AKP Genel Başkanı, hukukun üstünlüğünü yok etmek ve Cumhuriyet’i devirmek için, demokrasiyi sadece sandığa indirgeyerek ve hep sandığı yücelterek bugünlere geldi.

Besbelli ki sandık manipülasyonunu, sahte oy işlerini ve seçimlerde etik dışı, hukuk dışı her türlü alavere dalavereyi 40 yıllık siyasi mücadelesinde çok iyi öğrenmiş. Tarihe partisini her gün, her seçim göz göre göre eriterek bitiren adam olarak geçecek Devlet Bahçeli’nin ilk büyük hediyesi 2002 erken seçiminde, %34’le başladığı başbakanlığındaki oylarını ilk 7-8 yılda gerçekten de artırmayı başardı ama ikinci 7-8 yılında, gözümüzün önünde kaybettiği seçimleri bile bir yolunu bulup sonunda kazanmayı yine başardı. Hele 16 Nisan’da, YSK’ya Anayasa’yı ihlal ettirerek aslında HAYIR çıkan referanduma, son anda 2.5 milyon mühürsüz – sahte oy enjekte ettirerek EVET çıktı yalanıyla kazanması ve Anayasa’yı Anayasa’ya aykırı şekilde değiştirmesi her şeyin üstüne tuz biber ekti...

Bir süredir, AKP’lilerin çok normal karşıladığı ama geri kalan bütün yurttaşların dehşet içinde izlediği garip bir tiyatro izliyoruz, artık iyice çivisi çıkmış ülkemizde. Kendisine seçim kazandırmak için her yolu mubah ve sandıktan çıkanı neredeyse kutsal sayan ve milli irade diye yücelten bir liderin, yine her biri kendisi gibi sandıkla gelmiş, vatandaşların oylarıyla seçilmiş Başbakan’ından Belediye Başkanı’na, Rektör’ünden Muhtar’ına kadar canının istediği herkesi, iki dudağından çıkacak bir emirle koltuğundan, makamından uçurup, yerine yine canı kimi isterse onu atamayı kendine hak görmesi de, bu çağda artık yalnızca zavallı bir Ortadoğu veya bir Afrika ülkesinde yaşanabilecek bir acayip ironi. 7x24x365 es vermeden, nefes almadan yalan söyleyen yandaş medyayla da bu çarpıklığı demokrasi ve milli irade diye 80 milyona yutturmaya çalışıyorlar. Biz yemiyoruz elbette ama hala yiyenler sayesinde, yarattıkları suç imparatorluğunda yollarına devam edebiliyorlar... Ankara ve İstanbul gibi, toplam nüfusları ülke nüfusunun dörtte birini aşan, Türkiye’nin en önemli iki şehrinin,  yıllardır vatandaşların oylarıyla seçilmeyi başaran belediye başkanlarını küt diye görevden aldı. Yetmedi toplam yedi büyükşehir belediye başkanını seçildiği koltuktan indirdi. Ülkede artık her şey anormal olduğu ve bu anormalliği de hepimize normal diye yutturdukları için, AKP sözcüsü, başka görevden alınanlar olabilir de olmayabilir de kıvamında muğlak konuşabiliyor ancak. AKP gelene kadar güzeller güzeli ülkemiz sanki artık koca bir açık hapishane oldu da, başgardiyan gibi sahneye çıkan hükümet sözcüsü, empati yoksunu buz gibi bir ifadeyle, ruhsuz, duygusuz, ifadesiz konuşuyor ama aslında hiçbir şey söylemiyor, sadece top çeviriyor...

Halk tarafından seçilmiş ama genel başkan tarafından azledilmiş büyükşehir belediye başkanlarına, bir de AKP için Allah’ın bir lütfu olan!!! OHAL fırsatından istifade kayyum atanan 100 küsur belediyeyi de ekleyince, ülkenin neredeyse yarısı artık kendi seçtiği belediye başkanı tarafından yönetilmiyor. AKP’nin yeni Türkiye’si işte tam olarak budur. Sorarsanız ülkemizde demokrasi var mı var, seçim, sandık, halkın seçime katılıp, sandığa seçtiği partinin oyunu atma ve kendini yönetecek başbakanı, belediye başkanını seçme hakkı var mı var. Peki demokrasi var, sandık var, seçim var, bunlar var, var olmasına da, bir de siyasetimizde artık yeni bir külli irade daha var. Bu külli irade, canı ne zaman isterse, aklına ne zaman eserse, bütün seçimleri iptal edecek, değişiklik için seçim beklemeyecek, seçilenler ne kadar oy almış olurlarsa olsunlar, hepsini çöpe atıp kendi istediği kişiyi küt diye istediği koltuğa oturtacak, her şeyden ve herkesten daha büyük bir güce sahip. AKP çetesi ve yandaş medyanın profesyonel yalancıları da, maaşlarının karşılığını vermek için bu kepazeliği demokrasi diye hepimize yutturmaya çalışıyor bütün gücüyle... İktidar partisi, seçilmiş belediye başkanlarını canının istediğinde görevden alabiliyorsa, seçim yapmanın ne manası olabilir ki artık? Nasıl olsa halkın seçiminin bir anlamı yok, tek adam ne derse o oluyor. Seçimle gelen belediye başkanları hatta başbakanlar emirle gidecekse, direnirse tehditlerle ve şantajla hatta, bu kadar da olmazın dibi, bunca yıl birlikte çalıştıkları direnen dava arkadaşlarının ailelerini bile tehdide, şantaja malzeme yaparak istifaları zorla, kanırtarak, 80 milyonun gözü önünde, koca koca adamları ağlatarak elde etmek gibi bir yöntem serbestse, Türkiye demokratik bir hukuk devletidir sözü sadece çok tehlikeli bir aldatmacadır. Biz daha 2019’da yapılacağı beklenen Türk tipi Cumhurbaşkanlığı seçimimizi, ne demekse artık, henüz yapmadık ve Türk tipi Cumhurbaşkanımızı da seçmedik benim bildiğim. Ama 16 Nisan’da, tarihin asla unutmayacağı ve eninde sonunda bedelini hepsinin ödeyeceği, YSK’nın Anayasa’ya aykırı darbesiyle son anda sisteme sokulan mühürsüz – sahte oy dopingiyle zar zor bulduğu %51’e sırtını dayayan AKP Genel Başkanı, maşallah kendisini çoktan 80 milyonluk Türkiye’nin Türk tipi Cumhurbaşkanı ilan etmiş bile. Hukukun tartışılmaz üstünlüğü ve geldikleri günden beridir dillerinden düşürmedikleri, dev dev afişlerle her yerde gözümüze soktukları milli irade yerini tek adamın külli iradesine bırakmış bile. AKP’lierin milli iradeden ne anladığını da görmüş olduk böylece. Milli irade milli irade diye bas bas bağırdıkları şey aslında Tayyip Erdoğan’ın şahsi iradesiymiş...

AKP Genel Başkanı, elindeki sınırsız para gücünü, sorumsuz siyasi gücünü, ele geçirdiği rakipsiz hukuk gücünü ve boyun eğdirdiği Türkiye’nin silahlı gücünü Anayasa’yı değiştirmek ve bunca yıl yaptıklarından ve yapılmasına göz yumduklarından dolayı yargılanmamak için güzeller güzeli ülkemize sivil bir darbe yapmak için kullanıyor. Bu zorbalığa, bu yasadışılığa, bu keyfiliğe, AKP’nin her şeyiyle Anayasa’ya aykırı bu sivil darbesine, Anayasal haklarımızı korumak için Anayasa’dan aldığımız güçle direnmek zorundayız. Yalnız ve güzel ülkemizi, kılçıksız löp et olarak AKP’ye de, genel başkanına da, başka bir suç örgütüne de yedirmemeliyiz, yediremeyiz ve yedirmeyeceğiz...