rüş­le­ri­ni mut­lak­laş­tır­mak adı­na bu hü­küm­le­ri koy­muş­lar.
Gü­nü­müz ila­hi­yat­çı­la­rın­dan ve ka­na­at ön­der­le­rin­den ba­zı­la­rı­nın (bel­ki de bü­yük ço­ğun­lu­ğu de­mek müm­kün) ye­ni bir şey or­ta­ya ko­yan­la­ra kar­şı sert bir tu­tum için­de tep­ki gös­ter­me­le­ri, bu söz­le­rin sa­hip­le­ri­ne olan bağ­lı­lık­la­rın­dan ol­ma­lı­dır.
Oy­sa Ku­r’­an tam ak­si­ni söy­ler ve “A­ta­la­rı­mı­zı bu inanç üze­ri­ne bul­duk, doğ­ru olan bu­du­r” di­yen Arap müş­rik­le­ri­ni eleş­ti­rir. Aye­tin önü­ne geç­miş olan bu bağ­lı­lık ve ta­as­sup “Bil­me­di­ğin şe­yin ar­dı­na düş­me­” ve “Sö­zün en gü­ze­li­ne uy” ayet­le­riy­le de çe­li­şir.
Es­ki ya da ye­ni, sö­zün en doğ­ru ve en gü­zel ola­nı, an­cak; sor­gu­la­na­rak, mu­ka­ye­se­ler ya­pı­la­rak ve ayık­la­na­rak bu­lu­nur.
***
Za­man, as­lın­da her an es­ki­yen ye­ni...
İn­sa­nı dö­nüş­tü­ren, ta­ze­le­yen­se ha­ya­tın ken­di­si... Bu nok­ta­da, ne ka­dar et­ki­niz ya da de­ği­liz ay­rı bir tar­tış­ma. Fa­kat her an ye­ni-es­ki ol­mak Tan­rı­sal bir şey. İs­te­sek de için­de ka­la­mı­yo­ruz anın/za­ma­nın. Ama dı­şın­da da de­ği­liz! Bun­dan do­la­yı söy­le­miş ol­ma­lı Ah­met Ham­di Tan­pı­nar:
Ne için­de­yim za­ma­nın,
Ne büs­bü­tün dı­şın­da;
Yek­pa­re, ge­niş bir anın
Par­ça­lan­maz akı­şın­da.
De­ve­ran man­tı­ğı için­de dü­şü­nür­sek, ye­ni­yi ye­ni ola­rak tut­ma ve mu­ha­fa­za et­me gü­cü in­sa­nın elin­de de­ğil. Bu de­ve­ran için­de, in­san da hal­den ha­le gi­ren bir var­lık. İn­sa­nın, hal­le­rin­den bi­ri­ni don­dur­ma­sı ve “iş­te bu be­ni­m” de­me­si ha­ki­ka­ti ne ka­dar yan­sı­ta­bi­lir? Bu hal­ler­den sa­de­ce bi­ri, in­sa­nın ken­di­si ola­bi­lir mi? Çok da­ha önem­li­si, ge­li­şi­mi­ni ve te­kâ­mü­lü­nü bu an­la­yış için­de sür­dü­re­bi­lir mi?
Bu so­ru­lar top­lum­lar için de ge­çer­li; top­lu­mun şah­si­ye­ti­ni de, in­san şah­si­ye­ti üze­rin­den oku­ya­bi­li­riz.
“Ye­ni­” sta­tik bir şey ola­ma­ya­ca­ğı­na gö­re, bir “o­lu­ş” sey­ri için­de­ki in­san­lı­ğın, za­ma­nın bir di­li­mi­ni kut­sa­ma­sı ve ora­dan me­det um­ma­sı, ger­çek­çi bir yak­la­şım ola­maz.

GEÇ­MİŞ VE GE­LE­CEK YE­Rİ­NE

“Tec­rü­be­yi­” in­sa­nın/in­san­lı­ğın ye­ni­den olu­şu­mun­da kul­lan­ma­sı en bü­yük im­kâ­nı­dır. Fa­kat na­sıl kul­la­na­cak so­ru­su­nun ce­va­bı, vak­tin in­sa­nın­da sak­lı­dır.
Ta­rih ye­ni­le­nen bir şey... İn­san bir ya­nıy­la müs­ta­kil bir var­lık, di­ğer ta­ra­fıy­la ta­ri­he bağ­lı... Geç­miş üze­rin­den bir ge­le­cek ta­hay­yü­lü yap­mak, var ol­ma­yan bir şey üze­rin­den ko­nuş­mak olur. Ay­nı şe­kil­de ütop­ya­lar üze­rin­den ge­le­ce­ğe pro­jek­si­yon tut­mak da ek­sik­tir.
“Şim­di­” ol­ma­dan ge­le­cek in­şa
edi­le­bi­lir mi?
Ha­tır­la­ya­rak geç­mi­şe sı­ğın­mak -ha­ma­set nu­tuk­la­rın­da bol­ca gö­rü­rüz- ya da umut ede­rek ge­le­cek­te ya­şa­mak -si­ya­si­le­rin va­at­le­ri de hep ge­le­ce­ğe yö­ne­lik­tir- ka­çış­tır.
Ger­çe­ği göz ar­dı et­mek­tir.
Şim­di­nin de­ğe­ri­ni bil­me­mek­tir.
Oy­sa ha­tır­la­ma­yı ve umu­du “şim­di­” de bu­luş­tu­ra­rak ge­le­cek in­şa edi­le­bi­lir.
Hz. Ali’­nin “Ço­cuk­la­rı­nı­zı ya­şa­ya­cak­la­rı za­ma­na gö­re ye­tiş­ti­ri­n” sö­zü, tam da bu­nu ifa­de eder.
Za­man, her an ken­di­ni ye­ni­ler­ken, ken­din­de­ki­le­ri de ye­ni­li­yor...
Ta­bi­at bu­nun en gü­zel ör­ne­ği...
Ye­ni­nin sa­hi­bi Al­lah ise - ki kuş­ku­suz öy­le- biz­ler de, her dem ye­ni­den do­ğu­şa ta­lip ol­mak du­ru­mun­da­yız.
Sev­dik­le­ri­mi­ze, umut­la­rı­mı­za ve bi­zi biz kı­lan de­ğer­le­ri­mi­ze dört el­le sa­rı­la­rak;
“Her dem ter-ü ta­ze­yiz... Biz­den kim usa­na­” sö­zü­nü şi­ar ey­le­ye­rek...
Ye­ni yı­la bir kez da­ha mer­ha­ba di­ye­lim...
Hoş gel­din 2016...