Bize bahşedilen hayatı, yapay konular üzerinden ve çoğu zaman günlük politikalara ve çıkar ilişkilerine gark edilmiş bir din anlayışı içinde idrak ediyoruz. Haliyle ortada “güzel” yok.
Müptezellik, özenti ve şuursuz davranışlar neredeyse her alanı ele geçirmiş vaziyette.
“İyi” nedir, “iyilik” nedir, “doğru” nedir “doğruluk” nedir, üzerinde zerre kadar kafa yormaksızın, adeta çarpım cetveli hesabı içinde, şu bu kadar günah, şu kadar sevap denilerek, dikte edilmeye çalışılan bir anlayış; bunun adına da sözüm ona “muhafazakârlık” ya da “dindarlık” deniliyor.
Kavgacı, önüne geleni horlayan, olmadı tekfir eden, dar ve sığ bilgilerin içine sıkışmış, hoşgörüsüz, siyasete eklemlendiği için de fikirlerini savunmakta güçlük çeken bu anlayışın sergilediği davranışlar ise evlere şenlik...
Değer namına küçük bir eylem ara ki bulasın.

DIŞARIDAN VE İÇERİDEN YIKIM


Bu sıkışmışlık hoş olmayan görüntülere de sebep oluyor. Geçtiğimiz haftayı hatırlayalım; onca cenaze, onca şehit, havaalanında henüz can vermiş insanlar...
Kim bilir kaç yüreğe kor düşmüş...
Fakat millete örnek olması gereken vekiller, şen-şakrak Meclis’te gıyabi kurdele kesiyor; köprü açılışına giden vatandaşlarsa, göbek atıp dans ediyor!
Hani nerde kaldı “Bir insanın ölümü, insanlığın ölümüdür” ayeti...
Ya da “İnananlar, birbirine karşı muhabbet ve merhamette bir vücut gibidir” hadisi...
Her gün üç-beş şehit haberi alıyoruz. Bu evlatlar vatan için, bayrak için, hepimiz için ömürlerinin baharında hayata veda ediyorlar. Ve kim bilir hangi ihmal ve hangi tedbirsizlik yüzünden patlayan canlı bombalar, onlarca insanımızı katlediyor.
Ya şu Ramazan boyu dinlediklerimiz...
İnsanların son sığınağı kutsalların kullanılması bir yana, bu denli bayağılaştırılarak anlatıldığı bir dönem hatırlamıyorum. Halkı uyutmak için, uyduruk hikâyeleri din sosuna bulayıp, insanımıza yutturmaya çalışanlara ve karikatüristlere bolca malzeme üreten davranış biçimlerine ağlayalım mı gülelim mi bilmiyorum... İki başörtülü kadın, ÇİCİŞ’miş adları; zengin bir iş adamının uçağında poz veriyorlar; kutsal topraklara gidiyorlarmış güya, teröre karşı dua etmek için! İçki içiliyor bahanesiyle, Firuzağa’da Koreli esnafa yapılan saldırı ise içler acısı...
Ezcümle, IŞİD ve benzer örgütler eliyle İslamofobi dünyada tüm hızıyla yayılırken, ilim ve irfandan uzak boş dini anlatılar yüzünden de toplumda büyük bir yıkım yaşanıyor.
Bu denli basiretsizlik olabilir mi?
Yapmayın, etmeyin... Yazık ettiniz bu dine yazık...

RAMAZANIN RUHU


İslam’ın medeniyet boyutu, evrensel ilkeleri dikkatlerden uzak; yetmişinci dereceden meseleler gündemimizi işgal etmeye devam ediyor.
Hani diyor ya İsmet Özel, “Hak yemek, sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi bu ülkede” diye.
Ramazan boyunca verilen iftar sofralarında “sofra” nedir hissettirildi mi?
Devlet erkânının tertiplediği ya da yer aldığı iftar ziyafetleri, bizim “sofra” adabımıza ne kadar uygundu?
Ya devletin kesesinden verilen yemekler “iftar sofrası” olabilir mi?
Halkın parası, halkın rızası olmadan dağıtılabilir mi?
Yemeklerde bağıra çağıra konuşan siyasilerin hitapları, değindikleri konular ve ötekileştirici üslup, Ramazan ayının ruhaniyetiyle ve Kur’an’ın “BİRLİK” prensibiyle ne kadar örtüştü?
Hocam Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un “Birleyerek Oluşmak” kitabında yaptığı şu tespit fevkalade önemlidir:
“Ahlak propaganda için değil; göründüğün gibi olmak, olduğun gibi görünmek içindir. İhlas içinde, otantik, yani doğrudan doğruya en derin samimiyetle var olmaktır. Bunu bir şeye vasıta kılarsanız ahlak olmaz. Evvela hasbîdir, aksi takdirde varoluşsal değildir. Etiği propagandaya malzeme yaptığınız, estetiği de propagandanın şekli haline getirdiğiniz zaman, ne etik kalır ne estetik... Ve bu işin edebine aykırıdır.” Der ve şöyle noktayı koyar: “Hâlbuki maksadımız, her hâlükârda ‘EDEP’tir”

HAYIRLI BAYRAMLAR


Yarın bayram...
Ülkemizde olup-bitenler ağız tadında bir bayram yaşamamıza el vermiyor; ancak bayramları bayram tadında kutlamaya ihtiyacımız var. Bayramlar “ben” değil “biz” duygusunu ortaya koyan, birbirinden haberdar olmaya yönelik sosyal hareketlilik oluşturan, aile yaşantısının bir nevi dışa vurumu da diyebileceğimiz, toplumu yekvücut haline getiren kutlamalardır.
Ve her şeye rağmen İslam, ümittir. Hayattan alınan neş’edir.
Yeter ki sorumluluklarımızın farkında olalım.
“Tüm okurlarımın bayramını kutluyorum.”