Sevgili okurlarım, bir 19 Mayıs bayramını daha geride bıraktık. Ne ilginçtir, Recep Tayyip Anıtkabir’de yine yoktu.
Oysa orada olacağına önceden karar verilseydi ne hoş olurdu...
Her zaman olduğu gibi AKP il ve ilçe örgütlerine önceden haber salınır, toplanacak kalabalıkla birlikte açıklanan saatte Anıtkabir’de olmaları istenirdi.
Ücretli amigolar şimdiye kadar pek çok ulusal bayramımızda olduğu gibi ellerinde bayraklarla avluda toplanıp slogan atmaya başlardı...
“En büyük Erdoğan başka büyük yok!”
“Sana can kurban Reis, arkandayız!”
★★★
Dünkü göstermelik kutlamaları televizyondan izlerken geçmiş yılları, geçmiş bayramları düşündüm...
19 Mayıs, tarih itibariyle bakıldığında bizim ilk ulusal bayramımızdır.
19 Mayıs 1919, 23 Nisan 1920, 30 Ağustos 1922 ve 29 Ekim 1923.
Aradan uzun yıllar geçti.
Başımızda bir iktidar partisi var.
Amacı ulusal kavramlarımızı mümkün olduğunca unutturmak ve Türk milletinin ulusal bilincini törpülemek.
Bunu başarmaları ne yazık ki (!) mümkün olmadı.
Bunun en başında Mustafa Kemal Atatürk geliyordu. Bu doğrultuda yeni adımlar atmaya karar verdiler!
★★★
Hedef tahtasının en başında yer verdikleri Atatürk kavramı, unutulması bir yana, tam tersine giderek büyüyordu.
Şimdi aslında önemsiz gibi görünen bir konuya dikkat edelim ve bunu hiçbir zaman unutmayalım.
Siz Recep Tayyip’in ağzından Atatürk sözcüğünü hiç duydunuz mu?
Ya da kaç kez duydunuz?
Gerektiği zaman, zorunlu olduğu takdirde Gazi Mustafa Kemal der ama Atatürk diyemez!
Niçin!
★★★
Bu iktidardan önce ulusal bayramlarımızı, hangisi olursa olsun, milletçe ve coşkuyla kutlardık.
Caddeler, meydanlar, statlar dolar, gösteriler yapılır, hep birlikte marşlar söylenirdi. Örneğin bütün il ve ilçelerimizde gençler tarafından 19 Mayıs spor gösterileri yapılır, geçit törenleri düzenlenirdi.
Önce geçit törenlerini yasakladılar.
Gerekçe muhteşemdi.
Kız öğrenciler törenlere şortla katılıp bacaklarını gösteriyor ve günaha giriyordu!
İkinci aşama biraz sonra geldi.
Askerlerin geçişi yasaklandı.
Bunun nedeni biraz farklıydı. Hiçbir zaman resmen açıklanmadı ama trafik aksıyordu!
★★★
Sonra marşlara yasak getirdiler. Evet, radyolarda ve televizyonlarda marşlarımıza yasaklar getirildi.
Belleğinizi şimdi biraz zorlayın bakalım, herhangi bir yerde kulağınıza marşlarımızın sesi hiç geliyor mu!
Örneğin anlamı büyük olan Onuncu Yıl Marşı ya da İzmir Marşı...
Birkaç yıl önceydi, bir ulusal bayram günü gazetede çalışırken kulağıma caddeden bir marş sesi geldi. Birileri İzmir Marşını çalıp söylüyordu.
İzmir’in dağlarında çiçekler açar...
Şaşırmıştım. Hemen pencereye koştum.
Gördüğüm manzara inanılır gibi değildi.
14-15 yaşlarında üç Roman çocuk...
Bir keman, bir klarnet ve bir de darbuka...
Nasıl da özlemişiz o marşları, hemen arkadaşlarla birlikte kapıya çıkıp çocukları çağırdık. Ellerine biraz para tutuşturup “Çalın biraz daha çocuklar” dedik...
Ve onlar çaldıkça kulağımızın pası biraz olsun giderilmiş oldu!
★★★
Evet sevgili okurlarım, Tayyipgiller iktidarının en büyük amaçlarından biri ulusal bayramlarımızın coşkusunu mümkün olduğunca yok etmek.
Gösteriler, geçit törenleri ve marşlarımız törpülenecek...
Göstermelik törenler daracık alanlara sıkıştırılacak...
Atatürk unutturulacak...
Bunlar elbette ki bir anda olacak şeyler değil.
Türk milletinin kafasını karıştıracaksın, beynini altüst edeceksin!.
Hatta gerekirse Mozart’ın Türk Marşı’nı bile yasaklayacaksın.
Burası yeni yetme Afrika Cumhuriyeti, ya da Latin Amerika ülkesi değil ki...
Zor iş bunlar!
Hedefe yavaş yavaş, ağır ağır, sabırla gidilmesi gerekiyor!
Sayın iktidarımıza kolay gelsin.