Bir defa daha “Çözüm Süreci” gündemiyle çalkalanıyoruz.

İktidar cenahı, Anayasa değişikliğine 57 oy daha bulmak için bu gündeme dört elle sarıldı. 

Bu defa işin yönlendirme sinyalleri MHP’den geliyor.

İlk kıvılcım 1 Ekim 2024 günü TBMM açılış töreninde MHP lideri Devlet Bahçeli’den gelmişti.

Bahçeli, DEM Partililerle tokalaştı. Tokalaşmasının da sıradan bir şey olmadığını, DEM Parti’yi Türkiye Partisi olmaya teşvik için bilinçli yaptığı bir eylem olduğunu ortaya koydu.

Bahçeli, son olarak da terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a “terörün bittiğini, örgütünü tasfiye ettiğini tek taraflı beyan etsin” çağrısı yaptı.

★★★

Bu tarihi çağrı karşılık bulursa, Türkiye 1984’ten bu yana yaşadığı terör belasından ebediyen kurtulursa Bahçeli bunu başlatan siyasetçi olarak tarihe geçer.

Umarım başarılı olur ve adını tarihe yazdırır.

Ancak bunun gerçekleşmesi iki nedenden dolayı zor görünüyor.

- Öncelikle Öcalan’ın bu çağrıyı yapabilmek için aileden birileriyle ya da avukatlarıyla görüştürülmesi gerekiyor. Zira, 43 aydır görüş yasağı uygulanıyor ve kimseyle görüştürülmüyor.

Öcalan’la görüşmelerin başlaması da memlekette “2013 model Çözüm Süreci”
travmasını tetikliyor. Herkesin aklına Öcalan’ın mektuplarının mitinglerde okunduğu, Habur’da mahkeme kurulduğu, terör örgütü mensuplarının ellerini kollarını sallayarak karakolların önünden geçtiği, meskun mahal çatışmalarıyla biten günleri getiriyor.

(Bu arada haberin gelmesi de uzun sürmedi:

Öcalan’ın milletvekili yeğeni Ömer Öcalan’ın görüş için İmralı’ya gitmek için bir süre önce yaptığı başvurunun kabul edilebileceği, yeğen Öcalan’ın da bu kapsamda İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşebileceği bilgisi kamuoyuna sızdırıldı.)

- İkinci olarak da Öcalan’ın böyle bir çağrıyı yapması halinde terör örgütünün nasıl pozisyon alacağı gerçeği var. Malum, Öcalan’ın daha önce yaptığı bazı çağrılar Kandil’deki terör örgütü yöneticileri tarafından kabul görmemişti. Hatta Öcalan’ın 2019 yerel seçimlerinde iktidarın isteğiyle yaptığı çağrı da HDP tabanında dikkate alınmamıştı. 

★★★

TSK’nın ve MİT’in başarılı operasyonları sayesinde örgüt Türkiye ve Irak’tan önemli ölçüde zemin kaybetti. Teröristler, ABD’nin desteğiyle 60-70 bin kişilik silahlı gücü olan bir garnizon devleti kurmaya çalışan PYD/YPG’nin kontrol ettiği alanlara kaymıştı.

Bugünlerde bazı merkezlerden “Öcalan çağrı yapacak,
PKK kendini tasfiye edecek, Kandil kapatılacak”
görüşü yayılıyor.

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi yetkilisi Neçirvan Barzani’nin sürpriz Türkiye ziyareti, ziyaret sırasında örgütle mücadele, sınır güvenliği gibi başlıkların konuşulması da bu görüşü doğrular nitelikte.

(Umarım hepsi gerçekleşir.)

Türkiye için terör sorununun bitmesi demek, yeni bir çağın başlaması anlamına gelir.

İktidar bunu başarırsa, kimse ekonomik krize falan bakmaz ve Erdoğan’ın bir süre daha koltuğunda kalması işten dahi olmaz.

★★★

Ancak bizim bu ülkenin yurttaşları olarak yazımın başlığında da ifade ettiğim soruyu sormaktan daha doğal bir hakkımız olamaz.

Kandil kapansa da Türkiye’de ve Irak’ta tek bir terörist kalmasa da yanı başımızda 60-70 bin silahlı gücü olan bir garnizon devleti kurulursa ne olacak?

Bütün binalarına Öcalan’ın resmini asan “PYD/YPG eşittir PKK” dediğimiz PYD ne olacak?

Kandil’deki kadroların Suriye’ye taşınması neyi değiştirecek?

★★★

Türkiye eğer böyle bir strateji oluşturuyorsa, bu stratejinin en önemli sac ayağı olan Suriye’yi de işin içine katmalıdır.

Suriye’nin yeniden üniter bir devlet olması, Şam’daki yönetimin topraklarının bütününde otorite kurabilmesi, PYD/YPG’nin garnizon devletinin önündeki en büyük engel olmasını sağlayabilir.

Bu arada şunu da unutmamak gerek:

Öcalan’ın sözü, Kandil’deki terör örgütü yöneticilerinden daha çok ABD’nin kurdurttuğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) başındaki kadrolara geçiyor. SDG Başkomutanı Ferhat Abdi Şahin, Öcalan’ın bir dediğini iki etmeyen, Öcalan’ı fahri babası olarak gören biri.

★★★

Bölgemizde ciddi değişimler yaşarken Türkiye bu süreçten ulusal çıkarları açısından kazanımla çıkmalıdır.

En azından zarar görmemelidir.

İktidar, “yeni süreç” çıkışını sırf TBMM’de 57 oy daha alabilmek için başlattıysa vay halimize.

Çünkü Türkiye ikinci bir “çözüm süreci” hezimetini daha kaldıramaz.

Benden söylemesi!