Son dönemlerde, kültürümüzün mayası olarak niteleyebileceğimiz kavramlar, ucuz politik tartışmaların malzemesi haline geldi. “Kızılelma” da bunlardan biri...
Peki, nedir Kızılelma?
Kızılelma soyut bir idealdir.
Kızılelma Türklerin mefkûresidir.
Kızılelma bir ütopyadır.
Peki, bu ütopyayı nasıl tanımlamamız gerekir? Türkiye’nin kurucusu Atatürk veriyor cevabı; “Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak...” Uzayı keşfetmek, teknolojiyi yakalamak, bilimin geldiği yerden bir adım daha öteye geçmek.
Kızılelma’yı ata binip gitmek meselesi olarak almak, yalnızca “fetih” anlayışı üzerinden değerlendirmek doğru değildir. Kızılelma, durmaksızın, dondurmaksızın, kendisini sürekli aşmayı gerektiren bir idealdir. Kızılelma muharriktir, sürekli bir sonraki aşamaya kilitlenmektir.
Ziya Gökalp, Kızılelma’yı çökmekte ve dağılmakta olan Osmanlı Devleti yerine, bütün Türklerin bir araya gelerek kuracakları ve yüzyıllardır özlemini çektikleri Turan ülkesiyle eş anlamlı kullanır.
Ömer Seyfeddin, Kızılelma’yı “ulaşılmak istenen ülke” şeklinde tabir eder.
Orhan Şaik Gökyay, Kızılelma’yı eski çağlardan beri Türk cihan hâkimiyeti idealini sembolik olarak ifade eden bir kavram olarak tanımlar.
Erol Güngör, Türkler’in Kızılelma ideasının temelleriyle ilgili; Türklerin, dünyanın idaresinin Tanrı tarafından kendilerine verildiğine inanmaları nedeniyle, İslam’ın gaza ve cihada verdiği önemin onların dünya görüşlerine de çok uygun düştüğünü söyler. Oğuz Türkleri için Kızılelma, hangi yöne giderlerse gitsinler, hedeflerinin ve kazandıkları zaferin adı olarak anlam kazanır.
Ergenekon’dan çıkan Türklerin yürüyüşüdür Kızılelma...
Bizi ayakta tutan, motive eden ve canlılığımızı koruyan bir ülküdür Kızılelma...
Mustafa Kemal Atatürk, “Türk Milleti’nin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir. Çünkü Türk Milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir” diyerek devam ettiği 10. Yıl Nutku’nda, topluma hedefler gösterir. İşte budur Kızılelma.

KIZILELMA VE GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ

Peki, bugün Kızılelma idealinin peşinden koşuyor muyuz?
Bu ideale ne kadar yakınız?
Yoksa giderek uzaklaşıyor muyuz?
Bir zamanlar terörle müzakereye alkış tutanlar...
Bir zamanlar askerlik yan gelip yatma yeri değildir, diyerek, Mehmetçiğimizin kocaman yüreklerini sızlatanlar...
Bir zamanlar şanlı Türk Ordusu’nu adeta kendisine düşman belleyip, ordunun FETÖ’nün karargahı haline getirilmesine göz yumanlar...
Bir zamanlar Türk milliyetçiliği dahil olmak üzere, her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alanlar...
Daha da ileri giderek “Türkçülük bölücülüktür” diyenler... Bugün Türk milliyetçilerinin bin yıllık ülküsü olan Kızılelma’yı, dillerine pelesenk etmiş durumdalar.
Hatalardan ders almak elbette bir erdemdir. Bu nedenle memleketimizin ve milletimizin istikbali açısından doğru bulduğumuz politikaların ve söylemlerin kim tarafından söylendiğine bakılmaksızın desteklemek de boynumuzun borcudur.

ANCAK...

Boynumuzun borcu olan bir husus daha var ki, belki de en önemlisi...
Kullanılan dilin, hedeflenen politikanın devletimizin bekasına hizmet edip etmediği noktasında hiçbir tereddütümüzün kalmadığı eşiğe ulaşıncaya ve kamuoyu da bu yönde ikna oluncaya dek söylemleri sorgulamak.
Çok değil birkaç sene öncesine kadar, bugün devletimizi ayakta tutmak için savaş verdiğimiz tarafların birçoğuyla aynı çizgide hareket etmiş olan bir siyasi irade var karşımızda. Dün yapılan hataların, Kızılelma ülküsüne taban tabana zıt düşen politikaların devletimize ne kadar büyük zararlar verdiğini, 15 Temmuz hain darbe girişimiyle çok acı bir biçimde tecrübe ettik. Milletimizin ferasetiyle devletimizi yıkılmanın eşiğinden hep birlikte kurtardık.
Peki, sonraki süreçte neler yaşandı?
Yapılan hataların bizi sürüklediği yerin vahameti kavranarak, o hataların benzerlerini yapmamak için toplumun her kesimine kulak verilmeye başlandı mı?
Milletimizin kenetlenmesi için ayrıştırıcı dil kullanmaktan vazgeçildi mi?
Bugün Kızılelma ülküsünden dem vuranlar, Kızılelma’ya giden kutlu yolda milli birliğe ne denli sahip çıktı?
Yoksa yeni hatalar yapmaya elverişli zemin mi hazırlandı?
Mevcut milliyetçilik anlayışıyla Türkiye bu konjonktürde, sadece içine kapanık veya kavga eden bir ülke durumuna gelir. Hem içeride hem dışarıda... Birliğimiz ve beraberliğimizi sadece belirli bir kesimin birliği ve beraberliği olarak algılamaya devam edersek, tarihin bize yeni dersler vereceğini unutmamak gerekir.
Bugün için en ehemmiyetli husus Afrin’de çarpışan yiğitlerimizin muzaffer olmasıdır, sağ salim ailelerine kavuşmalarıdır.
Bugün Kızılelma Afrin’dir.
Yarın için ise en ehemmiyetli husus, bir ve bütün olmamızdır. Ayrıştırıcı dili bir kenara bırakıp, birbirimize kenetlenmemiz, ulusal birliğimizi sağlamamızdır.
Yarın Kızılelma; daha güçlü, daha müreffeh, daha iyi bir Türkiye’dir.
Bin yıllık yürüyüşümüz Ergenekon’dan dışarı atılan o ilk adımla başladı. O ilk adımı atmak da iç barışı sağlamakla ve tek yumruk olmakla mümkün oldu.
Şimdi Kızılelma tefekkürüne ulaşmamız için, atacağımız adım, ulusça, hep birlikte tek yürek haykırmak olmalıdır.