Dün ma­sa­ya otur­dum...
De­niz­ci­lik sek­tö­rü kan ağ­lar­ken, na­sıl olu­yor da Bi­na­li Yıl­dı­rı­m’­ın ço­cuk­la­rı 13 yıl­da “ge­mi­cik­le­riy­le­” zen­gin­leş­ti; bu­nu ya­za­cak­tım.
Ama...
Gör­müş­sü­nüz­dür.
İz­le­miş­si­niz­dir.
Evet, AKP kon­gre­sin­den bah­se­di­yo­rum...
AKP kon­gre­sin­de­ki top­lu aya­ğa kal­kış gö­zü­mün önün­den git­mi­yor bir tür­lü:
Bu bir kül­t’­tür. Ya­ni; ta­pın­ma­dır!
Fa­ni bi­ri­ne ta­pı­lır mı?
Ta­rih­te ör­nek­le­ri var; ör­ne­ğin, fi­ra­vu­na ta­pı­lır!

*  *  *

Oy­sa...
Ku­r’­an-ı Ke­rim, “fi­ra­vu­n” ko­nu­sun­da in­sa­noğ­lu­nu sü­rek­li uya­rır; 74 yer­de “fi­ra­vu­n” adı­nı ge­çi­rir.
Fi­ra­vu­nu şöy­le an­la­tır:
Fİ­RA­VUN; on­dan ön­ce­ki­ler gi­bi hep ay­nı su­çu iş­ler. (Hâk­ka, 9)
Fİ­RA­VUN; kuş­ku­suz tan­rı­ya, va­hi­ye, pey­gam­be­re kar­şı de­ğil­dir. (İs­ra, 102)
Fİ­RA­VUN; ege­men­li­ğin kay­na­ğı ola­rak ken­di­si­ni gö­rür. Ya­ra­tı­cı adı­na iş­le­ri yü­rüt­tü­ğü­nü dü­şü­nür. (Mü’­min, 29)
Fİ­RA­VUN; öl­dür­me ve ya­şat­ma ko­nu­sun­da tam yet­ki­li ol­du­ğu­na ina­nır. Ül­ke­nin sa­hi­bi ol­du­ğu­nu sa­nır. (Zuh­ruf, 51)
Fİ­RA­VUN; ha­ya­tın her ala­nın­da tam bir zor­ba­dır; ken­di kon­tro­lün­de ol­ma­yan hiç­bir şe­ye izin ver­me­yen bir ki­bir abi­de­si­dir. (Du­han, 31)
Fİ­RA­VUN; ki­min ne ka­dar dü­şü­ne­ce­ği­ne, na­sıl ya­şa­ya­ca­ğı­na ve ne ka­dar ina­na­ca­ğı­na ken­di­si ka­rar ve­rir. (A’­raf, 123)
Fİ­RA­VUN; in­san­la­rı çe­şit­li sem­bol­le­re-put­la­ra ve ken­di­ne ita­ate zor­lar; ta­ğut­la­şır. (Na­zi­at, 17)
Fİ­RA­VUN; ken­di­ne ve oluş­tur­du­ğu sem­bol­le­re ita­at de­re­ce­le­ri var­dır; uy­ma­yan­la­rı ez­me­nin yol­la­rı­nı arar. Hal­kı­nı bir­ta­kım grup­la­ra ayı­rıp bö­ler; ve on­lar­dan bir bö­lü­mü­nü güç­ten dü­şü­rür; is­yan­cı er­kek ço­cuk­la­rı “boz­gun­cu­” di­ye bo­ğaz­la­tır. (Ka­sas, 4)
Fİ­RA­VUN; hal­kı için ça­lı­şan­la­rı, “yer­yü­zün­de fe­sat çı­kar­mak is­te­yen­le­r” di­ye hal­ka “ye­m” yap­tır­mak is­ter; hak­ka­ni­yet­li in­san­lar­dan öl­dü­re­si­ye nef­ret eder.
(Mü’­min, 26)
Fİ­RA­VUN; gü­cü­nün tan­rı ka­tın­dan gel­di­ği­ni gös­ter­mek için bü­yük sa­ray ve bah­çe yap­tı­rır. (Ka­sas, 38)
Fİ­RA­VUN; ken­di mev­ki­si­ni ve zen­gin­li­ği­ni öne çı­ka­ra­rak hal­kı kü­çüm­ser.
(Zuh­ruf, 54)
Fİ­RA­VUN; ma­kam-kol­tuk, pa­ra-ser­vet, ha­zi­ne-iha­le da­ğı­tı­mı­nı biz­zat ken­di ya­par. Ka­ri­yer ve kon­for grup­la­rı oluş­tu­rur; hal­kı da bu­nun ha­yal­le­ri­ni kur­du­ra­rak kö­le­leş­ti­rir. (Yu­nus, 88 ve Şua­ra, 57-58)
Fİ­RA­VUN; hal­kın ka­fa­sı­nı ka­rış­tı­ra­rak on­la­rı ap­tal­laş­tı­rır. Halk, fi­ra­vu­na ita­at ede­rek yol­dan çı­kar. (Zuh­ruf, 54)
Fİ­RA­VUN; kur­du­ğu zu­lüm he­ge­mon­ya­sın­dan ne­ma­la­nan ve ken­di­ne akıl ve­ren ke­sim­le bir­lik­te sür­dü­rür sis­te­mi­ni. (A’­raf, 127)
Fİ­RA­VUN; ya­la­nın ik­ti­da­rı için “bü­tün us­ta si­hir­baz­la­rı-bü­yü­cü­le­ri ba­na ge­ti­ri­n” di­ye em­re­der. On­lar Fi­ra­vu­n’­a ge­lip der­ler ki: “E­ğer biz ga­lip olur­sak, her­hal­de bi­ze bir kar­şı­lık (ar­ma­ğan) var, de­ğil mi?” Fi­ra­vun, “e­ve­t” de­di; “en ya­kın­la­rım siz­ler ola­cak­sı­nız.” (Yu­nus, 79 ve A’­raf 113-114)
Fİ­RA­VUN; iti­raz eden­le­ri, mu­ha­le­fet ya­pan­la­rı; “ra­hat ya­şa­mı boz­mak is­te­yen, in­san­la­rın key­fi­ni ka­çı­ran şer ha­re­ket­le­ri­” ola­rak gö­rür. (A’­raf, 110)
Fİ­RA­VUN; ken­di­si­nin izin ver­me­di­ği­ni bir si­ya­sal ha­re­ke­tin-ide­olo­ji­nin-gö­rü­şün or­ta­ya çık­ma­sı­na şid­det­le kar­şı çı­kar. Böy­le bir ha­re­ke­ti, ken­di var­lı­ğı­na ve oluş­tur­du­ğu sis­te­mi­ne kar­şı ha­yır­sız bir ey­lem ola­rak gö­rür. (A’­raf, 123)
Fİ­RA­VUN; ger­çe­ği hay­kı­ran­la­rı hal­ka düş­man gös­te­rir; “si­zi yur­du­nuz­dan sü­rüp çı­kar­mak is­ti­yor­la­r” di­ye hal­kı kor­ku­tur. (Şua­ra, 35)
Fİ­RA­VUN; sis­te­mi­ne ve fi­kir­le­ri­ne kar­şı çı­kan­la­ra iş­ken­ce yap­tı­rır, hap­se at­tı­rır ve öl­dür­tür. (A’­raf, 124)
Fİ­RA­VUN; ken­di­si­ne ve kur­du­ğu sis­te­mi­ne kar­şı olan­la­rın kuv­vet kay­nak­la­rı­nı yok eder ve her­ke­si ken­di­ne muh­taç bir sü­rü­ye dö­nüş­mek is­ter. (A’­raf, 127)
Fİ­RA­VUN; ki­şi­li­ği­ni, fi­kir­le­ri­ni, sis­te­mi­ni her alan­da tek güç kay­na­ğı, tek söz sa­hi­bi ola­rak be­lir­ler. “Ey ön­de ge­len­ler, si­zin için ben­den baş­ka li­de­ri­niz yo­k” der.
(Ka­sas, 38)
Fİ­RA­VUN; din adam­la­rı­na ve din­dar grup­la­ra de­ğer ve­rir; bun­la­ra, sis­te­mi­ni top­lum­sal ya­şam­da meş­ru­laş­tı­ra­cak -halk için­de ko­nuş­ma gi­bi- gö­rev­ler ve­rir. On­lar da sa­da­kat­le gö­rev­le­ri­ni ye­ri­ne ge­ti­rir. (Ka­sas, 38)
Fİ­RA­VUN; dü­ze­ni­ni de­vam et­ti­rir­ken, bir gün ge­lip ik­ti­da­rı­nı yı­ka­cak is­yan çığ­lık­la­rı­nı duy­maz. (Du­han, 31 ve Ka­sas, 7-14)
Fİ­RA­VUN; hiç­bir uya­rı­yı, na­si­ha­tı din­le­mez. (Na­zi­’at, 17)

So­nuç­ta:

Ku­r’­an, fi­ra­vu­nu ve fi­ra­vun dü­zen­le­ri­ni des­tek­le­yen­le­ri la­net­ler.
Ne ya­zık ki, in­sa­noğ­lu bu­na rağ­men her fır­sat­ta yol­dan çı­ka­ra­rak fi­ra­vu­na ta­par.