Buğulanmamış, sansürlenmemiş, reklamlarla bölünmeyen, yüksek kaliteli görüntüleri, ister türkçe dublaj ister orijinal sesleriyle ve kimilerinde yer alan ekstra içerikleriyle ev sineması hâlâ oldukça cazip bir seçenek olarak durmakta. Bakın son zamanlarda ev sinemasında izlenebilecek cazip seçenekler neler...
FLORANSA'DAN İSTANBUL'A 'CEHENNEM'
Ülkemizde de çok okunan bir yazar olan Dan Brown’ın yazar olarak kimi meziyetleri var. Mesela tarihin bazı gizemli yapraklarını, şifrelerle, bilmecelerle dolu aktüel kısımlarını iyi biliyor, araştırıyor ve bunları okuyucularına ana hikayesine çarpıcı bir basitlikle yedirerek sunabiliyor. Sonunda yönetmen Ron Howard, Dan Brown’ın çok satan romanlarından uyarladığı üçüncü filmi ‘Cehennem’de yazarın tempolu ritmini yakalayabilmiş. Filmin hemen başında Langdon gözlerini İtalya’da bir hastanede açar. Yaralıdır ve geçici bir hafıza kaybı yaşıyordur. Ancak hastaneye yapılan bir silahlı saldırıdan genç bir doktor kadın olan Sienna sayesinde kurtulur. Bundan sonra ikisi birlikte zengin bir işadamının çılgın planını ortaya çıkarmaya çalışırlar. Çılgın plan ise James Bond filmlerinin uçuk kötülerinin ‘dünyayı ele geçirmek’ gibisinden çizgi romanımsı bir amacı işaret etmekte. Zobrist adlı bu adam Avrupa’da Rönesans’tan hemen önce yaşanan ve milyonların ölümüyle sonuçlanan veba salgını gibi bir salgın başlatıp dünya nüfusunu epey bir azaltmayı ve bir şekilde dünyanın ve insanlığın ‘resetlenmesini’ planlamaktadır. Langdon ve Sienna önce Floransa, sonra Venedik ve en son da İstanbul’da sona erecek, kaçma kovalamacası bol bir maceraya atılırlar.
Merak edilen İstanbul sahnelerinde Tom Hanks gerçekten de İstanbul’a gelmiş gibi yapılmış. Ayasofya’da yapılan çekimler güzel. Ama finale ev sahipliği yapan Yerebatan Sarayı için Macaristan’da birebir bir set kurulmuş. Filmin türkçe dublaj destekli DVD’sinde ise merakla izleyebileceğiniz birçok ekstra içeriğe ulaşmak mümkün.
ÖZET GEÇİLMİŞ BİR 'BEN HUR'
Sinemaya daha önce iki kez uyarlanan ‘Ben-Hur’, Hz. İsa’nın hikayesine paralel ilerleyen dramatik bir hikaye anlatır. Yahuda ve Messala aynı evde büyüyen iki üvey kardeş. Yahuda, varlıklı bir musevi ailenin evladı, Messala ise aynı ailenin evlat edinilmiş oğlu. Kardeşlikleri Messala’nın Romalı bir asker olmaya karar vermesinden sonra örselenir. Messala yıllar sonra Kudüs’teki evine bir komutan olarak döndüğü zaman Roma’nın diktatöryel baskısına karşı kardeşini uyarır. Gelişmeler birlikte büyüyen iki kardeşi karşı karşıya getirecektir. Ülkemizde de çok sevilen 1959 yapımı film, üç buçuk saat süren 11 Oscar’lı dev bir filmdir. Hikayesindeki kimi sorunlu noktalara rağmen, uyarlandığı romanın hakkını veren bir bütçeyle ve anlayışla sinemalaştırılmış, zamanın sinema izleyicisini büyülemiş bir yapımdır. 2016 yapımı bu filmde ise aynı hikaye ‘Gladyatör’deki gibi epik bir film olarak ele alınmış. Kazak yönetmen Timur Bekmambetov aksiyon sahnelerinde maharetini konuşturmayı başarmış. Özellikle de Yahuda’nın kürek mahkumlarından biri olduğu deniz savaşı sahnesi filmin bütününden ayrı olarak değerlendirilebilecek güzellikte bir sahne. Orijinal filmin de en ölümsüz sahnesi olan at arabası yarışları sahnesinde de güzel bir iş çıkarılmış. Filmin Türkçe dublaj destekli DVD’sinde özellikle filmin en başarılı sahnesi olan at yarışı sahnesinin nasıl çekildiğini anltan güzel bir kamera arkası belgeseli var.
İNSAN RUHU KOLAY ISINMIYOR: 'KOR'
Yönetmen Zeki Demirkubuz, yeni filmi ‘Kor’da hem kahramanlarını alt-orta sınıfa mensup bir kadın ve iki erkeğin oluşturduğu bir hikaye anlatıyor, hem de insan ruhunun ikiyüzlü, çelişkili ve karanlık dehlizlerinde dolaşmaya devam ediyor. Emine’nin Romanya’da çalışmaya giden kocası Cemal’in eski patronu ‘Ziya Abi’siyle yaşadığı yasak ilişki, Cemal’in geri dönüşüyle sona erer. Ancak Cemal bir şeylerin döndüğünü anlar. Ziya üç çocuklu evli bir adamdır. Ama eskiden beri Emine’ye karşı bir zaafı olmuştur ve Cemal zaten bunu Romanya’ya gitmeden önce bile hissetmiştir. Ziya, Cemal’e güzel bir iş teklif eder, Cemal işi kabul eder. Emine bundan tedirgin olur, zaten olmakta da haklıdır... Emine ve Cemal ise birbirlerine mahkumdurlar. İntihar da boşanma da onları birbirinden ayırmayacaktır. Sorunsuz ayrılıklar oralarda pek yaşanamaz. Biri diğerini öldürene kadar bu çift kişilik mutsuzluk sürer...
Aslıhan Gürbüz birkaç küçük sinema tecrübesi de olan, televizyondan gelen yetenekli bir oyuncu, Demirkubuz’un dünyasında kaybolmuyor. Caner Cindoruk da kariyerinin şimdilik en iyi performansını sergilerken tecrübeli aktör Taner Birsel seyir keyfi veriyor rol aldığı her filmdeki gibi.
HÜZÜNLÜ BİR ŞİİR GİBİ: 'FRANTZ'
Çağdaş Fransız sinemasının en değerli yönetmenlerinden biri olan François Ozon’un I. Dünya savaşı sonrasında geçen dramatik filmi adeta bir şiir gibi akıp gidiyor yüreğimizden. Almanya’da küçük bir kasabada oğulları Frantz’ı savaşa kurban veren bir anne-baba, onları yalnız bırakmayan, oğullarının nişanlısı Anna ile yas içinde yaşamaktadırlar. Günün birinde Anna nişanlısının mezarı başında ağlayan genç bir adamla karşılaşır. Bu adam Frantz’la savaş sırasında tanıştığını ve onunla arkadaş olduğunu söyleyen Adrien’dır. Alman kasabasında pek de hoş karşılanmayan, düşman ülkenin gazisidir Adrien. Ama acılı aile onu evlerinde ve hayatlarında misafir ederler yine de. Anna da giderek bu genç adama ilgi duymaya başlar. Ancak Adrien’ın acı bir sırrı vardır...
Tabi ki izledikçe Adrien’ın yakıcı sırrını tahmin etmek gayet mümkünleşiyor. Tecrübeli yönetmenin, giderek melodrama kayan bu hazin hikayeyi siyah beyaz çekip Anna’nın bir parça olsun huzur bulabilmek için tutunduğu hayallerini, düşüncelerini renkli sunması da güzel bir hoşluk yaratıyor.
BİR BASKI UNSURU OLARAK ANNELİK
Geçtiğimiz hafta SİYAD’ın ‘En İyi Film’ ödülünü alan, yönetmenliğini Senem Tüzmen’in yaptığı “Ana Yurdu” Türkiye’nin şu an giderek daha da sıkılaşan baskıcı ortamında farklı okumalara da açık çok boyutlu bir film. Filmin merkezinde boşandıktan sonra hayatında köklü bir değişiklik yapmayı amaçlayan orta sınıf mensubu genç bir kadın olan Nesrin var. Nesrin yalnız kalıp ilk romanını bitirebilmek için bir süreliğine İstanbul’dan kaçıp, artık hayatta olmayan anneannesinin köyündeki evine yerleşir. Ancak yalnız kalamaz, çünkü annesi de çıkar gelir. Nesrin’in annesi Halise hanım kızını sürekli nasihatlarıyla sıkboğaz eden, huzursuz ve tutucu bir kadındır. Nesrin yazmak için geldiği evde annesiyle mücadele etmeye başlar. Halise kızının boşanmasından, yazarlığından, kılık kıyafetinden kısacası kendi hayatına dair aldığı her karardan şikayetçidir. Nesrin sabırla annesini dengelemeye çalışsa da durum giderek çekilmez bir hal almaya başlar. Köydeki kadınların birbirlerine de faydaları yoktur, hepsi görünmez bir bulutun etkisi altındadırlar sanki. Ne de olsa Halise de kendi annesinden kalmış bir enkazdır. Köyün büyük kadınları hareketleriyle, nasihatleri ve hatta iyi niyet taşıyan tavırlarıyla bile aslında güçlü, modern bir kadın olan Nesrin’i zorlamaktadırlar. İlk filmini çeken Senem Tüzen bu anne-kız arasında giderek yoğunlaşan gergin atmosferi yansıtmak konusunda hiç zorlanmamış... Neredeyse yavaş yavaş bir korku filmi dekoruna dönüşen köyün dar sokakları ve beraber kaldıkları köy evi sinematografik bir başarıyla giderek küçülüyor, Nesrin’i boğuyor sanki.
Nesrin rolünde son yılların dikkat çeken kadın oyuncularından Esra Bezen Bilgin ve Halise rolünde izlediğimiz Nihal Koldaş karakterlerinin hakkını veren performanslar sergiliyorlar...
SÜRPRİZİ BOL BİR ZİYARET
1999 yılının bütün dünyada büyük sükse yapan hit filmi ‘Altıncı His’in (The Sixth Sense) Hint asıllı yönetmeni M. Night Shayamalan’ın geçtiğimiz haftalarda sinemalarımızda izlenen ve çoğunlukla sevilen filmi “Parçalanmış”tan önceki filmi 'Ziyaret'te yönetmen bizi daha en baştan kendisini belli eden hınzır bir hikayenin içine alıveriyor. Yıllar önce anne-babasından kavgalı bir şekilde kopmuş bekar bir anne, kızı ve oğlunu bir haftalığına dede ve anneannelerine göndermeye karar verir. Böylelikle yaşlı ebeveynlerini torunlarıyla buluşturarak kendisini bir parça da olsa affetirecektir. Son derece eğlenceli bir çocuk olan Tyler ve bu kısa tatili belgesel yapmaya kararlı olan ablası Becca, annelerinin Indianapolis’te büyüdüğü eve gelirler. Büyük baba ve büyük anneleri onları çok sıcak karşılar. Ancak zaman geçtikçe birtakım garip davranışlar sergilemeye başlarlar.
Yönetmenin başardığı en önemli şey, artık çok sıkıcı bir boyuta gelen elinde kamerayla dolaşan ana kahraman klişesini son derece eğlenceli bir forma sokması. Tyler’ın matrak dünyası ve Becca’nın ‘terkedilmiş bir çocuk’ olmasının getirdiği samimi kırılganlık hissi filmi güçlendiriyor. Çocukları sevip onlar için endişe duymaya başladığınızda filmin sürprizlerinden de belli oranda keyif alıyorsunuz. Bir de çok zor bir şeyi başarıyor film zaman zaman: Gülüşmeler ve irkilmeler ardı ardına geliyor. Çocukların ‘yaşlı insan’ korkularından beslenen dramatik yapısı biraz daha cesur olsa keşke dedirtse de işlevini yerine getiren bir seyirlik ‘Ziyaret’. Filmin DVD’sinde silinmiş sahneler ve hikayenin ilgi çekici alternatif bir ‘son’u da var.
FARKLI BİR BABA İZLEMEK İÇİN 'KAPTAN FANTASTİK'
Altı çocuklarını da medeniyetten uzak ve kendi eğitim anlayışlarıyla yetiştirmeye karar vermiş olan Ben ve Leslie, şehir dışında bir ormanlık arazide yaşıyorlardır. Leslie’nin geçirdiği ağır hastalık sonundaki ölümü, Ben’i çocuklarla başbaşa bırakır. Ben annelerinin cenazesi için çocukları şehire götürmek zorundadır. Çocukların modern şehir hayatıyla tanışması onların kafalarını inanılmaz derecede karıştıracaktır haliyle.
‘Kaptan Fantastik’ zamanımızın bilinçli ve kaygılı anne-babalarının yaman paradokslarına dikkat çekiyor. Çocuklarımızı bu dijital kirlenmeye uğramış ve tüketime odaklanmış sistem içinde büyütmek mi yoksa doğanın içinde, sporun, felsefenin, müziğin, matematiğin iç içe geçtiği ‘ev yapımı’ bir sistem içinde büyütmek mi daha doğru olurdu? Tabi ki yaman bir çelişki, ama diğer yandan Ben’in çocuklarına doğru bilgileri hiç kıvırmadan kaç yaşında olursa olsun aktarma kararı ne kadar doğru olsa da, onların beyinsel ve fiziksel gelişimlerini zaman zaman biraz fazla zorlaması da çeşitli riskler doğurmakta. Zaten film her iki alternatifin de artı ve eksilerini çok güzel yazılmış tatlı sahnelerle sunmakta ve bunun orta yolunun bir şekilde bulunabileceğine işaret etmekte. Finalde bir orta yol bulunmaya çalışılmış. Belki de hem tüketim toplumuna bu kadar teslim olmamak hem de medeniyetin kimi avantajlarından da faydalanmak mümkün olabilir!
'Kaptan Fantastik'i izledikten sonra uzun bir süre sizin de kafanızı kurcalayacak bütün bunlar...
FARKLI BİR ZOMBİ FİLMİ: 'TÜM SIRLARIN SAHİBİ KIZ'
Bu enteresan film benzerlerinden farklı olarak, zombi çocukların normal çocuklar gibi göründüğü ve eğitilebildikleri bir zombi evreni kuruyor. Çocuklar tek kişilik hücrelerde tutulmakta, tekerlekli sandalyelere bağlanarak silahlı askerlerce etrafları sarılmış bir şekilde zoraki bir müfredattan geçirilmektedirler! Onlardan biri olan zeki ve çok insancıl bir kız çocuğu olan Melanie’nin öğretmenlerinden biri olan Helen ile sıcak bir dostluğu vardır. Aynı tesiste çalışan doktor Caldwell ise zombilerce ısırılan insanların dönüşmesini durdurabilecek bir aşı üzerinde çalıştığı için Melanie’yle ilgilidir. Tesiste beklenmeyen olaylar gelişir ve bu üç karakter birkaç askerle birlikte zombi baskınına uğramış tesisten kaçmak zorunda kalırlar. Hem farklı hem de türün hayranları için keyif veren bir zombi filmi olan ‘Tüm Sırların Sahibi Kız’, zombi filmlerine farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve yeni bir lider tanımı sürüyor ortaya: Zombi çocukların arasında en vicdanlı, en samimi ve iletişim kurma konusunda insanlardan da yetenekli olan Melanie. Belki de insanlar ve zombiler bu ikisinin karışımı 'özel’ kişiden yeniden vicdanlı, eğitimli ve dünya gezegeninde yaşamayı gerçekten hakeden bir canlı olmayı en baştan başlayarak öğrenmek zorundadır. Melanie hem medeniyeti sona erdirebilecek hem de onu yaşatabilecek güce sahiptir.
ÇOCUKLAR İÇİN HARİKA FİLMLER
‘Kubo ve Sihirli Telleri’, akıllı ve iyi kalpli bir çocuk Kubo eki ve iyi kalpli Kubo, bir sahil kasabasında sakin bir hayat içindeyken bir gün eski bir kan davasının peşine düşen kötü bir ruhu kazara çağırır. Artık kaçmak zorundadır ve yolda tanıştığı Maymun ve dev Böcek onun tek destekçileri olur. Bu son derece yaratıcı fikirlerle dolu animasyon film tüm dünyada büyük bir ilgiyle karşılanmış benzersiz bir film...
‘Troller’ ise yıllardır çocukların severek oynadıkları Trol oyuncaklarının, akıllı ve duygusal bir hikayeyle filmleştirilmesinden oluşmuş. Rengarenk karakterler, sevimli şarkılar söylüyor ve güzel mesajlar veriyorlar izleyen çocuklara. Sinemada başarılı bir türkçe dublajlı izlemiştik. DVD’sinde de var bu dublaj. Orijinal seslerde de Anna Kendrcik ve Justin Timberlake var.
Her iki DVD’de de filmi seven çocukların keyif alacağı ekstra içerikler de mevcut. Özellikle ‘Troller’de epey zengin bir içerik var.