Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın en yakınındaki isim olan emir subayı Yarbay Levent Türkkan, savcılık ifadesinde her şeyi itiraf etti ve ‘’Paralel yapı üyesiyim, beni ortaokul sıralarında elde ettiler’’ dedi. Türkkan, pişmanlık yasasından yararlanmak isterken, bir önemli iddia da ortaya attı ve Genelkurmay Başkanı Akar’ın adını vererek ‘’Komutan için de cemaati seven, sempatizan, zarar vermeyen bir kişi diyorlardı’’ dedi. Türkkan’ın savcılıkta verdiği 7 sayfalık ifadesinde, şu önemli bölümler yer aldı:

PARALEL ÜYESİYİM: Ben halen piyade yarbay rütbesiyle Genelkurmay başkanının emir subayı olarak görev yapıyorum. Paralel yapı üyesiyim. Fethullah Gülen cemaatine yıllarca gönüllü olarak hizmet ettim. Emirlerine harfiyen riayet ettim. Murat Selahattin ve Adil kod adlı ağabeylerimle irtibat halindeydim. Açık kimliklerini ne iş yaptıklarını bilmiyorum. Bunlardan Murat’ın evinde ayda bir iki defa görüşürüm. Ben Gülen cemaatinin vatan haini olduğuna hiçbir zaman inanmamıştım. Onların Allah rızası için çalıştıklarını düşünüyordum. Darbe teşebbüsü sonrası ne olduklarını anladım. Bunlar için şimdi vatan haini tabiri az gelir. Cani ruhlu kişiler. Ben Fethullah Gülen’i hiç görmedim. Ama söylediklerim onun için de geçerlidir.

ORTAOKULDA KANCA ATTILAR: Fakir bir ailenin çocuğuyum. Babam fakir bir çiftçiydi. Gülen cemaati ile ilk defa ortaokul döneminde tanıştım. O zaman Bursa Cumhuriyet Lisesi’nde okuyordum. Parlak bir öğrenciydim. Lisenin pansiyonunda kalıyordum. Serdar ve Musa kod adlı ağabeyler pansiyona gelirlerdi, bize namaz kıldırırlardı. Sonra beni kendi cemaat evlerine götürmeye başladılar. Beş yaşından beri subay olmayı hayal ediyordum. Benim bu idealim cemaatin ekmeğine tuz biber oldu. 1989’da Işıklar Askeri Lisesi sınavlarına girdim. Sınav öncesi bana gece yarısı getirip soruları verdiler. Cevaplar işaretlenmişti. Okudum ezberledim. Tüm soruları doğru cevaplamadım. Sınavı 100. olarak kazandım. Askeri lisedeyken de ağabeylerle görüşmeye devam ettim. Fethullah Gülen kitaplarını okuyordum.

İşte o belge İşte o belge


İMA YOLUYLA NAMAZ: Kara Harp Okulu’na girince Ankara’ya geldim. Cemaatle aramızda bir kopukluk oldu. O zaman kız arkadaşlarım vardı. Ağabeylerim buna kızıyordu. Ağabeyler bana deşifre olmamak için askeri lisede tuvalette abdest almayı ve ima ile namaz kılmayı öğretmişlerdi. İma ile namazı istediğimiz yerde kılıyorduk. Duaları içimden okuyordum. Halen kemikleşmiş bir siyasi görüşüm yok. Genelde AKP’ye oy veririm. Bizim tek görevimiz ifşa olmamak idi. Askerlik görevimiz sırasında ağabeylerim sürekli değişti. Devir teslim yapıyorlardı. Bunların hiçbiri asker değildi. 2010’da Ankara’ya tayinim çıktı. Binbaşı olunca Genelkurmay’daki büyük kantinin başkanı oldum. O dönemdeki cemaat ağabeyim Türk Telekom’da çalışıyordu. 2011’de halen emekli olan Şevket Cumaoğlu isimli albay bana Genelkurmay başkanı Necdet Özel’in emir subay yardımcılığını önerdi. Kendisi emir subayıydı. Cemaatçi değildi. Cumaoğlu emekli olunca emir subayı ben oldum.

BÖCEK KOYDUM: O günden sonra cemaat bana örgütsel görevler vermeye başladı. Necdet Özel’i dinleme cihazı ile sürekli izliyordum. İki boğum parmak ucu kadar bir dinleme cihazını her gün paşanın odasına koyup, akşam çıkarken alıyordum. Pili bir gün dayanıyordu. 10-15 saat ses kaydı yapıyordu. Bu cihazı bana Telekom’daki ağabey verdi. Talimatı da o verdi. Sadece bilgi amaçlı dinlenecek bir şey olmayacak dedi. Haftada bir dolan cihazı ağabeyime götürüp veriyordum. Kaydettiğim sesleri hiç dinlemedim. Ara sıra Genelkurmay başkanının odasında dinleme cihazı araması yapılıyordu ben de doğal olarak aramanın yapılacağı zamanı bildiğim için cihazı alıyordum. Necdet Özel ve Yaşar Güler’in emir subayı da arkadaşım binbaşı Mehmet Akkurt’tu. O da Fethullah Gülen cemaatindendi. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık. 2. başkanın odasında da dinleme cihazı yerleştirdik. Akkurt’un görevi darbe günü görevi ikinci başkan Yaşar Güler’i etkisiz hale getirmekti. Yaşar Güler cemaatçi değildi ama Hulusi Akar için cemaati seven, sempatizan, zarar vermeyen bir kişi diyorlardı.

SUBAYLARIN YÜZDE 70’İ CEMAATÇİ: Hulusi Akar’ın Genelkurmay başkanlığı döneminde ses kayıt işini bıraktım. Bu işi Serhat ve Şener isimli iki başçavuşa vermişler. Onlar da Akar’ın emir astsubaylarıydı. Cemaatte kesin bir şekilde gizlilik ve ketumiyet vardır. Herkes kendi ağabeyini bilir, dersini yapar, namazını kılar. Fazlasını bilmez ve sormaz. Şahsi kanaatim 1990’lı yıllardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subayların yüzde 60-70’i cemaatçidir. Genelde kurmaydırlar. Kesin cemaatçi olduğunu bildiğim, Binbaşı Mehmet Akkurt, Başçavuşlar Serhat ve Şener; Yüzbaşı Serhat Tekin, Konut Astsubayı Başçavuş Veysel Toprak, korumalardan Başçavuş Ömer Gürsel Çetin, Abdullah Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Ramazan Güzel, diğer özel kalem Hüseyin Öcal, Genelkurmay Başkanı Başdanışmanı Albay Orhan Yıkılkan, Cumhurbaşkanı Başyaveri Ali Yazıcı, Alay Komutanı Muhsin Kutsi Barış, 2. başkanın eski koruması Yüzbaşı İbrahim Aksol, Özel Kalem Müdürü Yarbay Bünyamin Tuner, yardımcısı Binbaşı Recep, Albay Cemil, Korgeneral Mustafa Özsoy, Korgeneral Salih Ulusoy, Albay Muharrem Köse, Tuğgeneral Mehmet Partigöç adlı kişilerdir.

BİR GÜN ÖNCE ÖĞRENDİM: Ben darbe yapılacağını 14 Temmuz 2016 Perşembe saat 10.00 sıralarında öğrendim. Genelkurmay Başkanı danışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan, darbe planladıklarını, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, Genelkurmay başkanı ve orgenerallerin tek tek alınacağını; sessiz sedasız işin bitirileceğini söyledi. Darbe 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece 03.00’da yapılacaktı. Benim görevimin Hulusi Akar paşayı etkisiz hale getirmek olduğunu söyledi. Ben bu görevi sorgulamadan kabul ettim. O gece cemaatteki ağabeyim Murat’ın evine gittim. Evdekilere ertesi günkü konuyu sordum, bana kızdılar ‘Nereden biliyorsun’ dediler. Bu konu ile ilgili hiçbir şey konuşmamamı söylediler. Evde Yüzbaşı Mehmet Akkurt da vardı.

03.00’DA YAPACAKTIK: 15 Temmuz günü karargaha Tümgeneral Mehmet Dişli geldi. Darbeye ilişkin konuyu görüştük. Olay başladığında Hulusi Akar’ın odasına kendisinin tek başına gireceğini, darbeyi tebliğ edeceğini, kabul etmesi halinde faaliyetin başına geçeceğini bize söyledi. ‘Genelkurmay Başkanına Kenan Evren olacak mısın, olmayacak mısın diye soracağım’ dedi. Elinde bir not kağıdı, Genelkurmay Başkanına söyleyeceklerini tek tek yazmıştı. Gece 02.30’da Genelkurmay Başkanı’nın konutunda buluşmaya karar verdik. Hulusi Paşa’nın teklifi kabul edeceğini düşünüyorlardı. Ama o teklifi kabul etmedi, kuvvet komutanlarını ikna edemediler, darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.

TABANCA ÇEKTİK: Kuvvet komutanları ve jandarma genel komutanı cemaatçi değildir. Darbeden sonra görevlerine devam etmesi için liste hazırlanan kişiler güvendikleri kişiler olabilir. Ama TRT Genel Müdürü, belediye başkanlığı, müsteşarlık gibi göreve getirilecekler kesin cemaatçidir. Mesela Korgeneral İlhan Talu cemaatçilerin güvendiği kişidir. 15 Temmuz Cuma gecesi saat 20.00 gibi Genelkurmay başkanı makamındaydı ben de oradaydım. Olaylar hızlı gelişti. En son MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la bir saatten fazla görüştü. Fidan sürekli bize gelirdi, biz de ona giderdik. İkisi birbirlerini severdi. Bu görüşmede olağanüstü bir durum hissetmedim. Fakat Fidan ayrıldıktan sonra özel kuvvetlerden 20 tam teçhizatlı asker, karargaha girdi.

NAMAZ KILDI: Tümgeneral Mehmet Dişli, komutanın kapısını çalıp içeri girdi. İçeride beş dakika kaldı, dışarı çıkınca bize ‘Ortada, girin’ dedi. Biz girdik, benim elimde tabanca vardı. Hulusi paşaya ‘Komutanım sizi koltuktan alalım’ dedim. Kendisi panik yaptı, ‘bana su getirin’ dedi. Serdar yüzbaşı su getirdi, alıp içti. ‘Ben abdest alıp namaz kılacağım üzerimi değiştireceğim’ dedi. Arka taraftaki dinlenme odasına Serdar Yüzbaşı ve Abdullah başçavuşla girdiler. Orada üzerini değiştirdi, namazını kıldı. Arada bir kendisi bize ‘yanlış yapıyorsunuz’ diyordu. Ben Hulusi Paşa’ya ‘Komutanım yıllardır yanınızdayım hiç sizi üzdüm mü size hainlik yaptım mı, lütfen söylediklerimizi yapın hiçbir sorun çıkmayacak’ dedim. Ne cevap verdi hatırlamıyorum. Namazı bittikten sonra montunu giydi. Özel kuvvetlerden gelen görevliler koluna girip alıp götürdüler. Albay Orhan bana ‘sen gelme’ dedi. Ben orada kaldım. Komutanın şahsi malzemelerini topladım çantasına yerleştirdim. O gece hep makamdaydım gelen giden olmadı. Olayları TV’den izledim.

EŞİ AĞLIYORDU: Daha sonra Dişli Paşa beni aradı, komutanın eşini aramamı istedi. Ben de eşini askeri hattan aradım, iyi olduğunu problem olmadığını söyledim. Ben konuşurken o ağlıyordu. O gece özel kalem müdürü Albay Yıkılkan, oradaydı. Onun yanına girip çıkanın haddi hesabı yoktu. Darbe faaliyetini kısmen organize ediyordu. Daha sonra faaliyet Akıncılar Üssü’nde organize edildi. Olay gecesi Genelkurmay’ın etrafı kıyamet günü gibiydi. Vatandaş, polisler toplanmıştı. Silahlar ateşleniyordu. Meclis’in bombalandığını TV’den öğrendik. O zaman pişman olmaya başladım. Yapılanlar katliam gibiydi. Benim Allah rızası için çalıştığını düşündüğüm cemaat, bunları yapıyordu. Sabaha karşı 09’da karargahtaki koridor darbeye iştirak edenlerle dolup taştı. ‘Başarısız olduk, teslim oluyoruz’ diye konuşuyorlardı. Teslim olmak için askeri savcı ve merkez komutanlarından personel istendi. Onlar gelince teslim olduk.

AKSAKALLI DURDURDU: Özel kuvvetler komutanı Zekai Aksakallı paşayı cep telefonundan aradım ‘Komutanım gelin, makamı size teslim edeyim’ dedim. Kabul etmedi, benim teslim olmamı istedi. Teslim olduk ve sonra da bizi polislere teslim ettiler. Direnmedim. Samimi olarak pişmanım, sadece darbeye iştirak etmekten değil, Fethullah Gülen cemaati mensubu olmaktan da çok pişmanım. Olayların içindeyim bu yüzden sorumluluğum var. Fakat ben vatan haini değilim. Polise, sivil vatandaşa kesinlikle silah sıkmadım. Bunları tasvip etmedim. Ben Emniyet’te beklerken kendiliğinden kağıt kalem isteyip kendi ifademi yazdım. Bana telkinde bulunan olmadı. Bu anlamda yasal olarak mümkünse etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istiyorum. İşin hukuki boyutu bu aşamada beni çok ilgilendirmiyor. Ben bu itirafları vicdanımı rahatlatmak için yapıyorum”