16 Eylül 2023'te bu köşede yazdığım yazıda konjonktürel değişimlerin politikaları nasıl “mecburen” 180 derece döndürdüğünden bahsetmiştim.
Yaklaşık 1 yıl sonra yine aynı yerde bulduk kendimizi.
İsminin önüne daha önce katil, darbeci, zalim gibi ifadeler konulmadan anılmayan Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi davetlisi olarak bugün Türkiye’ye geliyor.
Tam da bu ziyaret öncesinde gelin biraz hafızamızı tazeleyelim.
Sisi neden katil oldu, neden zeytin dalına mecbur kalındı biraz anlamaya çalışalım.
***
Dönemin Mısır Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Sisi askeri darbe ile Muhammed Mursi’yi devirdiğinde tarih 3 Temmuz 2013’tü.
Arap Baharı sonrasında seçimle göreve gelen ilk devlet başkanıydı Mursi.
Göreve gelişinin yıl dönümü olan 30 Haziran 2013’te hayal kırıklığı yaşayan 30 milyondan fazla kişi onu protesto etmek için Tahrir Meydanı’nda buluştu.
Asker istifa etmesi için süre verdi, etmeyince yönetime el koydu.
Türkiye’de ise aynı dönemde Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesimiyle başlayan ardından hükümet karşıtı eylemlere dönen, ülke tarihinin en büyük protestoları vardı.
Arada paralellik kuranlar, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Muhammed Mursi’yi kıyaslayanlar bile oldu.
Erdoğan “Erdoğan’ın akıbetini Mursi’ye benzetenler Sisi zihniyetidir” diye tepki gösterdi.
Türkiye Mısır’daki darbeye en üst perdeden tepki veren, en sert açıklamalar yapan ülkeydi.
Sisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın baş düşmanı olmuş, bir nefret objesine dönüştürülmüştü.
Öyle ki 2019’da tekrar edilen İstanbul seçimlerinde Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’nu Sisi ile kıyaslayıp, AK Parti adayı Binali Yıldırım’ın rakibinin Sisi olduğunu söylemişti.
Ancak sonrasında ilişkilerde normalleşme dönemi başladı.
O açıklamadan 7 ay sonra, 19 Ocak 2020’de Erdoğan “Asla aynı masaya oturmam” dediği Sisi ile Berlin’de düzenlenen Libya Zirvesi’nde ilk kez aynı masaya oturdu.
20 Kasım 2022’de Erdoğan ve Sisi Katar’daki Dünya Kupası açılışında tokalaştı.
10 Eylül 2023’te Hindistan’daki G-20 Zirvesi’nde ilk görüşme oldu, 14 Şubat 2024’teyse Erdoğan Kahire’de Sisi’yi ziyaret etti.
Peki, rüzgar nasıl bir anda tersine döndü, bu süreç nasıl böyle gelişti?
Gelin bu tarihlere biraz da dış politikadaki gelişmeler ışığında bakalım…
***
Mısır, Türkiye için özellikle de Doğu Akdeniz nedeniyle kritik bir ülke.
Doğu Akdeniz’de yeni enerji sahaları keşfedildikçe bölgenin jeopolitik önemi arttı ve rekabet kızıştı.
Doğu Akdeniz’e sınırı olan 10 ülke var: Türkiye, KKTC, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır ve Libya.
Ancak rekabet ideolojik çatışmalar ve tarihsel anlaşmazlıklarla da süslenince işler uzun süredir içinden çıkılmaz bir hale gelmiş durumda.
Daha önce İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki anlaşmaların ve atılan adımların Türkiye’yi nasıl İsrail’le normalleşmeye ittiğini 23 Eylül 2023’te “’Konjonktür’ Netanyahu’yu da Türkiye’ye getiriyor” başlıklı yazımda anlatmaya çalışmıştım.
Benzer bir sürecin Mısır için de işlediğini görüyoruz.
***
Bu fotoğrafı daha iyi görmek için Sisi’nin hala düşman görüldüğü 5 sene öncesine gitmek gerek.
16 Ocak 2019’da Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail, Mısır, İtalya ve Ürdün "Doğu Akdeniz Gaz Forumu"nu kurdu.
Türkiye de buna karşı Kasım 2019’da Libya ile Deniz Yetki Alanları anlaşması imzaladı.
Bu dönemde Sisi hala katil ve darbeci olarak anılıyordu.
Hatta Erdoğan “Sisi var” diye Eylül 2019’daki BM Genel Kurulu sırasında liderler için verilen yemeğe katılmamıştı.
16 Ocak 2020’de "Doğu Akdeniz Gaz Forumu"nu oluşturan 6 ülke ikinci kez toplandı ve enerji alanındaki iş birliğini uluslararası bir kuruluşa dönüştürme kararı verdi.
Dışişleri "Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminin dışında bırakma hayalleri kuruluyor" diye tepki gösterdi.
Saflar netleşiyordu.
Tesadüf o ki, bu karardan sadece 3 gün sonra, Erdoğan 7 senede verilen onca sert mesaja rağmen detaylarına başta değindiğim Libya Zirvesi’nde Sisi ile aynı masaya oturdu, aynı aile fotoğrafına girdi.
Normalleşmenin başlayabileceğinin ilk sinyallerinden biriydi bu görüntüler…
Doğu Akdeniz’in denklemdeki önemi şüphesizdi.
***
Sonrasında Mısır’ın da aynı İsrail gibi Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile iş birlikleri arttı.
Yunanistan ve Mısır 6 Ağustos 2020’de Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşması imzaladı.
Uzmanların yorumlarına göre bu adımla Mısır; Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan soruna doğrudan taraf oldu.
Türk Dışişleri “Anlaşma yok hükmündedir. Sözde sınırlandırılan alan, Birleşmiş Milletler’e de bildirilen Türk kıta sahanlığı içinde yer almaktadır” diye tepki gösterdi.
Mart 2021’deyse dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu istihbarat birimlerinin zaten bir süredir görüştüğünü, diplomatik düzeyde temasların da artık resmen başladığını duyurdu.
Mısır sonrasında bu anlaşmadan imzasını çekmedi ama Türkiye’nin belirlediği kıta sahanlığı sınırlarına uydu.
Yunanistan ise şimdi Sisi’nin Türkiye ziyaretini yakından takip ediyor.
Sisi’nin Türkiye’ye geleceğini 23 Ağustos’ta Yunanistan’ın önde gelen gazetelerinden Kathimerini şu yorumla haberleştirdi:
“Türkiye'nin Mısır ile uzlaşması Atina için bir endişe konusu. Çünkü Yunanistan'ın Mısır ile deniz sınırlarının kısmi olarak belirlenmesine ilişkin anlaşması, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı, Atina ve Doğu Akdeniz’deki diğer ülkelerin egemenlik haklarına ‘tecavüz’ eden, sözde Deniz Yetki Anlaşması’na karşı sahip olduğu en güçlü, önemli ve yasal argüman.”
Ama Mısır da bir yandan Yunanistan’ın gönlünü alan adımlar atmaya devam ediyor.
Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanı Karim Badawi 29 Ağustos’ta Kıbrıs Rum Kesimi’ndeydi.
Mevkidaşıyla Rum Kesimi’nin münhasır ekonomik bölgesindeki arama ve keşifleri nasıl hızlandırabileceklerini görüştü.
Yani satrançta karşılıklı hamleler devam ediyor.
Her ülke kendi yerini sağlamlaştırmak için adımlar atıyor.
Türkiye de kendi denklemini kurma çabasında.
Libya'da Türkiye’nin tanıdığı yönetim ile zaten halihazırda bir anlaşma bulunuyor.
Doğu Akdeniz’e kıyıdaş bir diğer ülke olan İsrail’le ilişkiler tam normalleşecekken 7 Ekim saldırıları ve Gazze Savaşı sonrasında tamamen koptu.
Geriye Suriye ve Lübnan kaldı.
Bu bağlamda Şam yönetimi ile normalleşmek için art arda uzatılan zeytin dalları da tesadüf olmayabilir…
***
Bu yazıda özellikle değinmek istediğim bir diğer konu da Türkiye’nin BRICS politikası.
Erdoğan sürekli “Doğu ve Batı arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz” dese de Türkiye’nin BRICS’e uzun süredir devam eden ilgisi NATO müttefiki ve AB’ye aday ülke olması sebebiyle tartışmalara neden oluyor.
Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, Batı merkezli tek kutuplu sisteme karşı iş birliklerini artırmak için 2006’da BRIC adıyla bir araya geldi.
2010’da bu gruba Güney Afrika da katıldı ve birliğin ismi BRICS oldu.
AB üyeliği konusunda hayal kırıklığı yaşayan Türkiye, Bloomberg’ün haberine göre Pazartesi günü BRICS’e üye olmak için resmen başvuruda bulundu.
Habere bir yalanlama gelmedi.
Dün de Rusya, Türkiye’nin 24 Ekim’de Kazan’da yapılacak zirveye katılacağını duyurdu.
***
Yeni bir ülkenin BRICS’e girmesi için mevcut tüm üyelerin onayı gerekiyor.
Genişleme politikasında ise “BRICS’e üye ülkelerin birbirleriyle diplomatik ve dostane ilişkilerinin olması” koşulu bulunuyor.
Mısır bu yılın başında Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte BRICS’in yeni üyesi oldu ve birlik artık BRICS+ diye anılmaya başlandı.
Yani Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi, hatta dostane seviyeye yükselmesi BRICS’e üye olabilmemiz için de artık şart.
Üstelik halihazırda Gazze için yürütülen ateşkes görüşmeleri Mısır’ın başkenti Kahire’de yapılıyor.
Türkiye ise defalarca ev sahibi olmak istediğini söylemesine rağmen, masaya dahi davet edilmedi.
Bu da Mısır’ın gücünü ve bölgesel liderliğini ortaya koymuş durumda.
Yine eski yazısının son cümlesiyle bitireyim…
Bizi hep bu “konjonktürler” değiştirdi...