Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilk yurtdışı ziyareti Rusya’ya oldu.
İlk ziyaret olması birkaç açıdan anlamlı...
Öncelikle, 15 Temmuz’un hemen sonrasında yayınlanan “darbeyi Ruslar haber verdi” bilgilerini hatırlamak gerekiyor. İran’ın yarı resmi Fars haber ajansı, 15 Temmuz’un sadece birkaç gün sonra, darbe girişiminin Türk askerlerinin telefon görüşmelerini “yakalayan” Rusya tarafından öğrenildiğini, bunun MİT’e bildirildiğini duyurmuştu. (Tabi eğer haber doğruysa, Rusya’nın Türk subaylarını rahatlıkla dinleyebildiğini düşünmek tüyler ürpertici...)
Haber ne doğrulandı, ne yalanlandı. Ama Rusya’nın darbeyi önceden haber alıp almadığı bir tarafa, Erdoğan’ı 15 Temmuz sonrasında ilk arayanlardan biri Rusya Lideri Vladimir Putin oldu.
İkinci olarak Ankara Rusya ile zaten kasımdaki uçak düşürme krizinin ardından barışmanın yollarını arıyordu. Putin’in “geçmiş olsun” telefonu, deyim yerindeyse, Erdoğan ve AKP hükümetine ilaç gibi geldi. Ve ilişkilerdeki bu yumuşama ikliminden de yararlanılarak, apar topar Erdoğan’ın St. Petersburg’da Putin’le görüşmesi ayarlandı.
Görüşme, sadece Ortadoğu’da değil Kafkasya, Orta Asya ve Karadeniz’de uluslararası dengeler/ittifaklar değişirken yapıldı. Bu açıdan büyük önem taşıyordu.
Peki sonuçları ne oldu bu görüşmenin?
İşte öne çıkanlar:
- ESAD’LA ANKARA’NIN BARIŞI ARTIK ÇOK YAKIN- Orta Asya, Avrupa ve Karadeniz’de son dönemde ilişkileri gerginleşen Rusya ve ABD, Suriye’de ise pek çok konuda aynı yönde düşünüyor/hareket ediyor. Bunlardan biri de, Suriye’de Esad’ın en azından bir süre daha iktidarda kalması. Moskova-Washington hattında üzerinde uzlaşılmış görünen ikinci nokta, Suriyeli Kürtlerin oynadıkları ve oynayacakları rol. Her iki ülke de, AKP’nin “terörist” ilan ettiği PYD-YPG’nin “yerel güç” olarak IŞİD’le mücadeledeki etkinliğinden memnun. PYD-YPG’yi durdurmak bir tarafa, ilerlemesi için desteklemekle meşguller. Rus ve Amerikalı yetkililerin üzerinde uzlaştığı üçüncü konu ise özellikle Suriye’nin kuzeyinde etkin “ılımlı muhalif” diye pazarlanan cihatçı grupların, artık IŞİD kadar baş ağrısı vermeye başlaması. Moskova’nın, Türkiye-Katar-Suudi Arabistan tarafından desteklenen bu grupları doğrudan “terörist” ilan ettiği malum. ABD ise henüz terör listesine almasa da, bu yolda ilerlediğine ilişkin ilk işaretleri veriyor.
İşin ilginç tarafı, Türkiye bu üç konuda da (Esad’ın akıbeti, cihatçı gruplar ve PYD-YPG’nin durumu) hem ABD’yle hem Rusya’yla ters düşüyordu. Erdoğan’ın Moskova ziyaretinden sonra Ankara’nın Esad konusundaki tonu değişti. AKP’liler hâlâ doğrudan “Esad’a evet” diyemiyor ama Suriye rejimine yönelik eleştirileri ve kullandıkları üslubu büyük ölçüde değiştirdiler. Cihatçı gruplar konusunda ise sessiz sedasız çok büyük bir geri adım attı Ankara... Suriye’de savaşmış Orta Asya ya da Rusya kökenli cihatçıların Türkiye’ye girer girmez “sınırdışı edilmesi” kararı alındı. Ve sınırdışılar başladı bile. Cihatçıların sosyal medya hesapları, Özbekistan’a, Rusya’ya geri gönderilecek olan “savaşçıların” akıbetinin kesin ölüm olacağı konusunda, Ankara’ya uyarı tonunda mesajlar atmaya başladı. Belli ki, Putin bastırdı. Erdoğan ve AKP, bu cihatçılardan vazgeçti bile...
Erdoğan’ın Moskova ziyaretinde PYD-YPG konusunda da Ankara’nın isteği doğrultusunda bir gelişme yok. Erdoğan, bir nevi Alis Harikalar Dünyası’nda naifliğinde, “Putin PYD’nin Moskova’da ofis açtığını ilk bizden duydu” bile dedi. Artık Moskova’da PYD’nin bir ofisi olduğunu “öğrenen” Putin, bu konuda Türk makamlarına herhangi bir söz vermekten kaçındı. İşin ilginç yanı Barzani’nin Moskova’da Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi adına açtığı irtibat ofisi Erbil’den 11 aydır para gelmemesi nedeniyle kapatılırken, PYD’nin ofisi çalışmaya devam ediyor.
- ENERJİ ALANINDA İŞBİRLİĞİ- Bu konuda Türkiye değil Putin her istediğini aldı. Avrupa’yla başlattığı pek çok büyük enerji projesinde “yarı yolda bırakılan” Putin, bizimkilerin son dönemde anti-AB çıkışlarından da yararlanarak, Avrupalıları bol bol eleştirdi. Karşılığında da, Akkuyu Nükleer Santrali için “stratejik proje” statüsünü aldı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 30’dan fazla konuda “eksikliği olduğunu” söylediği Akkuyu projesi için Ankara bir de “teşvik” verecek.
Ankara’nın Rusya’dan enerji alanındaki iki beklentisi ise Türk akımının hızlandırılmasıyla Moskova’dan ithal edilen doğalgazın fiyatının düşürülmesiydi. Putin, Türk akımı konusunda ortadan konuştu, hatta bu projenin “güney akıma alternatif olmadığını” söyleyerek, biraz ötekileştirdi bile... Doğalgaz fiyatında ise Ankara, beklediği indirimi alamadı.
- TURİZM VE TİCARET “KOMİSYONA HAVALE”- Uçak krizinden sonra Putin’in kızıp, bıçak gibi kestiği turizm alanında da bahar havası, Erdoğan ve beraberindekilerin istedikleri gibi çabuk gelmeyecek. Putin, Rus turistlerin Türkiye’ye yeniden akın halinde gelmesinin yolunu açacak charter seferlerinin başlamasını “komisyona” havale etti. Türkiye’den alımı durdurulan sebze-meyve konusunda ise sadece “bakarız” dedi. Üstelik, Erdoğan’ın ortak basın toplantısında birkaç kere “dostum” demesine de aldanmadan, ticaret konusunda atılacak adımlar için “zamana ihtiyaç olduğunu” vurguladı.
- TÜRK UÇAKLARI’NA SURİYE HAVA SAHASI AÇILDI- “Peki, Erdoğan’ın Moskova ziyaretinde Türkiye’nin istediği hiç mi bir şey olmadı” sorusunun tek yanıtı ise kasımdaki uçak krizinden bu yana Türk savaş uçaklarına kapalı olan Suriye hava sahasının açılma ihtimali. Artık Türk savaş uçakları, Suriye’de yeniden operasyon yapmaya başlayacak. Ancak bu operasyonlar Ankara’dan belirlenen hedeflere yönelik olmayacak. Türk uçakları, ABD ya da Rusya’nın belirlediği hedefleri vuracak.
Kısacası, Moskova seyahati “dünya lideri” açısından kişisel bir “nefes alma” seferinin pek ötesine gitmiş görünmüyor. Putin, Erdoğan ve AKP hükümeti ile ilişkilerinde “yoğurdu üfleyerek yiyeceğinin” tüm sinyallerini verdi. Ve en acısı, Ankara’ya hemen hiçbir şey vaat etmeden, istediği her şeyi almayı da başardı.