31 Mart seçiminden zaferle çıkan CHP’nin genel başkanı Özgür Özel’in ilk işi ‘normalleşmek’ oldu! Randevu alıp Erdoğan’a gitti önce, Mesir Saçma Töreni’nde kaptığı mesir macununu götürdü ona. Erdoğan’dan sonra Bahçeli’yi de ziyaret edip mesir macunu vermesi normaldi. Herkes CHP lideri şimdi kimle normalleşecek acaba derken CHP’lilerin bir dönem ‘troll’ dediği, 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesine tepki gösterenlere ‘İslam düşmanı’ diyen, ‘CHP’li belediye başkanı İBB’ye teröristleri doldurdu’ diyen Yeni Şafak’ın muteber yazarını odasında ağırladı!

Gayet normal olan bu gelişmelerin ardından gazeteciler “Siyasette yumuşama dönemiyle ilgili düşünceniz nedir” diye sordu kendisine.

Yanıtı ilginçti: Normalleşmeye yumuşama demeyin!

İlginçti çünkü ‘yumuşama’ lafı elinde hediyesi ile ‘normalleşmeye’ gittiği Erdoğan’a aitti!

Kulak memesi kıvamındaki bu yumuşamanın sonunda ne çıkacağını insan merak ediyor doğrusu!

Gelişmelere, normalleşme-yumuşama anlaşmazlığına bakılırsa çıksa çıksa cepte unutulup janjanlı kağıdında yamyassı olmuş, neresinden tutacağını bilemediğin yumuşak, yapış yapış mesir macunu çıkar. Fakat doğru zamanda, doğru insanlarla ve mış gibi yapılmazsa normalleşmeden neler çıktığı zaferlerle dolu tarihimizde pırıl pırıl duruyor.

Örnek mi?

Atatürk’ün uzak görüşü sayesinde yaşanan Türk-Yunan normalleşmesi...

1. Dünya Savaşı’nda yenilmiş toprakları işgal edilmiş bitik Osmanlı ve zaferle çıkılan Kurtuluş Savaşı. Hazine tam takır, halk hem çok fakir hem de savaş yorgunu, üretim neredeyse sıfıra inmiş. Osmanlı’dan 1. Dünya Savaşı tazminatı isteyen Batılı ülkeler, orduları denize dökülmüş olmasına rağmen çakalların korumasındaki Yunanistan ve hepsinin karşısında tek başına anlaşma masasına oturan Türkiye Cumhuriyeti!

Gel de yumuşa...

Yunanistan ile aramızda uzlaşması neredeyse olanaksız mübadele sorunu vardı. Mübadele sadece insanların ülke değiştirmesi anlamına gelmiyordu. Yaşadıkları yerdeki varlıklarının ödenmesi demekti. Ekonomiydi yani!

Etabli sorunu vardı, mübadele haricinde tutulan Trakya’daki Müslümanlar ve İstanbul’daki Rumlar. Sorun mübadele gibi gözükse de aslında memleket ekonomisiydi.

İngilizlerin yol vermesiyle Ankara Hükümeti’ne yönelik olarak 1919-1922 yılları arasında siyasi ajitasyonun merkezi haline gelen Patrikhane sorunu vardı. Batı patrikhanenin Osmanlı döneminde verilmiş ayrıcalıklarının korunması için dayatıyordu. Oraya buraya çekilebilecek tehlikeli, dini bir sorundu.

Fakat hiçbir işini ‘mış’ gibi yapmayan Atatürk oya gibi işledi süreci. Bir dönemin en ateşli ‘Megali Idea’ savunucusu Venizelos’u Ankara’ya davet etti. 1930’da Ankara Anlaşmasını imzalattı ona.

Bu, normalleşmenin belgesidir aynı zamanda!

Atatürk böylece Yunanistan’ı öne sürüp kendi çıkarları peşinde koşan başta İngiltere ve işgalci ülkelerin oyunlarını bir bir bozdu. Patrikhanenin ayrıcalıkları sıfırlandı.

Mübadele edilen yüzbinlerce Türk sahip oldukları malların, mülklerin karşılığını aldı.

Yunanistan ile ekonomik ilişkilerin önü açıldı.

Yunanistan’ı yanına çeken Atatürk Balkan ülkeleri ile saldırmazlık paktı imzaladı. Gerektiğinde son askerine kadar savaşmaya hazır olan ama çok da yorgun olan Türk Ordusu için o kritik dönemde paradan puldan daha değerliydi bu, ‘her ihtimale hazırlık için’ zaman kazandırdı.

Balkan ülkeleriyle ticaret anlaşmaları art arda geldi.

Akıllı normalleşme, genç Türk Cumhuriyeti’ne saymakla bitmeyecek kazançlar getirdi. Yunan Ordusu’nu denize döken dehayı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi Venizelos. Bırak ekonomiyi sadece bu bile Türkiye’nin dünyadaki saygınlığına saygınlık kattı.

Şimdi yumuşama demeyelim normalleşme diyelim öyle mi?

Seçimin ardından ilk iş yapıldığına göre demek hayati(!) bir konu bu. Özel ile Erdoğan, Özel ile Bahçeli, Özel ile troller arasındaki ilişkilerin kıvamı normal yumuşaklığını yakalayınca refah artacak, ucuz et, ucuz ekmek, hastane kuyrukları mı bitecek? 22 yıldır bizden gidenler, çoluk çocuğun geleceğinden araklananlar geri mi gelecek? Aniden demokrat ve adil bir ülke mi olacağız? Bu saatten sonra sırtımızdan ultra zenginleşenler pardon mu diyecek? Boğazımıza kadar ..ka batıran, bizi Araplar’a el açar hale getirenler ‘sorumlusu benim ben’ deyip hiç olmazsa istifa mı edecek? Yapılanlar yapanların yanına kar mı kalacak? Hakkını en medeni yoldan seçim sandığında arayıp, oyunu ‘hesap sorulacak umuduyla’ verenler haklarını yumuşama var diye helal mi edecek?

Normalleşmenin mimarı Özel ya da yumuşamanın mucidi Erdoğan söylese de hayatımızda neyin değişeceğini bir öğrensek.