Olaysızlığa, terapiye ihtiyacımız var! “Hayatını kaybetti”, “Öldü” demenin kibar yolu ama tıpkı “Çaldırdın mı?” sorusunda olduğu gibi, mağdura da tedbirsizlik yükleyen bir şey değil mi? O çocukların ne suçu vardı? Bu travmalar kolay atlatılır mı?

7

“İnsanlar iyi hissetmek için öğreniyor, seviyor, sevişiyor, komşu saksıdan sardunya aşırıp köklendiriyor, yediklerine dikkat ediyor, geziyor, anne-baba oluyor, göğe bakıyor, yazıyor, yüzüyor, yeşilin tadını çıkarıyor, koşuyor, içiyor, tutuyor, harcıyor, sarılıyor, alıyor, veriyor, çalışıyor, çok çalışıyor, doğuruyor, bakıyor, sabrediyor, izliyor…
Ama bu coğrafyada insanların iyi hissetmesini sağlayan her şeyin boşa gitmesi için artık sadece birkaç saniye yetiyor.”
Yine aynı yerdeyiz!
Bir anne düğündeyken, su almaya gidip döndüğünde beş çocuğundan dördünün cesedini buluyorsa, “Dünyam bitti benim! Bir çocuğum kalmasaydı intihar ederdim” diyorsa, bana, bize söyleyebilecek çok bir şey kalmıyor.
Zaten çocukla çocuk öldürten teröristler de benim, bizim söyleyeceklerimizi beklemiyor; kendi yolumuzu tek başımıza bulmamız gerekiyor.

Birine tepki veremeden yenisi

Nasıl iyi olacağız, nasıl kurtulacağız?
Prof. Dr. Kemal Sayar, Suruç’un ardından, “Matem daha ciddi yaşanmalıydı. Soma’dan sonra da bunu ciddi bir şekilde yaşayamadık” diyordu.
Üzerine daha neler gördük…
Hafif doğrulduğu anda tekrar yumruk yiyen bir boksör gibi inadına, ‘azalarak’ ayaktayız. İyi miyiz?
Perşembe-pazar tatile gidiyordum. Gittim, saldırı oldu; dönüyordum 29’u çocuk 53 kişi ölmüştü. Daha, dokuz aylık bebeğe tecavüze, yazar Aslı Erdoğan’ın tutuklanmasına yeterince tepki verememişken hem de…
Herkes başka bir olaya tepki vermeye çalışırken -çünkü ancak birinin ucundan tutabilirken- nasıl ‘birlik’ olabiliriz ki!
“Hayatını kaybetti”, “Öldü” demenin kibar yolu biliyorum ama tıpkı “Çaldırdın mı?” sorusunda olduğu gibi pasif, çalanın suçunu azaltan, mağdura da tedbirsizlik yükleyen bir şey değil mi? Oysa o çocukların ne suçu vardı? Ve bu travma kolay atlatılır mı?

“Yas tutmadan olmaz” diyor ama…

Doktor değilim ama ‘olaysızlığa’, aylarca sürmesi gereken terapilere ihtiyaç duyduğumuza da adım gibi eminim!
Prof. Dr. Sayar, matemi laf kalabalığıyla geçiştirmemeyi, ideolojik tarafgirliklere savrulmamayı, analiz etmeyi, ağlamayı, üzülmeyi, birbirimizin omzuna yaslanmayı tavsiye ediyor.
Darbe girişiminden sonra hemen herkese sordum; kimi haber seyretmeyi kesiyor, kimi kendini doğaya atıyor, kimi yemek ve heykel yapıyor. Çoğunluk, varsa çocuklarıyla daha çok vakit geçirdiğini söylüyor. Herkes, hasbelkader kendi yönünü bulmaya çalışıyor.
Bu kadar ‘hazır toplu mezar’ın olduğu bir ülkede ruhlarımız gerçek barış ve huzura aç, bekliyor…

İsrail ekibinin saldırıdan bir dakika önce çekilen fotoğrafları İsrail ekibinin saldırıdan bir dakika
önce çekilen fotoğrafları

David inadına o köfteciye gitti ama neden?


Gaziantep’teki saldırıyı duymadan önce David Dud Califa hakkında yazıyordum.
David, 19 Mart’ta Beyoğlu’ndaki bombalı saldırıda, aralarında hayatlarını kaybedenlerin de olduğu İsrailli turist grubunu İstanbul’a getiren kişi.
Grup, David’in rehberliğinde bir gurme tur yapacaktı.
O gün kahvaltı sonrası İstiklal’de gezine gezine Califa’nın favori köftecisine gitmek üzere yola çıktılar.
Birkaç kişi fotoğraf çektirmek istedi. Dördüncü fotoğraf çekildikten tam bir dakika sonra bomba patladı. Fotoğraf çekilirken önde yürümeye devam eden üç arkadaşları (Avi Goldman, Yoni Suer, Simha Damri) öldü. Fotoğraftakiler de ağır ruhsal ve fiziksel yaralar aldılar.

Califa, Zübeyir’de, ocakbaşında... Califa, Zübeyir’de,
ocakbaşında...


İstanbul ikinci evimiz

Hâlâ koltuk değneklerinin desteğiyle yürüyebilen Califa, saldırıdan beş ay sonra, geçtiğimiz hafta İstanbul’a geldi. Onun İstanbul sevgisini, Mikla Genel Müdürü Sabiha Aydın’dan dinlemiştim. Saldırıdan hemen sonra bile, “İstanbul ikinci evimiz. Bir gün döneceğiz; bu kesin…” diyordu.
David patlamanın olduğu yere gitti.
O gün, çalıştığı dükkandaki tüm eşarplarla kan kaybetmesinler diye yaralıların kollarını, bacaklarını saran adamı sordu. İşten ayrıldığını öğrendi.
O adama teşekkür edemedi ama o gün gidemedikleri Köfteci Hüseyin’e gitti! Peki neden?

Califa, Beşiktaş’ta Asım Usta’yla döner kesiyor Califa, Beşiktaş’ta Asım Usta’yla döner kesiyor


Çemberi tamamlamalıydım

Bu gelişinde Califa’yla buluşan yemek yazarı Cemre Narin ona kritik soruyu sormuş: “Psikoloğun mu önerdi?”
Durumla yüzleşmesinin gerekli olduğunu söylemiş doktoru.
“O köfteciye giderek saldırı nedeniyle yarım kalan çemberi tamamlamalıydım. Mahallemden çıkar çıkmaz da İstanbul’a geldim. Arkadaşlarımın cesetlerini gördüğüm yerle yüzleşmem gerekiyordu. Eskisine nazaran daha iyi hissediyorum” diyordu David, Şalom Gazetesi yazarı Karel Valansi’ye…
Bu arada Instagram hesabından her gün İstanbul’da sevdiği lokantalardan fotoğraflar paylaştı. Kâh ocakbaşına oturdu, kâh Kapalıçarşı tarafında dönerini yedi.
Cemre aracılığıyla, “Bunu yazabilir miyim?” diye sordum David’e. O da, “Bir ricam olabilirse” demiş, “Ölen arkadaşlarımın isimlerini yazabilir mi?”
Bu o kadar önemli ki; kendi kayıplarımızı unutmamak, unutturmamak.
Gerekirse ağlamak, acı çekmek ama kendinden vazgeçmemek.