Tam metroya bineceğim, yaşlı bir amca makinenin önünde paniklemiş, dolduramıyor kartı.

Arkasında birkaç genç birikmiş bağırıyor amcaya;

“Hadi be, acele etsene, ne yapıyorsun, flört mü ediyorsun makinayla?” 

Tabi bunları duyunca delirdim. “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?” deyip, amcaya yardıma koştum.

“Amcam sen ne istiyorsun?” dedim, “Kartım yok” dedi, “Doldurduk kartını, al istediğin yere git bununla, hatta senin yaşına ulaşım ücretsiz. Bundan da yararlanabilirsin” dedim.

★★★

Neyse, kendi kartımı da doldurup metroya geldim.

Baktım amca orada bekliyor hâlâ, “Ne oldu?” diye sordum. “Yavrum, adres soracaktım. Azarlarlar diye soramadım, seni bekledim” dedi.

“Olur mu öyle şey amcam, peki nereye gideceksin sen?”

“Üsküdar Marmaray” dedi. “Amcam biz Kirazlı’dayız, karşı tarafta o. Peki, o kadar uzaktan buraya nasıl geldin?” diye sordum.

Kafasını mahcubiyetle eğince, tane tane anlattım ona:

“Buradan Yenikapı’ya git, oradan sarı çizgiyi takip et, Marmaray’a bin, 2 durak sonra Üsküdar Marmaray’dasın” dedim…

Amca mahzun mahzun bakmaya devam edince atladık metroya… Gidiyoruz Üsküdar’a doğru, muhabbet olsun diye sordum; “Amca sen nerelisin?” “Malatya” dedi. “Var mı kayısı bahçesi filan?” diye üsteledim. “Yavrum ben emekli ağır ceza hakimiyim!..” deyince içimden “Vayy be!..” dedim. Onlarca sanığa müebbet dağıt, 40 yıl, 50 yıl hapis ver, sonra da gel metroda kartı şaşır!..”

Şaşkınlığı atlattıktan sonra “Peki amca, Malatya’dan İstanbul’a neyle geldin?” diye sordum. Cevap gelmeyince devam ettim; “Uçakla mı, otobüsle mi?” 

“Hatırlamıyorum” demez mi!.. Valizlerine bakındım, yok!..

”Peki, valizlerin nerede?”

3 yaşındaki çocuk gibi yüzüme baktığını görünce, içime bir acıma hissi çöktü.

Cevap olarak “Ne nerede?” demez mi?..

O an anladım ki amca demans hastası. Hatırlamıyor birçok şeyi!..

Peki, amca nereye gideceksin dedim, “Oğlum beni Üsküdar Marmaray’da bekliyor” dedi. Neyse, “Telefonun nerede?” dedim. “Ne nerede?..”

★★★

Geldik Üsküdar Marmaray’a. Oturduk bekliyoruz ama gelen giden yok.

Amcanın kimliğini aldım.

Adına soyadına baktım, sonra bir tanıdığı aradım. “Böyle böyle…” dedim. Bilgileri paylaştım. Sağ olsun yardımcı oldu. Harbiden Malatyalıymış, kızının numarası geldi, aradım. “Sizi gece gece rahatsız ettim ama durum bu…” 

Daha lafımı bitirmeden “Üsküdar Marmaray’da mısınız?” diye sordu. “ Evet” dedim, ama şaşırdım da. “Size eniştemin numarasını vereceğim lütfen onu arayın” dedi. Verdiği numarayı aradım. O da hemen “Üsküdar Marmaray’da mısınız?” dedi, “Evet” dedim.

“Ya herkes onun burada olduğunu biliyor, bir tek ben bilmiyorum, acaba neden?” diye düşünürken enişte geldi….

Bizi görür görmez sarıldı bana… Ben de başladım azarlamaya; “Demans hastası bu zavallıyı niye tek başına salıyorsunuz dışarı. Yaptığınız 3 yaşındaki çocuğu salmakla aynı şey! Ayrıca onu burada bekliyorum dediği çocuğu kim?”

- Abi demans hastası, evet geçmişindeki çok şeyi hatırlamıyor, doğru. Oğlu polisti. 3 yıl önce şehit oldu! Ve oğlu son telefon görüşmesinde ona “Baba Üsküdar Marmaray’da seni bekliyorum!..” demişti...

“Her şeyi unuttu, onu unutmuyor, arada evden kaçıp buraya geliyor.”

Dizlerimin bağı çözüldü. Kaldım öylece, neyse onlar gitti kafamda cümleler dolaşıyor.

Söyledikleri üzerinde uzun uzun düşündüm.

Demans hastalığı bizim de hastalığımız, toplum olarak geçmişimizi unuttuk sağa sola savruluyoruz nereye gittiğimizi bilmeden.

Kim olduğumuzu unuttuk... 

Nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi…

★★★

Hafta içinde gözlerimi yaşartan bu anektodu sosyal medyada okuduğum sırada telefonuma bir mesaj geldi.

Aynen şöyle yazıyordu:

“Kıymetli Üstadım, 

Öncelikle saygılarımı sunarak iyi günler dilerim. 

Ben 2012’de emniyet teşkilatından Fetö’cüler tarafından ‘Bizden değil’ denilerek ilişiği kesilmiş ve akabinde hırs yaparak sürekli Fetö ve işbirlikçilerinin karşısında olmuş eski bir polisim.

Şu anda Polis Kooperatifi Başkanlığı ve Emniyette Birlik Platformu yöneticiliği yapmaktayım. 

Yakında; “POLİS ÇOCUKLARI YARDIMLAŞMA DERNEĞİ” adı altında öncelikle şehit polis çocuklarımızın doğum gününü kutlama etkinliği ve çeşitli amaçlarla da koşturacağımız, yönetiminde doktor ve avukat arkadaşlarımın da olacağı derneği faaliyete geçireceğim.

Tüzüğümüzü sizinle paylaştıktan sonra, kabul ederseniz, sizi de ONURSAL BAŞKAN ya da ONURSAL ÜYE olarak aramızda görmek, bizleri harikulade derecede memnun edecektir. 

Zaten 5 senedir kendi aramızda arkadaşlar para toplayıp bu doğum günlerini yapıyorduk. Biraz daha kurumsallaşmak istedik.…

Saygılarımızı sunarım hocam,

Turan Eşelioğlu”

★★★

Cevaben şunları yazdım:

“Biliyorsunuz babam da polis şefiydi. Şehit polislerimizin çocuklarını mutlu edecek bir organizasyonda bulunmaktan onur duyarım. Ben zaten yıllarca şehit polis ve asker çocuklarına burslar verdim.

Sevgi ve saygılarımla.”