Sevgili okurlarım, Türkiye gerilmiş durumda. Bir şeyler oluyor da aslında neler olduğunu hiç kimse bilemiyor.

Milyonlarca insanımız şaşkınlık yaşıyor.

Olanı biteni akıllar almıyor.

Bu işin en basit ölçüsü şu:

Sokakta mutlu insan görebiliyor muyuz?

Ne yazık ki hayır. Küçük bir azınlık dışında herkes ne yapacağını, derdini kime anlatması gerektiğini bilemez durumda.

★★★

Bir sabah kalktığınızda belediye başkanlarının görevden alındığını görüyorsunuz.

Ama hiçbiri için mahkeme kararı yok.

Başkanlar şudur veya budur, kafadan ve keyfi kararlarla görevden alınır mı?

Bunlar o makamlara halk tarafından seçilerek getirilmişti. Eğer suçları varsa açıklanır, toplum yasal gerekçelerini öğrenir.

Suçları var mı, hiç kimsenin bir şey bildiği yok. Oysa birkaç ay öncesine baktığımızda bu başkanların her biri Yüksek Seçim Kurulu’nun onayı ile seçim listelerinde yer almıştı.

Bunlar seçildikten sonra suç işlemişse gerekeni yapar ve görevden alırsın ama bu konuda halka en ufak bir bilgi vermeye bile tenezzül edilmiyor ki...

★★★

Şimdi bu sürecin baş aktörü olarak karşımızda Devlet Bahçeli var.

Tayyipgiller iktidarının sözcülüğünü o yapıyor.

Apo’nun İmralı’dan çıkarılıp Meclis kürsüsüne getirilmesini isteyen de Bahçeli...

Dikkat ediniz, her konuda konuşan, her konuda karşımıza çıkan Recep Bey bu konularda derin bir sessizliğe gömülmüş durumda.

Süreci bizzat Bahçeli yönetiyor!..

★★★

Bunu yaparken acaba kendi kendine birkaç saniye olsun düşünüyor mu “Ben kime hizmet ediyorum” diye.

Devlette hiçbir sıfatı yok.

Bütün gücünü AKP iktidarına kayıtsız şartsız hizmet vermekten alıyor.

Apo İmralı’dan çıkarılıp Meclis’e getirilsinmiş!

Bu istemini dün ikinci kez yineledi.

Bunları biz söylemiş olsak şimdiye kadar hakkımızda birkaç soruşturma açılır ve büyük olasılıkla tutuklanırdık.

★★★

Devlet Bahçeli bu sözleri söylerken, Apo’ya bu açıdan yaklaşırken bir şeyi unutmuş görünüyor:

Recep Tayyip’in geçmişte Apo’ya yaptırdığı kıyakları...

İki kıyaktan dünkü yazımda söz etmiştim.

-PKK ile Norveç’in başkenti Oslo’da yapılan pazarlık görüşmeleri.

O görüşmelere İngiliz ve İsveçli gözlemciler de çağrılmış ve önemli sırlarımızı öğrenme fırsatını bulmuşlardı.

Pazarlık görüşmelerinde tutanak bile tutulmuş ve tutanaklar bir süre sonra PKK tarafından dünya medyasına sızdırılmıştı.

Bütün bunlar olurken acaba Devlet Bey neredeydi?

Devletin bir terör örgütüyle pazarlık masasına oturmuş olmasına karşı çıkmış mıydı?

Biz unutmuş olabiliriz, lütfen şimdi kendisi açıklasın da öğrenmiş olalım.

★★★

İkinci kıyak Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye Kuzey Irak’tan girişi sağlanan 50 dolaylarında PKK’lı terörist...

‘Çözüm süreci’ safsatası adı altında bunlar AKP iktidarı tarafından Türkiye’ye davet edildi. Yola çıkmadan önce kendilerine kesin güvence verildi:

“Siz gelip Türkiye’ye giriş yapın. Sadece ifadeniz alınacak ve hemen Diyarbakır’a gideceksiniz...”

Adamlar üniformalarıyla (!) geldiler ve Türkiye’ye giriş yaptılar. Karayollarında onları bekleyen büyük kalabalıklar birikmişti.

★★★

Bizde çare tükenmez anlayışıyla onun da çözümü bulundu.

Habur’da bir çadır mahkemesi kuruldu.

O mahkemeye iki günlüğüne atanan hakim ve savcılara Ankara’dan direktif verildi:

“Kısaca ifadelerini alıp hepsini bırakacaksınız!”

Ve göstermelik ifadeler alındı, adamlar serbest bırakıldı!

Terörist kafilesi büyük tezahüratlar eşliğinde Diyarbakır’a yolcu edildi.

★★★

Bunlar olurken, devlet PKK ile Oslo’da pazarlık masasına otururken, Habur’da resmen çadır mahkemesi kurulup PKK’lıları aklarken acaba Devlet Bey neredeydi, ne yapıyor ve ne düşünüyordu?

Şimdi kendisine ‘bir devlet adamı’ olduğunu varsayarak bu soruları soruyorum...

Bu rezilliklere acaba o zaman karşı çıkmış mıydı?

Bu sorulara yanıt verir mi?

İktidarın stepnesi olmak kolaydır da, belli konularda yanıt vermek biraz zor olabilir.

Verir mi?

Bence veremez!