ANALİZ

İşte kirli koalisyon


Hemen şunu yazayım. DSP Genel başkanı Önder Aksakal’ı kutluyorum. Çünkü yaptığı açıklama ile referandum dayatmasından bu yana  anlatmaya çalıştığım “kirli koalisyon” sistemini çok anlaşılır biçimde kanıtladı. Yeni rejimin nasıl kirli ortaklıklara neden olabileceği herhalde daha iyi ortaya konulamazdı. Önce konunun geçmişinden başlayarak bir giriş yapmak istiyorum. Tek adam rejimini dayatan Erdoğan “Artık koalisyonlar dönemi bitiyor” diyordu. Türkiye koalisyonlardan çok çekmişti. En büyük krizler koalisyonlar döneminde çıkmıştı. Koalisyonlar yüzünden çok büyük yolsuzluklar, hırsızlıklar yapılmıştı. Türkiye artık bundan kurtulacaktı. Yeni rejimle hükümet ayrı parlamento ayrı olacak, güvenoyu gerekmeyecek, koalisyon olmadığı için ülke gül gibi istikrar içinde yönetilecekti. İşte yoğun bir algı oluşturma ve beyin yıkama operasyonları arasından “koalisyonlar bitmiyor tam tersine kirli koalisyonlar dönemi başlıyor” diye haykırıyordum. Çünkü bildiğimiz koalisyonlar seçimlerden sonra partiler arasında yapılır. Koalisyon görüşmeleri kamuoyunun gözünün önünde yürütülür. Sonuçta ortak bir protokol imzalanır önce, vatandaş hangi partinin kaç bakanlık aldığını öğrenir. Ardından hükümet programı yazılır ve partilerin ülkeyi hangi şekilde yönetecekleri de açıklanır. Oysa yeni sistemde artık seçim sonrasında bir koalisyon olmayacak. Buna karşı seçimden önce pazarlıklar yapılacak. Ancak bu pazarlıklar gizli olacak. Başkan adayı kapalı kapılar ardında yapacağı görüşmelerle kendisine destek sağlamak için belki de ahlak dışı sözler verecek. Bunları referandum sürecinde hep anlattık. Gerçi vatandaşın önemli bir bölümü bunu anladı ve oyunu ona göre kullandı ama biliyorsunuz oylamanın sonucu tam tersi olarak açıklandı. Şimdi heyecanla başkanlık seçimini bekliyoruz. Muhalefet “nedense” aday arayışı içinde patinaj yaparken Erdoğan ise seçilmesini sağlama almak için “ön koalisyon” görüşmelerini tamamlamak üzere. Gerçi Erdoğan buna “ittifak” diyor ama bunun bal gibi koalisyon olduğunu hepimiz biliyoruz. MHP başkanlık seçiminde Erdoğan’a destek verecek Erdoğan da MHP’li isimlerin “baraja takılmadan” seçilmesini sağlayacak. Bunun dışında MHP’nin ne aldığını bilmiyoruz. Kervana BBP de takılmak istiyor. Alınan verilenin ne olduğu şeffaf biçimde açıklanmıyorsa buna “kirli koalisyon” denmesi kimseyi rahatsız etmesin. İşte tam bu aşamada DSP Genel Başkanı Önder Aksakal inanılmaz bir çıkış yaptı. KRT televizyonunda Çağlar Cilara’nın sorularını yanıtlayan Aksakal “Mutlaka CHP ile ittifak kurarız gibi bir saplantımız olmadığı gibi AK Parti’yle ya da Milliyetçi Hareket Partisi’yle bir ittifak içinde olmayız gibi bir önyargımız yok. A Partisi geldi dedi ki ‘Sizinle ittifak yapalım, 10 milletvekili verelim’. B partisi de geldi dedi ki ‘Biz size 30 milletvekili verelim.’ Biz herhalde saf değiliz, 10 milletvekili veren yere gidip güdük kalalım. Niye gidelim 10 tane milletvekiliyle oralarda bocalayalım.” Bana göre Aksakal “dayatılan yeni rejimle kafa bulmak için” yapmıştır bu açıklamayı. Çünkü normal bir siyasi parti lideri “milletvekili pazarlığı üzerine siyaset üretmenin” kendi siyasi hayatını da bitireceğini bilir. Ama DSP başkanı yeni rejimin “kirli koalisyona çok açık” olduğunu göstermiş oldu. Aksakal milletvekili sayısından söz ettiğine göre belki de kendilerine bu tür bir teklif gelmiştir. O da bu şekilde ifşa ediyordur yeni sistemin yarattığı sakıncayı. Tabii aklına takılıyor bunları gördükçe insanın, MHP genel başkanı AKP ile ittifakı ile kaç milletvekilliğinde anlaştı? Ayrıca sadece milletvekili sayısı mıdır anlaşma, başka konuları da kapsıyor mudur? Merak işte.

DEDİKODU

Hakimler Saraya çağrılmış


Meclis’te CHP Genel Başkanı söylemese ben de yazamazdım herhalde. Duyduğum zaman çok şaşırmıştım ama dedikodu olsa bile başa bela bir dedikoduydu bu. Ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, salı günkü Meclis grup toplantısında sözü yargı bağımsızlığına getirdi. Bir kitapçıktan söz etti. Şöyle dedi; “Bu kitapçıkta ‘tahliye konusunda HSK ile mutlaka istişarede bulunulduktan sonra irade oluşturulacaktır’ diyor. Adalet Bakanlığı söylüyor bunu. Bu ülkede hak yok, hukuk yok. Anayasaya göre yargı bağımsız. Hiç kimse yargıya emir ve talimat veremez. Aynı kitapçıkta FETÖ soruşturmalarının 17-25 Aralık sonrasını kapsamasını, öncesine dokunulmamasını söylüyorlar.” Benim duyduğum ise şöyle: Bundan 5-6 ay önce yargının önde gelen isimleri ve FETÖ davalarına bakan bazı mahkemelerin hakimlerine sarayda bir yemek daveti verilmiş. AKP Genel Başkanı yemek sırasında hakimlere “Öyle olur olmaz tahliye kararları vermeyin. Bunları önceden istişare edin” demiş. Buna gerekçe olarak da can güvenliğinin tehdit altında olduğunu göstermiş.

YENİ ÖĞRENDİM

Çok ünlü işadamının kayınbiraderi olmak dezavantaj


Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ümit Dündar’ın tanık olarak çağrıldığı EDOK davasına ara celsede gizlice gelip ifade verdiğini yazmıştım dün. Dündar’ın ifadesinden de cümleler yazmıştım. Bu ifadelerde şaşırdığım bir noktayı da belirtmiştim. Orgeneral Dündar ifadesinde davanın bir numaralı sanığı Korgeneral Metin İyidil’le darbe kalkışması gecesi defalarca konuştuğunu İyidil’in darbeyi bastırmak için çok çaba harcadığını anlattığını söylüyor. Yazımı okuyan Korgeneral Metin İyidil’in kardeşi Haldun İyidil aradı dün. “Can Bey” dedi “Bu davanın başından beri bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ağabeyim o gece darbenin bastırılması için çok yoğun çaba harcadı. Sayısız komutanla konuştu. Onlardan da destek aldı. Ama ne olduysa oldu ağabeyim tutuklandı” diye sürdürdü. Haldun İyidil kendisinin işadamı olduğunu Atatürkçü Cumhuriyetçi ilkelerden asla taviz vermeyen bir aileden geldiklerini, çevrelerinin de bunu çok iyi bildiğini öne sürdü. Haldun İyidil’in söylediği bir şey ise çok dikkatimi çekti. Ben bilmiyordum, ya da dikkat etmemişim, Metin ve Haldun İyidil’in ablaları işadamı Nihat Özdemir’in yakın zamanda vefat eden eşiymiş. Haldun İyidil “Çok büyük üstelik de iktidara çok yakın olarak tanımlanan bir işadamının yakını olmak bize zarar veriyor sanıyorum” dedi. Bilmem, olabilir mi? Söz konusu olan FETÖ’cülük olunca hakimler de kendilerini baskı altında hissediyor olabilir.

BUNU YAZMAK GEREK

Soylu ne medya oluşturmuş böyle


Aslında hayranlık duymuyor da değilim. Erdoğan’ı bir kenara koyun, bu iktidar içinde medyadan en büyük desteği gören kişinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olduğunu söyleyebilirim. Kendisini Süleyman Soylu için paralayan o kadar çok gazeteci yazar var ki şaşırmamak da elde değil. Soylu’nun hakkında yazılan bir eleştiriye cevap vermesi, tekzip yollaması ya da dava açmasına hiç gerek yok. Eğer Süleyman Soylu’yu eleştiren bir yazı yazar veya bir yerde hakkında konuşma yaparsanız bu medya ordusu anında harekete geçiyor. Önce Soylu’yu eleştirene ağır hakaretlerde bulunuyorlar. Sonra da asla işin doğrusunu anlatmadan “bu söylenenlerin tamamı yalan” diyorlar. Süleyman Soylu bu sevgi çemberini nasıl oluşturmuş bilmiyorum. Ama ister istemez “helal olsun” demeden de edemiyorum.

ŞAŞIRDIM

Birleşmiş Milletler de nedir ki önemli olan bizim söylediğimiz


Şu sıralar başımızda bir “Suriye’de ateşkes sorunu” var. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Suriye’de 1 aylık ateşkes ilan etti.  Çünkü Esat ordusu radikal dincilerin üstlendiği bazı kentlere operasyonlar yapıyor. Bu operasyonlarda sivillerin de öldüğü ileri sürülüyor. Birleşmiş Milletler de durumu tam anlamak ve sivil ölümlerini önlemek için ateşkes kararı aldı. Tabii bu karar ister istemez Türkiye’nin operasyonu konusunda da soru işaretleri oluşturdu. Merakımız şu; “BM kararına Türkiye de uymak zorunda mı?” İktidar bu kararın bizi kapsamadığını açıkladı. Çünkü ateşkes sivilleri öldüren Esat’a karşı alındı. Biz ise terörle mücadele ediyoruz. Bizim yorumumuz böyle. Buna karşı dünya ülkeleri diyor ki “Türkiye de bu karara uymak zorunda.” Amerika biraz da alaya alır gibi açıklama yaptı “Türkiye kararı iyi okusun, orada tüm Suriye’den söz ediliyor” dedi. AB ülkeleri de benzer ifadelerde bulundular. Hatta Rusya’nın fikri de böyle. Hürriyet yazarı Abdülkadir Aksu ise konuyu Başbakan’a sormuş. Selvi izlenimini şöyle aktarmıştı dünkü yazısında: “Başbakan’a BMGK’nın Suriye’yle ilgili ateşkes kararının Afrin operasyonunu kapsayıp kapsamadığını sorduk. ‘Hayır kapsamıyor’ karşılığını verdi. Rusya ve Fransa yetkililerinin Afrin’i kapsadığı yönündeki sözlerini hatırlattık. Başbakan, ‘Herkes her şeyi söyleyebilir. Önemli olan bizim ne söylediğimizdir. Biz başkasının söylediğiyle hareket etmeyiz’ dedi. ‘Kapsamıyor’ diye kestirip attı.” Başbakanın sözleri hem hoşuma gitti hem de şaşırdım. Ne diyor Başbakan; “Biz kimseyi dinlemeyiz, bizim söylediğimiz önemli.” Umarım bir iki gün içinde operasyonu durdurmak zorunda kalmayız. Yoksa karizma fena çizilecek demektir. Gerçi aldıran mı var. Operasyonu durdursak bile bunun aslında kendi zaferleri olduğunu öyle bir anlatırlar ki milletin yarısı da inanır.