Ben senin kirli çamaşırını bulayım, bulamazsam bile; “bak ne kadar da kirli, pasaklı, kokmuşlar” diye uydurayım. Kirli çamaşır yarışına çıkayım.

Sen benden kirli.

Koktu çamaşırlar!

★★★

Nasrettin Hoca ile hanımı dere kenarına “kirli çamaşırları yıkamaya” gitmişler. Hanım çamaşırları sabunlayıp yıkıyor, tokaç vurup kirlerinden iyice arındırmaya çalışıyor, Hoca da çamaşırları kuruması için alıp dere kenarında söğüt dallarına asıyormuş.

Bir hınzır karga!

Sabunu kapıp uçmuş.

Aman Hocam yetiş, karga sabunu kaptı. Hoca ne yapsın? Kartal olup kanatlanıp uçacak hali yok ya! Demiş ki hanımına; “O bizden kirli...”

★★★

Belediye seçimleri tokat olup inmişti. Daha bir yılı dolmadı; 1393 belediyede yapılan seçimlerin çoğunu muhalefet partisi CHP almış, Türkiye nüfusunun yüzde 65’inin yaşadığı 14 büyük kentin belediyesi el değiştirmiş; ilk ay; “kirli-pasaklı- kokmakta olan iktidar partisi belediyecilik geçmişinden kalma çamaşırlar” ortaya dökülmüştü.

★★★

Rüşvet.

İhaleye fesat sokma.

Haksız mal edinme.

Yiye, yedire belediye!

Halk da olanı biteni görüp; “çalıyorlar ama çalışıyorlar” diye adını koymuştu. İktidar partisi belediyeciliği öylesine kokmuştu ki bizzat parti başkanı; içlerinde Ankara ile İstanbul’un da bulunduğu büyükşehir belediye başkanlarına; “siz metal yorgunu oldunuz (yani çok kirlendiniz) istifa edin demiş; Ankara belediye başkanı bu emre uymayıp direnince partinin kurmay önde geleni Bülent Arınç da; “Eğer birileri oturdukları koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa kesinlikle altını pisletmiştir” demişti.

★★★

10 ay önce seçim oldu.

Belediyeler el değiştirdi.

460 bin nüfuslu 20 yıldır AKP’li belediye başkanları tarafından yönetilen bir belediyede tam 22 müdürlük kurulmuştu. 1 belediye başkanı, 22 ayrı daire. 22 müdür. Müdür yardımcıları. Onların yardımcıları. Yardımcının yardımcıları. İktidar partisi milletvekilleri, milletvekili olmadan önce şirketler kurmuş, milletvekili seçilince şirketlerini oğulları ile kızlarına devretmiş, o şirketler de AKP’li belediyelerden iş alıp yüksek gelir transferi sağlamışlardı.

★★★

8 lüks banyolu belediye sarayları, 400 metre büyüklüğünde başkanlık odaları, 200 metre genişliğinde başkan yardımcısı odaları, pahalı mutfaklar, başkan bey abdest alırken ayağını yıkamakta sıkıntı yaratmasın diye özel tasarım lavabolar, duşa kabinler, şark köşeleri yaptırmışlar. Son 25 yılın belediye başkanlarının da yedikleri rüşveti aklamak için ihtiyaçtan çok daha büyük, çok süslü, pahalı belediye sarayları yaptırmış oldukları ortaya çıktı.

★★★

Seçimle gelen CHP’li yeni belediye yönetimlerinin ilk görevi; “kim yaptı, kaça yaptı” diye sormak, hesap istemek olacaktı. Yolsuzluk dosyaları belgelerle hazırlandı. Savcılıklara verildi.

Tozlu raflarda!

Bekliyor.

Yıkıldı adalet!

★★★

CHP’li belediyeler; “son 25 yılın yiye yedire belediyeciliğini” halka anlatmaktan vaz geçip, panoları, duvarları; “İlçemize hoş geldiniz Cumhurbaşkanımız” diye şirin görünme çamaşırcılığına meyleden örnekler çıkarmaya başladılar. Atanmış özel görevli savcılarla “belediyecilikteki kirli çamaşırları gündeme taşıma ortamı” böyle doğdu ve “turpun büyüğü heybede” söylemi gündeme oturdu.

★★★

Savcılar “rüşvet yeme- haksız mal edinme” adalet arayışında iktidar belediyelerine sırtını dönüp muhalefet belediyelerine “ihale verdiğin şirkete otomobillerini satmışsın, gel buraya... İhale verdiğin şirkete, belediyenin hastanesini ucuza tapulamışsın, gel buraya... Rüşvet aldığın şirkete ihale şartnamesi hazırlatmışsın, gel buraya...” davaları açmaya yoğunlaştılar.

Kim daha kirli!

Karga sabunu kaptı!

Sahte içki çifte adilik!

20 yıl önce TEKEL fabrikaları, stokları, arsaları ve hazır iç pazarı ile yandaş iş adamlarına 292 milyon dolara satıldı. Onlar da TEKEL’i Amerikan şirketine 810 milyon dolara verdiler. Amerikan şirketi de aynı TEKEL’i (17 fabrika) İngiliz şirketine 2.5 milyar dolara devretti. Demek ki, 2.5 milyar dolarlık TEKEL, yandaş iş adamına 292 milyon dolara satılmış oldu. Aradaki farkı kimler kırıştı?  Böylece Türkiye iç pazarı da yabancı şirketlere sunuldu. İçilen her yudum rakı üzerinden Türkiye insanın sırtından İngiliz işverenine gelir aktarılır oldu. Bir savcı da çıkıp bunun hesabını sormadı. Bununla kalmadı; bütçe açığı, derin ekonomik krizi aşmak için rakı, şarap üzerine ağır vergiler konuldu. Sonuçta sahte içki için paralel bir iç pazar oluştu. Sadece İstanbul’da son 10 gün içinde 38 kişi sahte içki yüzünden canından oldu. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası; şu bilgiyi açıkladı: Alkollü içecek yapımında sadece etil alkol kullanılabilir. Öldüren sahte içkiler metil alkolden üretiliyor. Metil alkol, etil alkole göre 1/5 oranında daha ucuz olduğu için sahte içkide çifte adilik yaşanıyor.