Tarih: 8 Şubat 1904.
Çarlık Rusya-Japonya Savaşı başladı.
Japonya’nın, Rusya’nın Uzakdoğu’daki yayılmacı politikalarına son vermek amacıyla Çarlık donanmasına ani saldırısıyla başladı. Savaş 5 Eylül 1905 tarihine kadar sürdü. 100 bin insan öldü.
Rusya yenildi. Oysa. Çar II. Nikolay savaşa büyük bir güvenle yaklaşmış, savaşın Rus halkının moralini ve milliyetçiliğini yükselteceğini düşünerek yaşanan sıkıntıların unutulacağını düşünmüştü! Tersi oldu...
Savaş, 1905 (Kanlı Pazar) isyanına sebep oldu. Başta Potemkin Zırhlısı olmak üzere Rus bahriyelileri ayaklandı. İsyan kanla bastırıldı. Fakat. Terör olayları arttı. İdam ve hapis cezaları çoğaldı. 1917 Bolşevik Devrimi’ne giden yolun taşları döşenmeye başladı.
O dönem...
Bir kavram ortaya çıktı: “Yenilgicilik!”
Şuradan çıktı:
20. yüzyılın başlarında Rus burjuvazisi ve liberal aydınları anayasal monarşi isteklerini dile getirdikleri çeşitli örgütler kurdu. Çarlık tarafından baskı altında tutulan burjuva liberalleri, iç siyasette ödünler koparabilmek için Japonya ile savaşta ülkelerinin yenilgisini istedi. “Eğer” diyorlardı; “dış savaşta Çar başarılı olursa anayasa ilan etmeye kesinlikle yanaşmaz. İktidar toprak sahiplerinin elinde kalır, bunlar konumlarını pekiştirir.”
Umutsuzluk hastalığıydı aslında yenilgicilik!
Bu ruh hali ne yazık ki son yıllarda Türkiye’de de görülmeye başlandı:
“Erdoğan iktidardan gitsin de nasıl giderse gitsin!”
Bu doğru bir siyasi tutum mudur?
Tartışmalıyız...

Takıntılı ruh hali


Temel çelişki emperyalizmdir.
- Çok hak vermiyor da değilim- kimilerinde Erdoğan takıntı haline geldi. Gözü hiçbir gerçeği görmüyor. Örneğin, dış politika...
Erdoğan nefreti gözünü kararttığı için değişen bölgesel dengeler, yeni ittifaklar üzerine siyaset üretmek istemiyor. Sadece...
Erdoğan’ın Suriye politikasının yanlışlığını tekrarlayıp duruyor. Peki, bunu kaç kez daha söyleyip, kaç kez daha yazacağız?
Evet, Erdoğan’ın dış politikası büyük hataydı. Türkiye’ye büyük zararı oldu. Ama.
Bugün realite Erdoğan’ı; Rusya, İran, Suriye ile aynı masaya oturtuyor. Bu masaya gözümüzü kapatabilir miyiz? Bu dış politik gelişmeyi görmezden gelip aynı sözleri-yazıları tekrarlamayı mı sürdürmek lazım?
Bozan bozduğunu toparlamaya çalışıyorsa aynı sözleri tekrarlamanın kime yararı/faydası var?
“Hangi nedenle olursa olsun” bugün emperyalizm ile Erdoğan karşı karşıya geliyor ise, bu politik gelişme suskunlukla karşılanabilir mi? Ne yani, “yenilgicilikten” medet mi umacağız? Hayır. Mevzubahis olan Erdoğan değil, Türkiye’dir!
Olaylara tek açıdan bakan “at gözlüğü” yanıltıcıdır...
Her yeni oluşan siyasal durumda yeni strateji yaratmak zorundayız. “Erdoğan mecbur kaldı” vs. cümleleri kurmak strateji olabilir mi? Erdoğan’ı emperyalizme doğru iteklemek ülkeye ne kazandırır?
Günümüzde... Politika üretememe-politika geliştirememe bahanesi “yesinler birbirini” yüzeyselliği oldu!
Bu aklı durdurmaktır.
Bu tek düşünce üretiminde saplanıp kalmaktır.
Bu doğrudan korkmaktır.
Erdoğan, İran, Rusya ve Suriye ile yan yana geliyorsa bu konuda suskun kalınabilir mi? Keza... “Erdoğan gitsin” diye ABD’nin vize ambargosuna sevinilebilinir mi? Yapmayınız. Bu ruh çöküntüsü, insanın kendine ihanetidir.
Erdoğan bizim haklı çıktığımız yere/yanımıza geldi ise, biz bulunduğumuz yerden niye “aman yan yana görünmeyelim” diye utanıp kaçalım? Bu kendine güvensizliktir.
Gelişmeler bizi haklı çıkardı, ne mutlu bize.
Ve hele...

Kuşatılmışlığı yarmak


Marks, “Kapital” kitabında şöyle der:
“Bilmiyorlar, ama yapıyorlar!”
Erdoğanlar biliyorlar mı sanmam! Yapıyorlar mı? Son dönem dış politikasında Astana zirvesiyle nesnel bir çizgiye geldikleri söylenebilir.
Değerli Prof. Yalçın Küçük 40 yıldır aynı sözü tekrarlar:
“Birleşik Doğu Devletleri Projesi.”
Türkiye’nin, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ile ekonomik ve siyasi işbirliği kurmasını dile getirir.
Keza. “Avrasya Projesi” yıllardır dile getirilir.
Bu projeler...
- “Ver kurtul” politikalarının alternatifidir.
- Parçalanmanın alternatifidir.
- Küreselleşmenin/emperyalizmin alternatifidir.
Kuşatılmışlığı yarmaktır bu projeler.
Umut edelim Türk dış politikası bu projelere uygun adımlar atarak doğru çizgide yürüsün.
Evet...
Türkiye stratejisiz dış politikalara artık son vermelidir.
Günübirlik-hayalci- reel olmayan köhne siyaset anlayışına son verilmelidir.
“Basiretinin bağlarını” artık çözmelidir. Örneğin...
Barzani ya da Kuzey Suriye’de yeni taktikler geliştirecek ise, bu politikalar kendi Kürt’ümüzün gönlünü kırarak olmaz. (Yazısı veya sözü sebebiyle HDP milletvekillerinin cezaevinde tutulması büyük hatadır.)
Türkiye’de, Barzanici olmayan Kürtlerimiz çoktur. “Kürt” denince akla “bölücü” gelmesi anlayışından kurtulmak şarttır. Uzatmayayım...
Tüm yazdıklarımı toparlarsam söylemek istediğim şudur:
Israrla tartışmalıyız...
Tartışmanın önünü tıkamamalıyız...
İktidarlar-hükümetler gelip geçicidir.
Aslolan Türkiye’dir...
Yenilgicilik bize yakışmaz.
Gerçeği savuna savuna Erdoğan’ı yeneceğiz.