ANALİZ

Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı Amerika’dalar. Tayyip Erdoğan’ın “Trump’la görüşeceğini” açıklamasından sonra bu ikili yanlarına sarayın başdanışmanını da alarak Amerika’ya uçtular.
Hangi konuda ne tür bir pazarlık yapıldığını bilmiyoruz, muhtemelen Erdoğan’ın gezisinden sonra ortaya çıkacaktır.
Erdoğan adına Amerika’ya giden Genelkurmay Başkanı ile ilgili bir dizi fotoğraf yayınlandı son 10 gün içinde biliyorsunuz.
Bu fotoğraflardaki diğer “ünlü” isimler eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, saray başdanışmanlarından Şükrü Karatepe ve gazeteci Fehmi Koru idi.
Bu dörtlünün 50 yılı aşkın süre öncesinden arkadaş olduklarını bu arkadaşlığın lisede sınıf arkadaşlığından kaynaklandığını kamuoyu yeni öğrendi.
Tabii merak neredeyse 50 yıl sonra bu fotoğrafların neden oraya çıktığı idi.
Bu soruyu sormak elbette mantıklı. Çünkü fotoğraflar içinde bulunan kişilerin kendiliklerinden açıklaması ile gerçekleşmedi. Fotoğraflar medyaya servis edildi.
Bundan önce yazdığım iki yazıda fotoğrafların neden servis edildiğini herkes gibi merak ettiğimi belirterek “eş zamanlı olarak Orgeneral Akar’la ilgili tescilli cemaatçilerin bir yıl önce kendisini öven tweet’lerinin de yeniden servis edilmesinin bir cemaat operasyonu olduğu hissi yarattığını” yazmıştım.
Cemaatin daha önce birlikte çalışmalarına rağmen Akar’ın kendilerine ihanet ettiğini düşünmüş olabileceğini de öne sürmüştüm.
Ancak geçen hafta içinde bazı ilginç bilgiler geldi.
Bu fotoğraflar aslında referandumdan bir ay kadar önce medyaya servis edilmiş.
Her ne kadar Odatv’de yazan Balyoz sanıklarından emekli amiral Türker Ertürk fotoğrafları yine eski bir subaydan aldığını söylese de aynı anda birçok gazete ve televizyona bu fotoğraflar gitmiş.
Örneğin ilk önce Hürriyet Gazetesi’ne servis edildiği ancak bu gazetenin fotoğrafları kullanmadığı söyleniyor.
Nedense diğer bazı medya kuruluşları da bu fotoğrafları referandumdan önce kullanmamışlar.
Referandumdan sonra ise fotoğraflar sosyal medya üzerinden dağıtıldı.
Bazı güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre fotoğrafların dağıtım merkezinin saray olduğu ileri sürülüyor.
Saray neden böyle bir şeye gerek duysun?
Söylentilere göre Erdoğan darbe gecesinden bu yana Akar’dan şüphe ediyor. Ancak bizzat kendi deyimi ile “dere geçilirken at değiştirmek” istemediği için bugüne kadar Akar’la ilgili bir tasarrufta bulunmadı hatta tüm yurtdışı gezilerinde yanında taşıdı.
Ancak önümüzdeki ağustos ayında Hulusi Akar’ın emekli edileceği konuşuluyor.
Bu nedenle ağustostan önce kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyormuş.
Saraya yakın bazı kaynaklarım Akar’ın cemaatle çok yakın olduğunu ama gelişmeler beklendiği gibi gitmeyince nötr davrandığını sarayın da bundan hiç hoşlanmadığını söylediler.

ÜZÜLDÜM

YSK’ya sormayı unuttuğum soru


Bu köşeyi dün okuyanlar hatırlayacaktır, başta YSK olmak üzere AKP ve CHP’ye referandumla ilgili bir dizi soru yöneltmiştim.
Gördüğüm kadarıyla bu sorular çok ilgi çekmiş. Tabii ilk kez sorulduğu için değil. Bu sorular zaten 16 Nisan akşamından beri soruluyor. Ama aradan zaman geçtikten sonra toplu olarak sorulması zihinlerdeki kuşku bulutlarını tekrar oraya çıkarmış.
Dünkü yazımı okurken birden dikkatimi çekti.
Çok önemli bir soruyu YSK’ya sormayı unutmuşum.
O da şu; “Eğer mühürsüz oyların geçerli sayılması talebi AKP’li bir üyeden değil de CHP’li üyeden gelmiş olsaydı yine düşünmeden kabul edecek miydiniz?”
Bence YSK’nın “tam kanunsuzluk” örneği vermesine neden olan skandal kararın en önemli noktası bu. Talep AKP’den geldi ve anında kabul edildi.
Çünkü sanıyorum YSK Başkanı da üyeleri de bu talebin AKP’nin YSK’daki üyesinden değil doğrudan saraydan geldiğini biliyorlardı.
Sarayın talebine YSK’nın karşı çıkması düşünülemez herhalde.

YENİ ÖĞRENDİM

Rusya ile ilişkiler söylendiği gibi bahar havasında değil


Erdoğan uçak düşürme olayından sonra bilmem kaçıncı kez Putin’le görüşünce yandaş medya geçmişi unuttu ve “Rusya ile fevkalade ilişkiler, bahar havasındayız” manşetleri attı.
Bu gerçek mi?
Bazı sorunların halledildiği görülüyor ama durum hiç de eskisi gibi değil.
Liderler arasında bazı mutabakatlar sağlanmış olabilir ama gelin görün uygulamalar öyle değil.
Örneğin Sağlık Bakanlığı Rusya’ya başvurarak “Suriye’de kullanılan kimyasal gazı inceleyelim” çağrısı yapmıştı.
Önceki gün Rusya Meclis sözcüsünden çok ilginç bir açıklama geldi. Deniyor ki bu açıklamada “Kimyasal gazın incelenmesi konusu uluslararası kuruluşların işidir. Ama Türk Sağlık Bakanlığı bir inceleme talep ediyorsa Antalya’daki denizin analizini yaptırsın veya buradaki otellerde turistlere sunulan gıdaların sağlığa aykırı olup olmadığına bir baksın.”
Bunlar küçük gibi görünen çok önemli konulardır. Güya Türkiye Rusya arasında bahar havası yaşanınca turizmdeki tıkanma da giderilecekti. Oysa eğer Rusya turistik bölgelerimizdeki sağlık koşullarını ele almaya başladıysa, hüsran içinde kalacağımız gerçeğine de hazır olmalıyız.

BUNU YAZMAK GEREK

“2019’a şimdiden hazırlanın” tavsiyesi bir tuzaktır


Bir tuhaflık var. Ortada şaibeli bir referandum dururken bunu kabullenmiş görüp “yüzde 49’u nasıl koruruz, şimdiden 2019’a hazırlanmak gerek” türü öneriler bana tuzak gibi görünüyor.
Bir kere ısrarla yüzde 49’dan söz etmek yanlış. Herkes biliyor ki referandumdan hayır oyları yüzde 49 çıkmadı, böyle açıklandı.
İkincisi öncelik bu şaibenin ortadan kaldırılması ve referandumun iptal edilmesi iken bunun bir kenara bırakılması ve aday/yöntem arayışına girilmesi bana patinaj yapmak gibi geliyor.
Çünkü AKP’nin böyle bir derdi yok. Adayı belli. Bunun ötesinde kazanma garantisi almış gibiler.
Hayır diyen ve ülkesine demokrasi ve hukuk düzeninin yeniden gelmesini isteyenlerin öncelikle yapması gereken tek şey YSK’nın yaptığı “tam kanunsuzluğun” mutlaka ve mutlaka geri çevrilmesini sağlamak olmalıdır.
Hukukçular, siyasetçiler gece gündüz buna kafa yormalı ve demokrasiyi, hukuku insan haklarını askıya alan bu referandum kararını geri çevirmelidirler.
Özellikle CHP’nin referandumdaki şaibeyi yok sayarak kendi iç çekişmelerine düşmesi, hem 2019’daki seçimi tehlikeye düşürecektir hem de yine aynı yıl yapılacak yerel seçimlerde hezimete uğramasına neden olacaktır.
Sokaktaki vatandaş CHP’den 2019 hazırlığını değil, bugünkü durumu kurtarmasını bekliyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Para almada ışık hızı hizmette kaplumbağa taktiği


Türktelekom’un “hizmeti” ile bir hafta içinde iki kez çakıştım.
Birincisi, evimizde kurulu olan internet sistemi sürekli kesintiye uğruyor. Bu nedenle gün içinde Türktelekom’un verdiği modem cihazını birkaç kez açıp kapamak zorunda kalıyoruz. Bunun üzerine Türktelekom’u aradım. Bu tür arızaların sık yaşandığını bildirdiler, arıza kaydı aldılar.
Aradan tam 6 gün geçti. Hâlâ ne gelen var ne giden.
İkincisi, gün içinde yazılarımı yazdığım yerde yine Türktelekom’dan alınma internet ve modem cihazı var. Cuma gecesi çalışan modem cumartesi sabahı çalışmıyordu.
Tabii Türktelekom’u aradım. Dinlediler ve arıza kaydı aldıklarını söylediler. Karşımdaki kişi “48 saat içinde sizi arayacaklar” dedi.
Şaşırdım ve tepki göstererek “Bu nasıl iş, reklamlarda ışık hızından söz ediyorsunuz, bu çağda her saniye kullanmak zorunda olduğum bir hizmet için iki gün süre nasıl verirsiniz?” diye sordum.
“Birkaç dakika sonra da arayabilirler, 48 saat sonra da” cevabını vermez mi?
Gerçekten çok kafam bozuldu ve “1970’lerde de bu tür cevaplar alırdık” dedikten sonra “Özelleştirme olunca işlerin daha hızlı olacağını sanıyordum ama demek ki yanılmışım. Ayrıca Türktelekom’u alan Araplar Türk halkını canlarının istediği gibi davranacakları koyun gibi mi görüyorlar?” diye ekledim. Karşımdaki kişi alınmasın diye de “Bunu size söylemiyorum, belki aklı başında ve Türkçe bilen bir yetkili vardır, banda alıyorsunuz konuşmaları ona dinletin diye söylüyorum” dedim.
Bu yazıyı dün öğleden sonra yazmaya başlamıştım. Saat 14.45’te aradılar ve geldiler. Cuma gecesi düşen yıldırımlar nedeniyle modem cihazının yanmış olabileceğini söylediler.
Cihazı alacakmışım, bir Türktelekom merkezine gidecekmişim. Orada cihaz tamiri kaydı açacaklarmış.
“Peki neden gelip yeni cihaz takmıyorsunuz?” diye sordum. Arapların usulleri böyleymiş. İyi mi?