Erdoğan dedi ki: “Çağdaşlaşmayı; alkol kullanmakla, zararlı alışkanlıkları teşvik etmekle, tek tip bir hayat tarzına sahip olmakla özdeş hale getirenler var. Tek parti döneminin jakobenleri, Batılılaşma ve modernleşme adına alkol kullanımını teşvik etmişlerdir. Tarih kitaplarını karıştırdığınızda, Atatürk Orman Çiftliği’nde ellerine bira şişeleri tutuşturulmuş çocuk fotoğrafları görürsünüz.” Erdoğan’ın bu sözlerinden şunu anlıyoruz; tarihi hiç bilmiyor!..



Bira’nın anavatanı Ortadoğu...
Arkeolojik araştırmalara göre ilk kez MÖ 10 bin civarında Ortadoğu’da -muhtemelen tesadüf sonucu- buğday çorbasının mayalanması ile keşfedildi.
Yani, bira aslında ilk başlarda içkiden ziyade gıda maddesiydi. Henüz yabani bir bitki olan arpayı, insanoğlu yenilebilir hale getirmek için çok uğraştı; önce öğütüp ufaladı, sonra suyla karıştırıp bulamaç haline getirdi. Güneşin altında fazla kalan bulamaç, havadaki mikroskobik mantar sporları sayesinde mayalandı. Bulamacın suyu az olduğunda hamur, fazla olduğunda ise bira oluştu.
İlk bira, -şerbetçi otu kullanılmadığı için- daha bulanık ve köpüksüz olup bozaya benzerdi.
Bira evde yapılıp tüketilen bir içki iken, 14. yüzyıl itibariyle birahaneler ortaya çıktı ve böylece biranın kalitesi yükseldi; daha çok tüketilmeye başlandı.
Mısırlılarda; arpadan yapılan bira ulusal içkiydi. Tanrı ve tanrıçalara sunulurdu. Mezarlarının başında bir kap içinde bira bulunurdu. Para yerine geçerdi; asgari ücret ölçüsü olarak kullanılırdı.
Babillilerde; buğday, siyah ve beyaz arpa ile bal kullanarak 20 çeşit bira üretirlerdi. Düğünlerin geleneksel kutlama içkisi “Arı Şarabı” denen bal birasıydı. Kayınpeder tarafından damada düğünden sonra bir ay içebileceği kadar erkeğin kudretini arttıracağına inanılan “Arı Şarabı” hediye edilirdi. Kimi krallar dini törenlerde bira içer ve halkını içmeye teşvik ederdi. “Hammurabi Kanunları”nda bira ile ilgili maddeler vardı. Bira için fazla ücret isteyen satıcı suda boğdurularak cezalandırıldı.
Birayı Atinalılara sevdiren Babilliler idi.
Sümerlerde bira; tanrıça “Ninkasi” tarafından bulunmuş ve insanlığa armağan edilmişti. Ekmek kadar önemli besin maddeydi; bu “Sıvı Ekmek!” Aşçılar ve bira yapanlar askerlikten muaf tutuluyordu.
Bira içilen mekanların işletmeciliğini kadınların yapması zorunluydu. İşletmeci bayanın o zamanın birahanesi olan bu mekanlarda konuşulanları yörenin mülki amirine anlatması zorunluluğu vardı!
Gılgamış Destanı’nda bira geçer!
Azteklerin bira tanrısı vardı.
Kristof Kolomb Amerika’da yerlilerin bir avuç dolusu mısır ve bir avuç siyah kayın ağacı özünü bir sürahiye doldurup doğal fermentasyona bırakarak bira yaptığına
tanık oldu.
Avrupa’da birayı ilk üretenler MÖ 1. yüzyılda -İngilizlerin atası- Keltlerdi. İngilizlerde çok bira içmek demek kalıtsaldı!
Orta Avrupa’da 9. yüzyılda bira sadece manastırlarda üretiliyordu; ticaretini yapıyorlardı hem de içiyorlardı. Bugün hala Belçika, Hollanda ve Almanya’da bira üreten manastırlar var.
Keşişlerin günde 5 litre bira içmesine izin veriliyordu. Bira yapımıyla keşişler ilgilenmeye başlayınca bira yapımında kadının rolü azaldı.
Şerbetçi otunun biraya koyulması 13. yüzyılda Bavyeralı manastır rahipleri tarafından akıl edildi. Fakat William Shakespeare biraya şerbetçi otu katılmasından hiç
hoşlanmadı ve şerbetçi otu katılmış bira hiç içmedi!
Yıl, 1516... Almanlar yasayla biranın standardını belirledi; arpa suyu, şerbetçi otu ve su kullanılacaktı!
Dr. Alexanders Nowell tarafından biranın tıpalanmış cam şişelerde saklanması halinde daha fazla dayanacağı ıspatlandı. Yıl, 1602 idi.
Soğutma sorunu nedeniyle bira 1880’e kadar hep soğuk aylarda üretilirdi. 19. yüzyılda James Watt’ın buhar makinesini icat etmesi ve Carl Von Linde’nin yapay serinliği bulması bira tarihinde çığır açtı...
Bira, dünyanın en çok tüketilen içeceklerinden oldu.
Belçika; dünyada herhalde en çok bira çeşidinin olduğu ülke oldu. İngilizlerin “a-le”leri; İrlandalıların “stout”ları, Danimarkalılarınn “pilsner”leri, Almanların “lager”ları ve -özellikle ülkemizde olduğu gibi- tüm Avrupa’da Çeklerin Plzen (Pilsen) şehrinden adını alan, genelde tüm sarı biralara adını veren “pils”ler günümüzde çok ünlü...
Amerika ve çoğu Avrupa ülkelerinde artık gurmeler -şarapta olduğu gibi- çeşitli bira türleriyle yemek eşleştirmeleri yapmaktadır.
Gelelim Osmanlı’ya...

Osmanlı’da çocuklar bira masasında oturuyordu...



BiRANIN OSMANLI’YA GELiŞi


Osmanlı ne zaman içkiyi yasaklasa bozahaneleri de kapatır; alkol oranı yüksek olduğundan ekşi boza yasaklanırdı!
Öyle ya... Arpanın mayalanıp suya yatırılmasıyla boza yapılmıyor muydu?
Fatih Sultan Mehmet’in bozayı çok sevdiği biliniyor.
Neyse, konumuz boza veya şıra değil; bira...
Erdoğan, “çağdaşlaşma özentiliği” deyip Cumhuriyet’i eleştirse de; bira, “Batılılaşma hedefli” Tanzimat ile Osmanlı’ya girdi!
Hans Bart “Doğu’da Bira Üzerine İncelemeler” adlı kitabında, Württemberg Prokopp adlı kişinin eşek-katır sırtında İzmir bölgesinde bira sattığını yazdı. İzmir’de ilk birahaneyi de açan oydu. Bira, İzmir’den İstanbul’a gelmişti.
İçkiyi sevdiği bilinen Sultan Abdülmecit’in bira içtiğini düşünebiliriz. Zaten hükümdarlığı döneminde biraya ait ilk mevzuat 1847’de konuldu. Bu tarihten önce birahaneler açılmaya başlanmıştı. Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da çoğunluğu Beyoğlu ve Galata’da olmak üzere 31 birahane vardı. Ankara’dan Erzurum’a birahaneler Anadolu’ya da yayılıyordu.

Bira fabrikası açmak için sunulan arz tezkeresi, yıl 1894.


Bira Viyana, Münih ve Belgrad’tan ithal ediliyordu. Osmanlı resmi kayıtlarında bira “Arpa Suyu” diye geçiyordu.
Peki Osmanlı’da bira üretimi ne zaman oldu?
Yıl, 1890.
Yani, Erdoğan’ın yere göğe koyamadığı II. Abdülhamit’in hükümdarlık dönemi. (Osmanlı’da ilk genelev açılmasına kimin izin verdiğini ve ne kadar Müslüman kadının çalıştığını da yazarım.) Keza. Osmanlı ülkesine giren her yeni şey Şeyhülislam fetvası ile girerdi. Ve demek ki her ikisi de izin vermişti!
Sonuçta...
İsviçreli Bomonti Kardeşler Feriköy’de ve Vasil isminde bir Yunan da Şişli’de bira imalathaneleri kurdu. Üretmekle kalmadılar; bahçelerinde halka satış yaptılar.
İki yıl sonra...
O tarihte Osmanlı egemenliğindeki Selanik’te de “Olimpos Bira ve Şampanya Fabrikası” açıldı. Sahipleri Osmanlı vatandaşı Mizrahi ve Fernandez adlı Allatini Kardeşler idi. Kurucuların “arz tezkiresi”ne olumlu yanıt veren II. Abdülhamit’ti...
Bira işi kazançlıydı. Osmanlı birayı sevmişti.
Bomonti Kardeşler imalathaneyi fabrikaya dönüştürdü; sermayelerini hep artırdı. Üstelik işletmelerine soğuk hava tesisleri ilave ederek “alt fermantasyon” (Pilsen gibi) bira imal etmeye başladılar. Yılda 7 milyon litre bira üretiyorlardı. Ve zamanla üretimi 10 milyon litreye kadar çıkardılar.
Sadece İstanbul değil; Trakya ve Marmara Körfezi kıyılarından Eskişehir’e kadar uzanan bölgede “Bomonti Bira Bahçeleri” kurdular.
Oluk oluk para kazanınca rakiplerin çıkması kaçınılmazdı. İstanbul Büyükdere’de “Nektar Biracılık” 1909’da kuruldu. Bira imalatında memba suyu kullanarak kısa sürede pazarda iyi pay sahibi oldular. İkram ve Sabah gazetelerine reklam vermelerinin bunda payı vardı kuşkusuz.
İki şirketin birbiriyle giriştiği rekabet, bira fiyatlarını hayli düşürünce, iki firma daha fazla zarar etmemek için birleşme kararı aldı; 1912 yılında “Bomonti-Nektar Birleşik Bira Fabrikaları” kuruldu. İşleri büyüttüler; “Aydın Bira Fabrikası”nı açtılar. Bomonti-Nektar sadece bira ile sınırlı kalmadı ve İzmir’de ilk rakı fabrikalarını kurarak büyüdüler.
Keza Osmanlı’da...
1911’de kurulan “Milli Bira Fabrikası Osmanlı AŞ” ve 1919’da kurulan “Büyük Sulh Bira Fabrikası” gibi işletmeler faaliyete geçti. Mehmet Sabit Bey veya Ata Rauf Bey gibi Müslümanlar yöneticilik yaptılar.
Çamlıca Belediye Bahçesi ve Tepebaşı Belediye Bahçesi gibi resmi kurum olan belediye bahçelerinde bira içiliyordu. Bomonti birası 40 para ve Avrupa birası ise 5 kuruştu!
Kuşkusuz Osmanlı’da Müslümanlara içki yasaktı. Bira fabrikalarında çalışan 367 kişinin kaçı Müslüman bilmiyoruz..
Osmanlı’da bira içenlerin ne kadarı Müslüman bilmiyoruz. Ama...
Biraya “Fatma ananın helvası” diye şifreli bir isim verildiğini biliyoruz.
Osmanlı’da ortalama 8-9 milyon litrelik birayı tüketecek gayr-i müslim olmadığını biliyoruz!
Osmanlı döneminde/ 1910 yılında 11 milyon litre bira tüketim düzeyine, Cumhuriyet döneminde ancak 1943’te ulaşıldı!
Yani...
Erdoğan; Osmanlı’nın son döneminde, Cumhuriyet’in ilk döneminden çok bira tüketildiğini bilmiyor!
1921’de sadece İstanbul’da 52 birahane vardı...
Gelelim önyargılı oldukları Cumhuriyet dönemine...

CUMHURiYET DÖNEMiNDE BİRA

Cumhuriyet döneminde, içki tekeli sorunu ile karşılaşıldı.
II. Abdülhamit’in imzasıyla Duyun-u Umumiye’ye alacaklarına karşılık kimi devlet gelirini toplayıp, götürüyordu. İçkiden alınan vergi de bunlardan biriydi.



Cumhuriyet, Osmanlı’dan kalan kapitülasyonları kaldırırken yabancıların elindeki şirketleri de kamuya kazandırmaya çalıştı. Fakat...
Bomonti-Nektar’a 1938’e kadar -bir yıllık ara dışında- üretim izni verildi.
Yani... Atatürk’ün yabancı bir şirketin reklamını yapması söz konusu olamaz.
Zaten Bomonti reklamını kendi yapıyordu. 1934 yılında bira satışlarını arttırmak için biranın yararlarından söz eden bazı resimli levhalar hazırlatıp lokanta ve birahanelerin duvarlarına astı. Bu ilanlar sert tartışmalara da neden oldu:

Ankara bira fabrikası


Bomonti Şirketi’nin Türk ırkının sıhhatini düşünmediği, bütün amacının “Türk ırkının kanını kurutmak, kasasını doldurmak“ olduğu belirtildi: “Halkın hayatına kasteden bu levhaları yerinden indirecek bir devlet kuvveti yok mudur?”
Aslında... Tartışmaların temelinde siyasi kapışma vardı.
İsmet İnönü’nün erkek kardeşi Rıza Temelli Bomonti’ye ortaktı. İnönü’nün kız kardeşi, Sabiha Hanım’la evli olan Abdürrezzak Bey ise Bomonti’nin hissedar yöneticilerinden biriydi. İnönü ile Atatürk’ün arasının açılmasını isteyenler her fırsatta Bomonti polemiği çıkarıyorlardı.


Sonuçta, Bomonti kapanmadı ama Atatürk, Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği bünyesinde Cumhuriyet’in ilk bira fabrikasını kurmak için hazırlıklara başladı. Yabancı Bomonti Bira Fabrikası’na alternatif olarak Atatürk yerli Ankara Bira Fabrikası’nı 1934 yılında faaliyete geçirdi.
Erdoğan’ın dediği gibi meselenin “çağdaşlaşmayla”, “biracı nesiller yetiştirmekle” filan ilgisi yoktu; ulusal sermayeyi güçlendirme çabası vardı! Osmanlı bira üretiminin yüzde 90’ı Bomonti-Nektar’ın elindeydi ve Atatürk bunun devam etmesinden yana değildi; devlet eliyle bu tekeli kırmak yani Bomonti’yi kamulaştırmak istiyordu ama Danıştay buna izin vermiyordu.
Şu da bilinmelidir ki; Cumhuriyet, 1930’larda çıkardığı kanunlarla alkollü içki satış yerlerine sınırlamalar getirdi. Örneğin, Halkevleri’nde ya da bahçelerinde içki içilme yasağı vardı.
Savaş cephesinde tuttuğu 20 Kasım 1916 tarihinde hatıra defterine şöyle yazmıştı: “Sıhhatin korunması için, bilhassa beynin parlaklığı için alkol alınmamalı.”
Erdoğan, “Aileler sağlığa faydalı diyerek ilkokul çocuklarına birayı sevdirmeye çalışmıştır” dedi. Maalesef bilmiyor.
Tüm dünyada malt biranın besleyici olduğu düşünülüyordu. Gliserofosfatlı ve gliserofosfatsız olmak üzere iki tip üretildi. Yıllar boyu “zayıflık” ve “halsizlik” çeken bebek ve çocukların dertlerine derman oldu. Süt veren annelere tavsiye edildi. Bira fabrikalarında çocuklara yönelik -ilaç mahiyetinde- özel maltlar üretildi. Örneğin, ‘’Şark Malt Hülasası’’ adındaki içecek Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de eczanelerde satılıyordu. İstanbul ve Ankara tekel bira fabrikalarında 1989’a kadar üretildi, satıldı bunlar.
Yoksa... Kim çocuğunu içkiye alıştırmak ister; böyle bir şey nasıl düşünülebilir.
Böylesine bir çarpıtma ayıp değil mi?..
Sonuçta...
Erdoğan’ın, iktidarları boyunca her yıl artan içki tüketimine kafa yorması ülke için daha yararlı olur...