CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, 23.10.2014 tarihinde Ankara Adliyesi’ne gelerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 17 Aralık soruşturması üzerine verdiği “kovuşturmaya yer olmadığına dair” kararına itiraz etti.

Tanal, dilekçesinde “Eksik inceleme yapılarak, gerekli bilgi ve belgeler istenmeden, tanıkların ifadeleri alınmadan, bilirkişi incelemesi yapılmadan, hukuki nitelendirmede yanılarak, soyut gerekçeler ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık teşkil etmektedir. Yine bahse konu soruşturma, devletin menfaatini de açıkça ilgilendirmektedir. Fakat devletin menfaatini yakından ilgilendiren bu soruşturma kapsamında Hazine’ye veya başka herhangi bir devlet kurumuna ihbarda bulunulmamıştır. Bu anlamda da etkin bir soruşturma yürütülememiştir. Buna rağmen verilen takipsizlik kararı demokratikleşmemiz açısından ve yargının adalet dağıtabilmesi anlamında çok ciddi bir geri adımdır. İnsanların adalete güveni hususunda çok önemli bir boşluk ve zafiyet yaratmaktadır.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda usulüne uygun mahkeme kararı olmadığı belirtilmiştir. Savcılığın mahkeme kararının usulüne uygun olup olmadığını takdir etme yetkisi yoktur. Savcılık, mahkemelerin bir üst amiri değildir. Dinlemeler mahkeme kararıyla yapılmıştır. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2012/31503 E., 2013/7018 K. sayılı kararında “Anayasanın 154. Maddesinde ‘Yargıtay, Adliye Mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.’ Dolayısıyla Anayasal bir görev olarak belirlendiği üzere, mahkeme kararlarının son inceleme yeri Yargıtay’dır. Mahkeme kararı ancak temyize konu edilerek Yargıtay tarafından incelenip sonucunda bozulabilir ya da onanabilir veya başvuru şartları mevcut ise yargılamanın yenilenmesine konu olabilir.

…Zira bir mahkeme kararının diğer bir mahkeme tarafından yok hükmünde kabul edilmesi usul yasalarınca mümkün değildir.” Denilmektedir. Dolayısıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının usulüne uygun bir mahkeme kararı bulunmadığı tespiti Anayasaya, hukuka, kanuna aykırıdır. Yine dosya kapsamındaki delilerin değerlendirilmesi de Savcılığın değil, mahkemenin görevidir. Savcılığın dosya kapsamındaki delillerin değerlendirmesini yapması hukuka aykırıdır.

Ortaya çıkan onca delil varken, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları görüntü ve ses kayıtlarıyla gözler önüne serilmişken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yeterli delil bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi de kamu vicdanını yaralamıştır.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca protestoda slogan atanlara dahi örgüt suçundan dava açılmış olmasına rağmen işbu soruşturma dosyasında sayfalarca “örgüt nasıl olur?” tartışması yapılmıştır. Bu tartışma ancak mahkeme tarafından yapılabilir. Dinleme mahkeme kararıyla yapıldığından dolayı Savcılık bu dinlemeleri yok sayamaz. Soruşturma dosyanın TBMM Soruşturma Komisyonu’na ulaşması ve dinlemelerin mahkeme kararıyla yapılmış olması sebebiyle işbu soruşturma dosyasında takipsizlik kararı verilmesi hukuka, kanununa, usule aykırı; haksız ve mesnetsizdir.

Daha önce görevsizlik kararı verilmiş olan soruşturma dosyasının yeniden ele alınması da Anayasaya, hukukun evrensel ilkelerine, Uluslararası Sözleşmelere, kanuna aykırıdır. Verilen bu takipsizlik kararı siyasi nedenlerle verilmiş, hukuku yok sayan nitelikte bir karardır.

Bahse konu takipsizlik kararı ile delil niteliğinde sunulmuş tapeler ve diğer tüm belgelerin silinmelerinin veya yok edilmelerinin önüne geçmek adına gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ceza muhakemesinin amacı, maddî gerçeğin araştırılması ve bu suretle adil bir yargıya varılmasıdır. Maddî gerçeğin araştırılıp ortaya çıkarılması ve bu suretle adil bir yargıya varılması, suç şüphesi altında bulunan kişinin dahi esasta menfaatine bir husustur. Bu bakımdan, işlenmiş olan bir suçla ilgili delil ve tapelerin yok edilmesi veya silinmesi maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasını ve sonuçta ceza adaletinin gerçekleşmesini engelleyecektir.” Diye belirtti.