15 Temmuz darbe girişiminden sonra Olağanüstü Hal Kanunu’na dayanarak çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin çok önemli bir bölümü askerlerle ilgiliydi. Askerin “kozmik odası” sayılan Gülhane Askeri Tıp Akademileri’nin (GATA), askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na bağlanmasıyla harp cerrahisi sistemi çöktü. Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri komutanlıklarının Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınıp Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasıyla da personel ve lojistik konuları artık Genelkurmay dışında işliyor. Tabii ki siyaset hayli etkili olmaya başladı.
Siyasetin girmemesi gereken kışlaya, siyaset sokuldu. Bunun en somut örneğini askere gitmemek için alınan “çürük raporları”nda görüyoruz. Komando olabilecek aslan gibi delikanlılara, siyaset devreye girince “komando olamaz” raporu veriliyor. Resmi belgeye göre bu raporu alanların oranında, hastanelerin devrinden önceki aynı döneme göre yüzde 6 bin artış var. Sınıf değiştirmek isteyen askerlere verilen raporlarda yüzde 1.500 artış olduğu belirtiliyor. Uzun süreli rapor alanlar ise zaten patlamış durumda... Açıkçası, siyasi desteği olanlar için farklı uygulamalar yapılıyor.

HARP DÜZENİNE GÖRE...

Askerin yemek işini “AKP’den önce, AKP ile birlikte” diye ayırmak gerekiyor. Önce işleyişi hatırlatalım:
Askerde yemek sistemi iki türlüdür. Birincisinde her komutanlığın mutfağı var. Bu mutfaklarda askerler muharebeye gidecek şekilde her bölüğün aşçısı olur. Kadrolu aşçı da varsa onların nezaretinde yemekler hazırlanır. Orada mutfak astsubayı, ayrıca nöbetçi mutfak astsubayı bulunur. Mutfağın bitişiğinde kiler var. Asker mevcuduna göre yemek malzemeleri tartılıp alınır.
Pişen yemek, askere verilmeden önce komutana götürülür. Kışla komutanı yarbay, albay, general fark etmez, yemeğin tadına bakar. O yemek numunesi, askere dağıtılan yemekten de ayrıca numune alınıp özel dolabında, özel kaplarında 24 saat saklanır. Her şey nöbetçi astsubayının kontrolü altındadır.
Muharip birliklerde, mutfak hijyenin sağlamak için zaman zaman mutfakta hiç yemek çıkarılmaz, gerekli temizlikler yapılır, hijyen sağlanır. Mutfaklarda çalışma durduğunda seyyar mutfaklar harp düzenine göre hazırlanır. Bu son derece emniyetli bir yöntem. Mutfaklar sürekli olarak “Gıda kontrol müfrezeleri”nce denetlenir. Veteriner, gıda mühendisleri, komutanlar tarafından sürekli denetlenir. Hassas bir komutan haftada en az bir ya da iki kez mutfağı gidip denetler.

İHALE AKP’YLE BAŞLADI

“Asker yemek pişirir mi, asker bulaşık yıkar mı, soğan-patates soyar mı?” diye diye askeri mutfaktan çıkarmaya başladılar. Kışla mutfakları AKP döneminde ihaleye verilmeye başlandı, vermek istemeyen komutanlar üzerinde de baskılar oldu. İlk zamanlar askeri okullarda başlayan bu uygulama giderek yaygınlaştı. Kâr amaçlı bir sisteme geçildiği için firmalar her şeyin ucuzuna kaçmaya başladı.
Emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak’ın, bir dönem komutanlığını yaptığı tıp akademisinde 13 mutfak bulunuyordu. Şarlak, “Yemeğimizi kendimizin çıkardığı dönemle, değişik zamanlarda katıldığımız davetlerde özel sektör tarafından çıkarılan yemeği karşılaştırma imkanım oluyordu. Firmalar, kâr amacı güttüğü için bizim yaptığımız yemekten kalite yönünden daha düşüktü. Firmaların kontrolü de yeterince yapılmıyor. Yapılması halinde, konuyla ilgili askerler, bir iftiraya uğrayacağını düşünüyor, siyasi baskılar sonucu başına bir şey geleceğinden endişe ediyor” diyor.

SORUMLU BAKANLIK...

Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, Manisa’da arka arkaya yaşanan zehirlenmelerin çok iyi incelenmesi gerektiğini belirtiyor, “TSK’nın sağlık sistemiyle mi oynandı?” sorusunu yöneltiyor. Aynı yerde üç-dört kez zehirlenme olaylarının yaşanması kuşkularını daha da artırıyor. Böyle düşünmekte haksız da değil. Hastaneler tamamen Sağlık Bakanlığı’na bağlandı. “Sıhhi tahliye”, “tedavi”, “gıda kontrolü” üzerine kurulu “Gıda kontrol müfrezeleri” işlevsiz hale getirildi.
Askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na devredilince tedavi kısmı yapılıyor ama savaşan ordunun tahliye zinciri, cerrahi müdahalesi gibi konular büyük ölçüde koptu, sistemi aksatmayacak düzenlemeler yapılmadı. Son dönemde yaşananlarla bu bozulmanın etkisi olup olmadığı da mutlaka araştırılmalı...
Yemekte hem askerin doyması, hem de devlet malının israf edilmemesi esastı. Bunun için özel gayret gösterilirdi. Bugün görülüyor ki askeri doyurmak şöyle dursun, asker yediğini kusar duruma sokuldu. Olumsuz durumlarda hemen Sağlık Komutanlığı’ndan uzman ekipler gider, inceleme yapardı. Aylardır Manisa’da yaşanan olay bile hâlâ çözülmüş değil.
Yaşanan son olayda Genelkurmay’ın hiçbir hukuki sorumluluğu yok. Sorumluluk tamamen Milli Savunma Bakanlığı’ndadır. İhalelerin kimlere verildiği, bunların hangi siyasinin dostu olduğu da incelenmeli. Yoksa daha çok Manisa örneklerini yaşarız.