Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan son günlerde halka açıktan “Bir şehirde yerel
yönetim (yani belediye) Cumhur İttifakı’ndan olmazsa merkezi yönetim (yani kendi hükümeti) yeterli desteği vermez. O şehir garip kalır”
mesajı veriyor.

Bu söylem hem Erdoğan tarafından değişik illerde tekrarlanıyor hem Cumhur İttifakı adaylarınca kendi il ve ilçelerinde dile getiriliyor.

Yazıyı yazmadan önce kısa bir araştırma yaptım ve bugüne kadar Erdoğan’ın üç şehirde, AK Parti’den farklı adayların da beş ayrı yerde bu söylemi kullandığını tespit ettim.

Haliyle bunun bir tesadüf olmadığını düşündüm.

★★★

Hemen AK Parti’deki kaynaklarıma sordum:

“Bunlar gaf olamaz. Tesadüf hiç olamaz. O halde bilinçli mi yapıyorsunuz?”

Tahmin edin ne cevap aldım.

“Evet bilinçli yapılıyor.”

Neden olduğunu merak ettiyseniz hemen paylaşayım:

31 Mart seçimleri öncesinde AK Parti kurmaylarınca yapılan kamuoyu araştırmalarında yerel seçimlerde, özellikle de küçük il ve ilçelerde bu yöntemin sonuç getirdiği görülmüş.

İktidarın, “Oy yoksa hizmet de yok” söyleminin, küçük yerlerde halkın “hizmetten mahrum kalma” korkusunu tetiklediği görülmüş.

★★★

Korku demişken, siyasal iletişimde “korku ve tehdidin çekiciliği” gibi bir kavram var ve siyasal iletişimciler tarafından sıkça kullanılıyor.

İletişim alanında çalışma yapan birçok bilim insanı, siyasal kampanyalarda yarışa girenlerin, özellikle de güçlü partilerdeki siyasetçilerin kendilerini tanıtmak, vaatte bulunmak kadar rakiplerini kötülemek, rakiplerine saldırmak ve “rakipleri kazandığında kötü şeyler yaşanacağını” söylemek gibi yöntemlere başvurduğuna dikkat çekiyor.

Seçmenlerde korku uyandıran ve Erdoğan gibi geniş kitleleri inandırabilen bir kaynak tarafından dillendirilen söylemler, hedefteki (muhalif) siyasi partilerin oylarını her zaman düşürüyor.

Tahmin edin bakalım:

Korkutma ve tehdit içeren bir siyasal kampanyada hangi kavramlar ön plana çıkarılıyor?

Yanıtı hemen yazayım:

Terör, beka, dış güçler, (rakibin kazanması durumunda) fırsatlardan mahrum kalma...

★★★

İktidar bu bilimsel gerçekleri ve araştırmaları sular seller gibi yutmuş olacak ki son iki seçimde çok etkili bir şekilde kullanıyor.

Örneğin 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 günlerinde yapılan Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iktidar “terör, beka, dış güçler” gibi kavramları sonuna kadar (üstelik montaj video gibi etik dışı yöntemlerle) kullandı.

Gelin görün ki yerel yönetimler için yapılan seçimlerinde “terör, beka ve dış güçler” gibi genel söylemler işe yaramıyor.

İşte bu nedenle iktidar 31 Mart yerel seçimleri öncesinde başka bir korku ve tehdit unsuru buldu: “2028 yılına kadar AK Parti’de ve belediye muhalefette olursa hizmet alamazsınız.”

★★★

Bu yöntemin başka bir sonucu daha var:

Muhalefet iktidarın bu etik dışı söyleminin peşine takılıyor ve sürekli halka şikayet ederek korkunun ve tehdidin daha fazla karşılık bulmasına neden oluyor. 

Oysa korku ve tehdit içeren negatif saldırı mesajları sadece güvenilir yöntemlerle yalanlandığında çöpe dönüşüyor.

Örneğin, Erdoğan belediye muhalefette olursa o kente doğalgaz gitmeyeceğini ima ediyor. Oysa Türkiye’de doğalgaz dağıtımı özelleştirilmiştir ve belediyeler dağıtım şirketleriyle anlaşma yaparak kendi kentlerine doğalgaz götürebilmektedir.

Muhalefet partilerinin bu taktik karşısında yapabileceği en büyük yanlış “bakın sizi tehdit ediyor” gibi “şikayetçi” bir üslupla yanıt vermek olur.

★★★

Peki bu etik dışı yöntem karşısında doğru siyasal iletişim yöntemi nedir?

Siyasal iletişimciler ve bilim insanları hemfikir:

“İktidarın tehdit konusu ettiği hizmetlerin muhalefet tarafından gayet iyi bir şekilde yapıldığını, o hizmetin gelecekte de artarak sürdürüleceğini göstermek.”

Farkındaysanız, iktidar partilerinin adaylarının bütün vaatleri muhalefette olan belediyeler tarafından zaten gerçekleştirilmiş ve bu durum iktidar adaylarını köşeye sıkıştırıyor.

Muhalefetin unutmaması gerek:

İktidarın korku ve tehdit içeren negatif kampanyasının panzehiri, iktidardan şikayet etmek değil, güvenilir ve pozitif bir hizmet vaadiyle sahada olmaktır.