Yaklaşık 150 yıllık kavga bu:

Osmanlı hanedanı Abdülaziz ailesi ile Abdülmecit ailesi arasındaki çekişme senelerce sürdü.

30 Mayıs 1876 darbesi ile Abdülaziz tahtan indirilip, yerine Abdülmecit’in büyük oğlu Beşinci Murat padişah yapılınca aileler birbirine ezeli düşman oldu. 

Abdülaziz’in (ve sonra oğlu Yusuf İzzet Efendi’nin) gizemli ölümü düşmanlığı büyüttü...

Bir parantez açmalıyım: Osmanlı padişahlarının psikolojileri konusunda tek araştırma görmedim. Oysa, padişahların psikanalizi yapılarak, iç dünyalarında yaşadıkları ruhsal süreçler kimi olaylardaki tavırlarını anlamamıza yardımcı olabilir...

Prof. Vamık Volkan’ın “Atatürk’ün Psikanalitik Biyografisi” kitabını biliyoruz. Bir de derler ki “Türkiye’de Atatürk tabudur”, oysa  son yıllarda demediklerini bırakmadılar. Günümüzde padişahların dokunulmazlığı var! Parantezi kapatayım...

Hanedan içi kavgaya şuradan girdim:

Tağut/ Kutsal Aldanışın Soyağacı” kitabımı yazarken, “sayfa sayısı fazla olmasın” diye bazı konulara girmedim. Örneğin: İktidar “entelijansiyasının” pek övdüğü, Vahdettin meselesi gibi!

Bugün bunun mini özetini yapacağım:

★★★

Osmanlı’nın son halifesi (Abdülaziz’in oğlu) Abdülmecit ile Osmanlı’nın son padişahı (Abdülmecit’in oğlu) Vahdettin arasındaki dostlukla başlayıp, düşmanlık ile biten bir ilişki yaşandı. 

Gençlik dönemlerinde birlikte olmaktan keyif alırlardı; ava çıkarlardı, musiki ve edebiyat toplantılarına katılırlardı.

Zamanla aralarında siyasi farklılıklar olmaya başladı; Vahdettin ağabeyi İkinci Abdülhamit’e yakınken, Abdülmecit bu padişahtan nefret ediyordu.

Dış politikada da farklılık olmaya başladı; Vahdettin İngilizci, amcaoğlu Abdülmecit ise Fransız destekçisi idi.

İkili arasında farklı görüşler yerini gerginliğe bırakacakken hayatın sürprizi; Vahdettin’in kızı Sabiha ile Abdülmecit’in oğlu Ömer Faruk evlendi. 

Vahdettin bu evliliğe soğuk baktı ancak kızının aşık olduğunu öğrenince “evet” demek zorunda kaldı...

Kuşkusuz bu evlilik, aileler arasında dargınlığı sürdürenlerin tepkisini çekti. Yani, iki aile arasındaki gerginliği ne aşk, ne evlilik giderdi!

Son padişah Vahdettin ile son halife Abdülmecit’in aralarındaki gerginliği finali ise hayli sert oldu:

★★★

Dört yıldır sürgünde olan Vahdettin, 16 Mayıs 1926 günü kalp krizi geçirerek İtalya Sanremo’da hayata veda etti.

Cenazesi Türk hükümeti tarafından kabul edilmedi ve Şam’da Süleymaniye Külliyesi mezarlığına defnedildi.

Abdülmecit ise 23 Ağustos 1944 Paris’te vefat etti. Kızı “Hindistan Prensesi” Dürrüşehvar, Türkiye gelip girişimlerde bulundu. Ancak defin için izin alamadı.

Şam’daki mezarlıkta otuza yakın Osmanlı hanedanına mensup mezar vardı, son halifenin oraya defnedilmesi beklenirdi. Ancak:

Son halife Abdülmecit’in vasiyeti vardı. Damadı Haydarabat Nizamı Osman Han’a 2 Mayıs 1939 tarihinde mektup yazmıştı:

-“Şam’da Al-i Osmani mezarlığı vardır. Fakat Devlet-i Osmaniye ve al-i Osman’ın bugünkü felakât-i uzmasına sebep olan Sultan Vahideddin orada gömülüdür. Binaenaleyh cesedimin oraya gönderilmemesini suret-i kat’iyyede sizden rica ederim...”

Beyrut ya da Hindistan’a defnedilmek istiyordu! Olmadı, on yıl Paris Camii’nin alt odasında kaldı ve 1954 yılında Mekke’de huzura kavuştu...

Bu tarihi bilgiyi hatırlamamın sebebi şuydu:

Tarihe duygusal bakan kimileri Vahdettin’e yönelik eleştirileri salt bir çevrenin yaptığını sanıyor. Oysa, -son halife Abdülmecit’in keskin tavrında görüldüğü gibi- Osmanlı hanedanı içinden de böylesine sert tavırlar vardı son padişaha... Ki aileler arasında bu çekişme halen sürmektedir...

Size ev ödevi: 

Abdülaziz ailesi, her fırsatta İkinci Abdülhamit ve Vahdettin’i öven AKP’ye nasıl bakmaktadır?