Sevgili okuyucularım, AKP ilk kez 2002 yılında iktidara geldiğinde, Abdüllatif Şener Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı oldu. İlk Başbakan Abdullah Gül ve sonrasında Tayyip‘in sağ kolu idi. Daha önce Erbakan döneminde Maliye Bakanı olarak görev almıştı. Erbakan‘ı dışlayıp Milli Görüş’ten ayrılan Tayyip ekibiyle işbirliği yaptı ve AKP’nin ilk hükümetinde yer aldı. Devlet işlerini iyi bilen bir siyasetçidir...Ve bunların iktidarı döneminde Türkiye’de olanları gördü. İşin tam göbeğinde idi ama hükümeti ve partisi onun sesini duymak istemiyordu.

2007 yılında AKP’den istifa edip
Türkiye Partisini kurdu. Para yoktu, parti kapandı.
Abdüllatif Şener‘in bu hafta Yeni
Harman dergisinde Mesut Ata ile yaptığı
söyleşi çok ilginç. Söyleşiyi biraz kısaltarak
sizlere iletmeyi bir görev bildim. İktidarın
içinden biri, Tayyip ve ötekilerin
marifetlerini ve ülkemizin kimler tarafından nasıl yönetildiğini işte böyle anlatıyor:
* * *
“Onunla ilk kavgamız özelleştirme ile bağlantılıydı. Ben Başbakan Yardımcısı olurken bütün bakanlardan peşin istifa dilekçesi almıştı. Ben de vermiştim. Daha sonra iki bakanı o dilekçelerle
görevden aldı. Dilekçem
çantasındayken bile beni görevden
alacak gücü yoktu...”
İslamcı aydınların durumu nedir bugün?
“Bunların çıkar ilişkileri önemlidir. AKP menfaat dağıtıp hoşlanmadıklarını cezalandırdığı için, İslamcı aydın
geçinenlerin hepsi daha fazla çıkar elde etmek için ilkelerini bir tarafa
bırakmış durumda. Gençliğin bunlara
itibar etmemesi gerekir.”
İktidarın dış politikası?
“Şu anda doğrudan doğruya İsrail’in yapmak istediklerini yapıyorlar.
İsrail’in genişleme alanına hizmet eden bir dış politika eksenine oturmuş
durumdalar. Başlangıçtaki çizgilerini
koruyamadılar. Milli Görüş gömleğini
çıkarmış olmak da bu anlama geliyor zaten. Ben İslamcı bir bakış açısına
sahibim. Bunlar yoldan sapmış bir güruh. AKP dünya kapitalist sisteminin yerli işbirlikçiliğini üstlenmiş, İsrail’in
çıkarlarına hizmet eden bir partidir.”
* * *
Başlangıçta sizin de bulunduğunuz AKP
iktidarı geçmişten bu yana nasıl bir değişim gösterdi?
“Başladığı gibi gidiyor! Başlangıcında biz de olduğumuz için bazı günahlarına ortak olduk, bazılarına direndik. Ortak olduğumuz günahlar için gece gündüz tövbe istiğfar etmemiz gerekir.
Aklımıza geldikçe de tövbe ediyoruz o dönemle ilgili.
Başladığı andan itibaren bu iktidarın siyaseti şudur: Birincisi, uluslararası güçlerin arzuları doğrultusunda İslam dünyasını perişan etmek. İlk anından
itibaren bu vardır AKP’nin tarihinde. Irak tezkeresi budur. Başbakan bu
tezkerenin Meclis’ten çıkması için
korkunç çaba harcadı. Buna oy
vermeyenleri hain noktasına getirmişti.”
Tezkere çıkmadı!
“Bugün olsa hiçbir AKP milletvekili
gıkını çıkaramaz ve herkes oy verir.
İkincisi, Suriye politikası. Bu, Suriye’yi parçalama işidir. Büyük İsrail’e zemin hazırlayan sürecin ismidir. Bu sürecin sonunda İsrail mesafe alacaktır ve
Başbakan bunun bir numaralı
savunucusudur. Çok ilginçtir, Erdoğan ‘Ey Batılılar, ey NATO neredesiniz, niye vurmuyorsunuz burayı’ diye bağırıyor. Bir Müslüman ülkeyi gayrimüslimlerin vurması için çağrı yapıyor... Ve halen de bunun çizgisinin İslami bir çizgi
olduğuna inanıyor bazıları!”
Ya parasal olaylar?
“Paraya pula çok düşkün bir iktidar. Böyle bir iktidar yapısının daha önce geldiğini zannetmiyorum. İşin içinde, Bakanlar Kurulu’nda olduğum için
biliyorum. Pek çok şeyi de konuşmam gerekmez. Türkiye’de halkın malı
korkunç bir şekilde yağmalanmıştır ve bu yağma devam etmektedir.
Özelleştirmelerin her biri bir
yolsuzluk hikayesidir. Mevcut iktidar yapısını İslami saymak, İslam’a leke
vurmaktır. Aksi takdirde ‘İslam
yolsuzluktan, hırsızlıktan ibaretmiş’ diye kayıt düşülür tarihe. Bir gün ‘Bu Müslümanlar ne kadar aç
gözlüydü, korkunç bir yağma yapıp gittiler’ diye yazılır. Çünkü bu olup bitenler günün birinde hep ortaya
dökülecek.
Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet
kesesinden gayrimeşru yağma
yapılarak zenginleştiler... Sadece
siyasetçiler ve işadamları değil, İslamcı aydınlar bile!..”
* * *
Bu konuda nelere tanık oldunuz?
“Bir ABD Başkanının belgesiz ve
kayıtsız 5-10 bin dolar bile harcama
yetkisi olduğunu zannetmiyorum. Bu
ülkenin Başbakanı ise hiçbir kayda,
hiçbir belgeye geçmeyen örtülü
ödenekten senede yarım katrilyon para harcıyor. Bu 500 trilyon demektir.
İstediği yere harcıyor. Belge melge yok. ‘Bu para usulüne uygun harcanmıştır’ diye bir tutanak düzenler, altına imza atar. Varsa harcama evrakları, onlar
yırtılır ve çöpe atılır. Sadece o
tutanak kalır kayıtlarda, başka hiçbir şey yok!
Şimdi soruyorum, Hazreti
Peygamber’in böyle bir yetkisi veya
harcama biçimi var mıydı? Hazreti
Ebubekir’in, Ömer’in Osman’ın,
Ali’nin böyle bir harcama prensibi
var mıydı?
Bu miktar, daha önceki harcamaların yüz bin katı fazla harcamadır.
Ben Erbakan Hoca döneminde Maliye Bakanı idim, biliyorum rakamları. Bu
rakamları da biliyorum çünkü
hükümette idik, Bakanlar Kurulunda idik. Başbakan Yardımcısı olarak
ekonomik işlerde trafiği gören bendim.”
Başka ne gibi yolsuzluklar var?
“Artık hükümetin üzerinde ne medya denetimi var, ne de kamuoyu denetimi. Nasıl olsa hiçbir şey ortaya çıkmıyor diye yağma yapılıyor. Cumhuriyet
dönemi boyunca bu kadar büyük yağma olmadı.
Herkesin cebindeki paranın üçte
birini iktidar kullanıyor. Başbakan ve bakanların harcadığı paralar, herkesin yıllık gelirinin yüzde 30’u kadardır.
Eleştirilemeyen, vatandaşın baskısını üzerinde hissetmeyen siyasal iktidarlar ve güç sahipleri, giderek azgınlaşır... Ve şu anda azgınlaşmış bir iktidar partisi vardır.
Bunların para pul işleri çürük olduğu için, uluslararası tehditlere de açık hale geliyor ülkenin başındaki insan!
Wikileaks belgelerinde ortaya çıktı... Küresel güçler ona diyor ki ‘İsviçre’de tam sekiz adet banka hesabın var. Biz senin saçının telini bile biliyoruz. Uyumlu ol ve görevlerini yerine getir. Yoksa itibarın 10 dakikada paçavraya döner.”
* * *
Suriye ve Davutoğlu konusunda ne
diyeceksiniz?
“Davutoğlu tam bir fiyasko ve yüz
karasıdır. Birleşmiş Milletler’e gidip ‘300 milyon dolar harcadık, desteğinizi
bekleriz’ diyebildi! Amaç Esad’ı
devirmek değil, Suriye’yi parçalamaktır.
Suriye’de kimdir bu muhalif dediğiniz adamlar? Parayla tutulmuş, oradan
buradan giden adamlar. Yüzde 80’i zaten Suriyeli değil ve çoluk çocuk
katliamı yapıyorlar. Nerede ipsiz sapsız, yağmacı eşkıya varsa muhaliflerin içinde.
Muhalefet ilk günden beri elinde
silahlarla çıkmıştır ortaya. Hangi devlet elinde silahla ortalığı tarayan insanların varlığına izin verebilir. Devletin
birinci görevi onu yok etmektir. Kimin ülkesinde olsa aynı şeyi yapar.
Türkiye, NATO ile birlikte aylarca
Libya’yı vurdu ve 60 bin insan hayatını kaybetti. Başbakan Meclis’e tezkere gönderdi ve geçti.
İktidarda Tayyip Erdoğan değil de
örneğin Bülent Ecevit olsaydı, Libya bombardımanları aylar önce bittiği halde Cuma namazından sonra
Türkiye’nin bütün camilerinde iktidara ve başbakana yönelik protestolar devam ediyor olurdu. Asıl isyan edilmesi,
demokratik eylemlerin yapılması
gereken ortam bugünkü ortam.
Bu ülkede Müslümanların duyarlığını öldüren bir siyasi iktidar ve Başbakan var.”