Sevgili okuyucularım, bu hükümetin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirip yok etme sevdası ülkemizin başına yeni belalar açtı.
Ülkelerinden kaçıp Türkiye’ye sığınan ve sayıları 1.5 milyonu geçen Suriyeliler!
Bu zavallı insanlardan yaklaşık 500 bini çeşitli yerlerde açılan kamplarda yaşıyor.
Bunları her gün besliyoruz, doyuruyoruz, çocuklarını okutuyoruz, sağlık harcamalarını karşılıyoruz ama elde para kalmadı.
Vergisini veren Türk vatandaşlarından esirgenen bütün olanaklar Suriyeliler için sağlanıyor. Örneğin hastaneler onlardan bir kuruş bile para alamıyor.
Kamplarda yaşayanlar bir yana, bir de Türkiye’nin dört bir yanına, özellikle büyük kentlerimize akın eden yaklaşık bir milyon Suriyeli var.
* * * * *
Çok az sayıda aile Suriye’den parasını kaçırabildi. Onlar rahat ama çoğunluk aç. Şimdi onların dört ana geçim
kaynağı var:
Dilencilik, ucuz işçilik, ucuz fuhuş ve sahtekarlık.
Bunlar ne kadar karın doyurur, hiç kimse bilmiyor.
Dilenciler her yeri istila etti.
Ucuz işçilik sömürüsü ayyuka çıktı. Birileri bu insanları günde 20 liraya köle gibi çalıştırıyor. Sigortalı olmaları zaten mümkün değil.
Fuhuş olayı -eskiden nataşa dediğimiz Rus kadınlar gibi- bütün Türkiye’yi ve özellikle karayolları ile büyük kentlerin varoşlarını ahtapot gibi sardı.
Geçen gün bir bankadaydım, polisler gelip çalışanları bir kenara çekti ve gizli konuşmalar oldu. Polisler gidince çalışanlara ne olduğunu sordum. Suriyeliler piyasaya yine sahte dolar sürmüş, onlar izleniyormuş.
* * * * * *
Osmaniye’den bir okuyucum yazıyor:
“Emin Bey, bunlar başımızın belası oldu. Her yer işsiz güçsüz Suriye vatandaşlarıyla dolu. Asayiş sıfırlandı. Her türlü pisliğe tanık oluyoruz... Lütfen bu rezaletin üzerine gidiniz. Toplum korkutulduğu için şimdilik ses çıkmıyor ama iş giderek büyüyecek. Buna bir çare bulunmalı...”
Önceki gün Kahramanmaraş’ta ciddi olaylar oldu. Binlerce kişi Suriyelileri slogan atarak protesto etti. Göstericiler polisle çatıştı, molotoflar havada uçuştu, her zaman olduğu gibi üzerlerine su ve biber gazı sıkıldı, biri polis üç kişi yaralandı.
Suriyelilere ait dükkanlar, evler ve araçlar tahrip edildi, dükkanlardaki Arapça tabelalar indirildi.
Düşünün ki, Kahramanmaraş tutucu bir yerdir, Tayyip’in kalelerinden biridir.
Gaziantep, Şanlıurfa ve öteki yerler öyle.
Halkın tepkisi giderek büyüyor. Yakında çok tatsız, belki ölümle bitecek olaylar olabilir.
* * * * * *
Ankara’da Hacıbayram Camisi yanında birileri iftar sofrası kurmuştu. Çevrede aç olarak yaşayan Suriyeliler bu sofraya akın etti ve belediye görevlileri onları sopalarla kovdu. Fotoğraflar gazetelerde yer aldı.
Ankara’nın göbeği Çankaya’daki lüks gökdelenlerin hemen yanında Suriyeliler çadırlarda ve teneke barakalarda sefalet içinde yaşıyor.
İstanbul’un hemen her yerinde aynı sefalet görüntüleri var.
En önemli geçim kaynakları çöpleri toplamak, çöplerden çıkan atıkları yemek veya satmak ve dilencilik!
Suriyeliler şu anda Türkiye’nin dört bir yanında var.
Savaş nedeniyle ülkelerinden kaçan, aç ve açıkta kalan, hiç kimsenin yüzlerine bakmadığı, çöplüklerde yaşayan, beleş iftar sofralarından bile kovulan zavallı ve çaresiz insanlar!
* * * * *
Kilis’ten arayan okuyucum telefonda anlatıyor:
“Kamplarda yaşayan tanışlarımız var. Sıcaklığın 40 derece olduğu bölgemizde bunlar perişan durumda. İçecek ve kullanacak suları yok. Günde iki öğün yemek çıkıyor. Bıraksalar hepsi Suriye’ye dönecek ama artık çok geç. İzin almaları mümkün değil. Şehre indiklerinde ahali onlara kötü gözle ve düşmanca bakıyor. Yetkililer bu zavallıları sadece zabıta kuvvetiyle durdurmaya çalışıyor. Bunları yazın ki herkesin haberi olsun... Biz bunları yerel yöneticilere ve AKP örgütüne söylediğimiz zaman hep aynı cevap veriliyor: “Ne yapalım yani, elimizden bu kadarı geliyor.”
* * * * * *
Peki ama sevgili okuyucularım, bu bela başımıza durup dururken mi açıldı? Hayır!..
Belayı başımıza açan bu hükümet.
Durup dururken Esad’ı ve Suriye rejimini devirmeye, yok etmeye kalkıştılar. Burada defalarca yazdım, boylarını çok aşan bir oyuna kalkışmışlardı.
Esad birkaç yıl öncesine kadar Tayyip ailesinin en yakın dostuydu. Al takke ver külah birbirlerini ziyaret eder, karılı kocalı sarılıp öpüşürlerdi.
Tayyip anayasa referandumu öncesinde bütün mitinglerinde, ama özellikle Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis gibi bölgeye yakın illerde nutuk atarken halka sorardı:
- “Biz Esad kardeşimle anlaştık, vizeleri kaldırdık. Şimdi Suriye’ye vizesiz gidiyorsunuz. Çok iyi yaptık mııı?..”
Bilinçsiz kalabalık hep bir ağızdan haykırırdı:
- “Eveeet...”
- “Çok memnunsunuz değil miii?”
- “Eveeeet...”
Alın işte, memnun olduğunuz tablo şimdi karşınızda!
* * * * * *
Türkiye’de her gün Esad’a sövdüler, onu devirmekten dem vurdular. Hakaretler birbirini izledi:
“Zaten Suriye eskiden Osmanlı’nın bir vilayeti idi. Şimdi niye olmasın” gibi ahmakça, salakça, bütün dünyayı güldüren laflar etmekten bile utanmadılar.
Peki ama Esad Türkiye için bir tehlike miydi, bizi tehdit falan mı ediyordu?
Hayır...
İçine düştüğümüz bu durumun tek nedeni, günün birinde Tayyip’e ABD’den gelen emirdir:
“Biz Esad’ı devirmeye karar verdik, sen de devreye giriver koçum!..”
Ve bizimki kraldan fazla kralcı tutumuyla işin üzerine balıklama atladı.
Sonuçta bir jetimiz düşürüldü, Reyhanlı’da bombalar patladı, Esad’dan boşalan sınırlarımıza PKK ve IŞİD yerleşti, bu iki terör örgütüyle böylece komşu olmayı başardık!
Ülkesi harabeye döndürüldü ama Esad yerinde duruyor.
Suriye’den akın akın kaçıp bize sığınan bir buçuk milyon zavallı insan, işte bu maceranın kurbanları.
Tayyip hükümeti şimdi yabancı devletlere ve uluslararası yardım kuruluşlarına sürekli çağrıda bulunuyor:
“Kamplar için paramız bitti, zor durumdayız. Aman bize acele para!..”
İç politikada göstermelik “İsrail Düşmanlığı (!)” yapan ama Gazze’yi bombalayan İsrail uçaklarına jet benzini satan Tayyip hükümeti şimdi bütün dünyanın gözleri önünde bu duruşu sergiliyor.
Bir yanda Suriyeli dilenciler, öbür yanda dünyadan para dilenen hükümet!
Bu olacakları ve başımıza gelecekleri Esad’ı devirmeye kalkıştığınız zaman düşünecektiniz kardeşim, şimdi
geçmiş olsun!