Londra’nın önemli restoranlarında artık yeni bir uygulama var. Rezervasyon mu yaptırıyorsunuz, “Kredi kartınızdan 100 pound çekiyoruz” diyorlar.

Evet, yanlış duymadınız. Instagram çağında restoranlar artık sadece yemek yenen değil, içerik üretilen bir sahneye dönüşmüş durumda. Influencer’ların restoran kültürüne olan etkisi de ciddi bir problem haline geldi. Instagram’da bir paylaşım yapma uğruna masaya oturan ancak yalnızca bir ana yemek ve bir kadeh şarap sipariş eden fenomenler, restoranların gelirlerini düşürüyor. Üstelik bu fenomenler bir değil birkaç mekâna aynı anda rezervasyon yapıyor, sonra yalnızca birine gidip diğerlerini iptal etmeden boş bırakıyor. Bu da “rezervasyon işgaline” yol açıyor.

★★★

İngiliz Financial Times gazetesinin yazdığına göre; işletme sahipleri, bu işten kazançtan çok zarar görmeye başlayınca, yeni bir yöntem geliştirdi. Birçok restoran, artık bedava yemek peşinde koşan influencer taleplerini geri çeviriyor. Bir Instagram postuna değil, gerçek bir harcama taahhüdüne ihtiyaç duyan restoranlar, fine-dining konseptini korumak için kredi kartında nakit çeker hale geldi.

★★★

Mesela Savile Row’da ultra lüks sushi restoranı The Araki müşterilerden kişi başı 310 pound (15 bin lira) ön ödeme talep ediyor. Hint restoranı Gymkhana, kasım ayından bu yana rezervasyonda 100 pound depozito alıyor. Ünlü Hutong Çin restoranı ise özellikle cuma ve cumartesi akşamları 80 pound minimum harcama şartı koyarak müşteri seçimini sıkılaştırdı. Michelin yıldızlı Dorian daha makul, “Kişi başı 25 pound depozito lütfen” diyor.

Şimdilik Londra’daki yemek sahnesinde “Instagram için rezervasyon yapanlar” ve “gerçek yemek severler” arasında bir savaş yaşanıyor. Kazananı belirleyen ise artık yalnızca lezzet değil, cüzdanın derinliği olacak gibi görünüyor.

Bu ‘Mezarlık’ izlenir!

“Mezarlık” (Graveyard) dizisi, Türkiye’de son dönemde yapılan en başarılı polisiye-cinayet yapımlarından biri olarak öne çıkıyor. Ben 2’nci sezonu gelince fark edenlerdenim. Ama bir solukta izleniyor. Hatta uluslararası standartlarda da dikkat çeken bir iş olduğunu söylemek mümkün.

Özellikle İskandinav tarzı, soğuk atmosferli polisiye sevenler için ideal bir Türk polisiyesi... Ama bir True Detective değil...  Ayrıca hiç seks yok.

Netflix’te böyle kaliteli yapımlarla karşılaşmak izleyiciler için gerçekten memnuniyet verici. Sert otopsi sahneleriyle dikkat çeken dizinin her sezonunda dört kadın cinayeti çözüyorlar. Dizi sadece bir polisiye yapım olmanın ötesinde toplumsal meselelere de ayna tutuyor.

Senaryo ve oyunculuklar oldukça başarılı; cinayetler ve olay örgüleri titizlikle işlenmiş ve hepsinden öte verdiği mesajlar çok güçlü. Türk standartlarının üstünde... Tavsiye ederim.