Japonya’dan Rusya’ya, Almanya’dan Çekoslovakya’ya ‘ölüm kampları’... Ve ayrı zamanlarda, kadın erkek, genç yaşlı bir dolu insan hayata birlikte yazdıkları yemek tarifleriyle tutunuyorlar! ‘Yemeğini Keşfet’te acayip hikayeler keşfettik...



Önce, yıllar öncesinden “Film olur bu” denilebilecek bir gerçek hikayeyle başlayalım, sonra bugüne geleceğim…
Yıl 1939. Nazi baskısı yüzünü göstermeye başladığında Anny Stern adlı genç kadın, Çekoslovakya’dan ayrılmaya karar verir. Bunun için annesine de ısrar ettiğinde, o dönemde 70’inde olan Mina Pachter “Siz gidin, yaşlılara bir şey yapmazlar” der.
Stern, eşi George ve oğlu David’le birlikte Filistin’e göç eder.
1969’da, yaşadığı Manhattan’da bir telefon alır. Karşıdaki ses önce “Anny Stern siz misiniz?” diye sorar, olumlu yanıt alınca da “Size annenizden bir paket var…” der.
Annesi 25 yıl önce toplama kampında ‘açlık’ ve hastalıktan ölen Anny için tüyler ürpertici bir andır.
Gelen pakette, elle birbirine dikilmiş, dökülmekte olan kağıtlarda annesinin el yazısı vardır. Minik mektup ve şiirler; ama daha çok tarifler.
Kimi Mina Pachter’in kızı Anny ya da torunu David’e ithaf ettiği yemekler, kimi de kendi adını verdiği ‘Pachter turta’ gibi çikolatalı kekler, kimi kamptaki diğer insanların anlattığı tarifler… Sonuçta erikli strudel’dan ördekle doldurulmuş minik hamurlara, turtalardan kuşkonmaz salatalarına 70 tarif.

‘ONLARI KORUYUN’


Arpa, çok sulu çorba, patates kabuğu, küflü ekmek gibi bir diyetle açlıktan ölme seviyesinde beslenen birinin, birilerinin yazdığına inanılmayacak şeyler.
Düzenli, iştah açıcı, duygusal, sevgi dolu tarifler. Ve kimi zaman, “Yumurtayı dilimledikten sonrası ise sizin fantezinize kalmış” gibi cümleler içeren…
Toparlarsam; aslen tarihçi olan Mina Pachter, 1942 yılında girdiği kampta 1944 yılında ölmek üzereyken en yakın arkadaşına, içine “Bu tarifleri koruyun” yazdığı kağıtları verir, son isteği onların Filistin’deki kızına ulaştırılmasıdır.

FİLİSTİN’DEN ABD’YE


Ve arkadaşı kurtulur, senelerce adresini bulamadığı Anny’yi Filistin’de bulmaya çalışırlar. Ancak Anny ile George’un NASA’da bilim adamı olan oğulları için ABD’ye göç ettiği bilinmez.
Sonra bir gün 1969’da New York’ta Yahudiler için yapılan bir anma töreninde, Ohio’dan biri, Stern soyadlı birilerini tanıyıp tanımadıklarını sorar kalabalığa. Ve notlar 25 yıl sonra sahibine kavuşur…
Bu hikaye ve tabii ki tarifler kitaplara konu olmuş. İlki Cara De Silva tarafından hazırlanan ‘In Memory’s Kitchen’ (Anıların mutfağında) ile Anne Georget ve Elsie Herberstein imzalı ‘Les Carnets de Minna’ (Minna’nın tarifleri).


TEK DEĞİL, HER YERDE!


Ama esas ilginci bu -bile- değil! Bir grup insanın geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da, Türk Mutfağı Derneği’nin düzenlediği ‘Yemeğini Keşfet’ adlı etkinlikle tanıştığı Anne Georget’nin bulguları.
Yazar, aktivist ve yönetmen Georget, bunun tek örnek olmadığını keşfediyor!
Sadece Nazi kamplarında olmamış ‘tarif yazarak hayata tutunma’… Ruslar, Fransızlar, Amerikalılar, Çekler, Macarlar, Japonlar…
Gulag’da ve Japonya’daki toplama kamplarında yazılan tarifler.
Sadece kadınlar değil, erkekler de yazmış. Gençler ve yaşlılar.
Açlıktan ölmek üzere olan, büyük bir aşağılama, kötü şartlar ve işkence altındaki insanların yemek konuşarak, birlikte yemek yazarak, tarifleri yazmak için tehlikeyi göze alarak hayatta kalması ilginç değil mi?
Kağıt ya da ne olursa malzeme çalarak üstelik.
‘Kurtulanlardan’ Sabina Margulies, “Eğer Auschwitz bir kağıt olsaydı üzeri tamamen tariflerle dolu olurdu” diyor mesela…

HAYALİ ZİYAFETLER


Peki neden? Açlık, anıları taze tutma isteği, hayaller, geleceğe dair bir umut?
İnsanlıktan uzak o dünyada, bir düzen ya da insani bir dala tutunma arzusu mu? “Sam’in Noel yemeği, Charles’ın yaş günü yemeği…” gibi özel hazırlanan bölümler, bir mühendisin muhteşem bir organizasyonla yazdığı ‘içindekiler’, Rusların bir kumaş parçasına hep birlikte yazdığı tarifler… İnanılmazlar.
Gamze İneceli, Anne Georget’u ve belgeselini keşfetmiş ve onu buraya davet etmiş. Georget, dünyanın dört bir yanından topladığı bulgularla hazırladığı belgeseli 70 dakikalık ‘Imaginary Feasts’i (Hayali Ziyafetler) anlattı bizlere cumartesi; göz yaşartıcıydı.
Bu arada etkinliğin ana temasını söylemiş miydim? Cesaret!