Nasıl bir ülke burası?
Nasıl bir yönetim tarzı bu?
13 yıldır memleketi yönetiyorlar ama devamlı kandırılmış mübarekler!
Terörist örgüt PKK da Fethullah’ın paralel yapısı misali aldatmış bunları!
Her şey, saflıklarına gelmiş!
Öyle diyorlar!
Hayatları kandırılmakla geçiyormuş meğerse!
Peki, hiç akıl, mantık, düşünce, muhakeme gibi hasletler yok mu bunlarda?
13 yılda ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler ve şimdi “Kandırıldık” diyorlar!

* * *

Hayır, hayır! Öyle kandırılma filan yok!
Ben buna kesinlikle inanmam!
Ülkeyi bile bile bu bataklığın içine soktular!
Neden “bile bile” diyoruz?
“Açılım” denilen saçma süreç içinde defalarca yazdık. Ülkesini seven tüm meslektaşlarım da yazdı, uyardı:
“PKK, Doğu’da ve Güneydoğu’da, dağlara-kırlara, kentlere-kasabalara yığınak yapıyor, silah ve patlayıcı depoluyor! Uyanın!”
Bu feryatlarımızı sağır sultan duydu. İktidar duymaz mı?
Duydu ama boş verdi, aldırış etmedi, kendi çıkarına baktı! Sonuç, bugünkü faciaları getirdi!

* * *

Yurt Partisi lideri ve terör uzmanı Sadettin Tantan’ın demeçlerini, görüşlerini bizzat ben defalarca yayınladım.
Akılcı, ciddi uyarılardı bunlar ama onu da dinlemediler!
Mayınlar döşenir, pusular kurulurken, devleti yönetenler neredeydi?
Okumaları-yazmaları vardır herhalde! “Okumadık” diyemezler!
“Açılım” denilen süreç, PKK’ya silah depolatıp, kanlı bir isyana hazırlanması için bulunmaz bir fırsat oldu!
Şimdi ülkenin doğusu cehennem gibi...
Bu isyan yangını ancak akıllı ve güçlü bir yönetimle söndürülür.
Yangınla mücadele etmek yerine seçimi düşünerek ucuz koltuk hesapları yapmak akıllılık mıdır?

Cindoruk’a göre bugünkü halimiz!


Hüsamettin Cindoruk, Türk siyasetinin bilge kişisidir ve gerçek bir devlet adamıdır.
Türkiye’nin içinde yaşadığı sürecin “Neo-Nazizm” ve “Bonapartizm” örneklerini hatırlattığını söyleyerek:
“Türkiye hızla ara rejim sürecine savruluyor! Bugün ülkede yaşanan bir hükümet bunalımı değil, uygulanan da asla anayasal bir çözüm değildir!” diyor.
Nedir “Bonapartizm” ve “Neo Nazizm?”
“Bonapartizm” bir anlamıyla,19’uncu yüzyılda, Fransız İmparatoru Bonapart’ın ailesinin iktidarını koruması için izlenen politikaya verilen isimdir. Devletin bütün kurumları ve yasalar buna göre düzenlenir.
Neo-Nazizim ise, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Nasyonal Sosyalizm”i yeniden canlandırmak için, demokratik veya silahlı yollarla başa geçmeyi hedefleyen faşist bir siyasi akımdır.

* * *

Cindoruk, Meclis’teki temsil oranına göre bir seçim hükümeti kurulmadığını ve iktidar partisinin hiç de hak etmediği bir çoğunluk hükümetini elde ettiğini belirterek:
“Ülkeyi en az üç ay yöneteceği farz edilen bir icra organı... Olabilir mi? Anayasa’nın istediği, kural koyduğu çözüm ve seçim hükümeti bu değil!
Düşürülemez, düşmez, denetlenmez bir hükümet ve azınlıkta kalan partinin genel başkanı devleti yönetiyor. Bu bir ‘eğreti hükümet’tir. Bu hükümeti milim milim oluşturan Cumhurbaşkanı, Anayasa biliminde ‘hegemonik’ diye nitelenen (üstün, baskın, baskıcı) bir kudret elde etmiştir.” diyor ve ekliyor:
“Ülke Erdoğan’a teslim edilmiştir. Fiili bir durum yaşıyoruz. Çünkü bu Cumhurbaşkanı’nı denetleyecek, sınırlayacak bir kurum görünmüyor.”

* * *

“Bu Cumhurbaşkanı seçildiği tarihten bu yana, partisi ile ilişkisini kesmiyor, yazılı Anayasa kurallarına uymuyor, ülkenin dört bir yanını mitingler yaparak dolanıyor, tarafsız olmuyor, AKP’ye açıkça oy istiyor!.
Her taşa çıkıp, her mikrofonu tutup, her televizyonu işgal edip, basını korkutup bir beyin fırtınası estiriyor.
Bu süreç “Neo-Nazizm” ya da “Bonapartizim” örneklerini hatırlatıyor.
Bugün Türkiye’nin uğradığı saldırı eğreti bir hükümetle savuşturulabilir mi?
Savuşturulamaz!
Birleşmeliyiz! Dağınık, bölünmüş büyük çoğunluk birbirimize yaslanmalı ve 1 Kasım’ı kazanmalıyız. Görev, ana muhalefet partisine düşüyor ve mutlaka birleşmek gerekiyor. Ben ve arkadaşlarım cumhuriyet ve demokrasi için birliğe katkı sunmaya hazırız.”

Gü­nün Sö­zü


Önemli olan, oyuna kimin başladığı değil, kimin bitirdiğidir!