Sevgilİ okurlarım, hükümet 14 şeker fabrikasını daha “Özelleştirme” bahanesinin ardına sığınarak satmaya, başka bir deyişle yandaş kişi ve kuruluşlara ölmüş eşek fiyatına devretmeye karar verdi.
Bu kararla on binlerce şeker pancarı üreticisini ve binlerce fabrika çalışanını aç bırakacaklar ve piyasayı sağlığa zararlı nişasta bazlı şeker üreten bir ABD firmasına terk edecekler.
Bu olayın perde arkası çok önemlidir.
Şeker sektöründeki bu rezaleti, kovulmadan önce Hürriyet Gazetesi’ ndeki çeşitli yazılarımda dile getirmiş ve üstelik tümünü belgelemiştim.
Şimdi 16 Haziran 2006 tarihli yazıma dönüyorum.
Başlığı “Cargill Olayını Deştikçe!”
İşte o yazıdan alıntılar:

* * *

Cargill Türkiye’de üretim yapıyor. Bursa’nın Orhangazi İlçesi’nde yüzlerce dönüm tarım arazisinde kurulan, halen çalışan ve raporlara göre çevreye büyük zarar veren tesisleri var. Bu dünya çapında firma gücünü ABD  yönetiminden alıyor ve ABD siyasetinde etkili.
Gelmiş Türkiye’ye yatırım yapmış. Türk çiftçisini, özellikle pancar ekicilerini mahvediyor ve çevre kirliliği yaratıyor.”

* * *

Şimdi rezaletin asıl önemli olan boyutunu görelim:
“Cargill,  sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları tarafından defalarca mahkemeye verildi. Mahkemeler tesisin kapatılması doğrultusunda kararlar verdi. Fakat gelin görün ki, iktidar bunu yapamıyor...
Çünkü Cargill’in arkasında ABD var. Cargill’in korunması, Recep Tayyip Bey’in ABD gezilerinde de o ülkenin en üst düzey yetkilileri tarafından kendisine söylendi.
ABD bir şey isteyecek ve Türk hükümeti tersini yapacak! Elbette olacak şey değil!” 

* * *

12 yıl önceki yazım şöyle devam ediyor:
Çarşamba günkü yazımda bir Başbakanlık belgesi açıklamıştım. Başbakan adına imzalanan  20 Nisan 2006  tarih ve 3020 sayılı yazıda Cargill’le ilgili yargı kararlarının hükümsüz kılınması ve tesisin işletmeyi sürdürebilmesi için ‘Yeni bir kanun çıkarılması’ Tarım Bakanlığı’ndan istenmişti.
Başbakanlık bir yabancı firmanın avukatlığına soyunmuş, onu kurtarmak için çaba harcıyordu.
Kanun teklifi bir AKP milletvekiline imzalatıldı ve TBMM’de Tarım Komisyonu’nda görüşüldü. Alt komisyona havale edildi. İşi o yolla kotarmaya karar verdiler!” (Sonra kanun kabul edildi.)

* * *

Şimdi işin öteki boyutlarına kısaca göz atalım.
“Dün elime bir yazı daha geçti. Başbakanlık tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı’na yazılan 6 Haziran 2003 tarih ve 2504 sayılı yazı. Son iki cümlesini aynen yazıyorum:
...Cargill’e ait fabrikanın işletilmesine devam edilmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu Bakanlar Kurulu Prensip Kararı halen yürürlükte olduğundan, uygulamanın prensip kararına göre yapılması hususunda gereğini rica ederim.’
Peki bu yazının altında kimin imzası var?
Recep Tayyip Erdoğan. Başbakan!”
(Cargill’e ilgili mahkeme kararlarını uygulamayın diyor!)

* * *

İşin nerelere gittiğini görüyorsunuz.
“Türkiye Cumhuriyeti”  hükümeti bir yabancı firmayı korumak için yargı kararlarını yok  sayıyor, o kararları geçersiz kılıp Ülker  firmasının ortağı olan Cargill’i kurtarmak amacıyla kanun teklifi verdiriyor. Hem de  resmi  yazılarla!.. Çünkü  ABD yönetimi, bizim hükümete baskı yapıyor.
İznik Gölü çevresine verdiği zarar, 195 bin metrekarelik birinci sınıf tarım arazisi üzerine kurulu tesis, zeytinlikler üzerindeki olumsuz etkileri yanında Türk pancar çiftçisine vurduğu darbeler... Şirketin piyasaya sürdüğü fruktoz şurubunun sahte bal üretiminde kullanılması...
Ve Cargill’i kurtarmak için, uygulanmayan yargı kararları... Başbakanlık’ta yapılan toplantılar, yazışmalar, işi kılıfına uydurma çabaları...
Cargill Türkiye’yi uzaktan kumandayla -ama tam içimizden- yönetiyor.
İnanılır gibi değil. 

* * *

Ülkemin böyle -bir sömürge gibi- yönetilmesini içime sindiremiyorum. Pek çok sahipsiz-torpilsiz-hükümette arkası ve adamı olmayan firmanın batmasına göz yumulurken, gücünü yabancılardan, Arap şeyhlerinden, AB  ve ABD’den alan böylelerinin hukuku bile çiğneyerek korunup kollanmasına isyan ediyorum.
(Taa 2006 yılında bunları yazmışım. Aradan 12 yıl geçmiş, yargı tarafından verilen iptal kararları çöpe atılmış, 14 şeker fabrikası olayında Cargill ve nişasta bazlı şeker dümeni yeniden karşımızda!)

* * *

Soner Yalçın bu rezaleti Sözcü’deki 21 Mart 2017 tarihli yazısında bir kez daha irdeledi. Benim yukarıdaki yazımdan alıntı yaptıktan sonra özetle şöyle diyordu:
“Cargill dünyanın en büyük 12. şirketi. Yıllık geliri 136 milyar dolar. Nişasta bazlı şeker üretiyor... Bursa İdare Mahkemesi açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararı verdi, Danıştay 6. Dairesi bu kararı onadı. Hukuk böyle diyordu ama Cargill’in arkasında ABD vardı. 2004 yılında Erdoğan ile Bush ABD’de görüştü. Bush, Cargill sorununun çözülmesini rica etti.
Yeni toprak ve arazi kullanımı yasası değişikliği Meclis’te (AKP çoğunluğu tarafından) kabul edildi. Yine ABD ve Cargill’in isteği ile bu arazi ‘Özel endüstri bölgesi’ kabul edildi. Sonuçta, anayasaya aykırı olmasına rağmen Meclis’te Cargill’e ayrıcalık sağlayan yasal düzenlemeler yapıldı...
Ve Cargill, hakkında yedi adet olumsuz mahkeme kararına rağmen işlerine devam etmeyi sürdürdü.
Şeker kanunu değiştirildi, Türk firmalara kota varken Cargill’in kotası kaldırıldı...
Cargill ABD’de ürettiği GDO’lu mısırları Türkiye’ye getirerek, elde ettiği zararlı tatlandırıcıları herkese yedirmeye devam ediyor.”

* * *

İşte sevgili okurlarım, şimdi elden çıkarmak üzere olduğumuz yerli ve milli 14 şeker fabrikası olayının perde arkasında bunlar var.
Türkiye kaybedecek, Cargill kazanacak.
Dönemin başbakanı Recep Tayyip boşuna talimat vermiyordu “Bu davada verilen mahkeme kararları uygulanmayacaktır” diye!