Bilge diplomat Şükrü Elekdağ ile nehir söyleşi-3


Ermeni iddialarına karşı uzun yıllar başarılı bir mücadele veren emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, “1915 olaylarına ilişkin gerçekleri ortaya koymak için Ortak Tarih Komisyonu kurulmalı. Arşivler üzerinde derinliğine bir araştırma yapılmalı” dedi



Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, Uğur Dündar’a sözde Ermeni soykırımının 100’üncü yıldönümünde asırlık soruna çözüm üretecek öneriler sıraladı.

Sevgili okurlarım;

Bilge diplomat Şükrü Elekdağ’la sözde Ermeni soykırımının 100. yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde yaptığımız röportajın üçüncü günündeyiz. Elekdağ’ın deneyimleri ışığında Ermeni iddialarının dünyada neden bu denli yankı bulduğunu, Ermenistan ile diasporanın sözde soykırımı kabul ettirmek için neler yaptığını ve Türkiye’nin izlemesi gereken stratejiyi ele almıştık. Bugünkü bölümde, Elekdağ’ın önerisi Ortak Tarih Komisyonu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yılki konuşması ve Ermenistan’ın en büyük korkusunu okuyacaksınız.

(U.D.): Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl 23 Nisan’da yaptığı bir açıklamayla Ermenistan’a barış elini uzattı ve Ortak Tarih Komisyonu kurulmasının barış ve uzlaşma ortamını yaratacağını da dile getirdi. Siz Ortak Tarih Komisyonu önerisini 2005 yılında yaptığınız zaman da AKP Hükümeti tarafından kuvvetle desteklenmişti. Bu önerinin temelinde yatan mantığı izah eder misiniz?
(Ş.E.): Önerimin gerekçesi, gerek Türkiye’nin gerek Ermenistan’ın çıkarlarının, asırlarca iç barış içinde yaşamış iki millet ve şimdi birbirlerine komşu iki devlet olarak, dostluk ve işbirliği içinde yaşamayı zorunlu kılmakta olmasıdır. Bunun için de, olumlu ortamın yaratılması gerekmektedir. Olumlu bir ortamın yaratılması, her iki tarafın da kendi tezleri lehindeki kemikleşmiş kanaatlerini değiştirip tarihe ortak bir perspektiften bakmalarının sağlanmasına bağlıdır.
Bu gerçekler ışığında,Türkiye ile Ermenistan’ın bilim adamlarından oluşacak bir Ortak Tarih Komisyonu (OTK) kurmaları ve iki ülke arşivleri ile diğer yabancı ülke arşivleri üzerinde araştırma yaparak gerçekleri ortaya koymaları gerekiyor.
2002’de milletvekili seçildikten sonra OTK önerisini, Dışişleri Bakanlığı üst düzey yöneticileri ile yaptığım görüşmelerde ele aldım. Ancak arşivlerin açılması şartı muhataplarımı endişelendirdi. 2004’te dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül ile bu konuda birkaç görüşme yaptım. Bakanlık bürokrasisi önerime şiddetle karşı çıktı. Arşivlerimizden sürpriz bir şekilde çıkabilecek olumsuz bir belgenin, Ermeni tarafına güçlü bir koz vereceği ve bu suretle Türkiye’ye kesinkes soykırım damgasının vurulacağı belirtildi.

GÜL, ERDOĞAN’I İKNA ETTİ...


(U.D.): Bu durumda Abdullah Gül’ü nasıl ikna ettiniz?
(Ş.E.): Sayın Gül, konu üzerinde bir hayli düşündü, sonuçta OTK önerimi, hem yapıcı ve insani bir yaklaşım olduğu, hem de Türkiye’nin eline, Ermeni tarafının sürdürdüğü karalama kampanyasına karşı kullanılacak çok etkili bir koz vereceği düşüncesiyle benimsedi. En önemlisi de, Başbakan Erdoğan’ı OTK projesinin isabetli bir girişim olduğuna ikna etti. Başbakan Erdoğan ile Ana Muhalefet Partisi Lideri Deniz Baykal’ın 8 Mart 2005 tarihinde öğleyin TBMM’de Başbakan’ın ofisinde bir araya getirilmesi mümkün oldu. Bunu takiben, Sayın Başbakan ile Sayın Baykal düzenlenen bir basın toplantısında, Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik barış girişimi bağlamında OTK projesini önerdi ve beraberce, “Türkiye tarihiyle yüzleşmekten korkmuyor, dostluk ve barış adına Ermenistan’dan da ayni tutumu bekliyoruz” dedi. TBMM de, 13 Nisan 2005’te metni tarafımdan hazırlanan ve OTK önerisini destekleyen bir deklarasyonu oybirliğiyle kabul etti.

OTK, UZLAŞI YOLUNUN PUSULASI


(U.D.): Ortak Tarih Komisyonu’na uluslar arası alanda destek verildi mi?
(Ş.E.): Önce, Türkiye açısından bu önerinin gayet yararlı olduğunu belirteyim. Büyükelçilerimizden, Cumhurbaşkanına kadar her devlet görevlisi, Ermeni sorununun ele alındığı diplomatik görüşmelerde, OTK önerisinden, Türk tarafının gerçeklerden kaçmadığını, tarihiyle yüzleşmekten asla çekinmediğini belirtmek için yararlanıyor ve OTK’nın Ermenistan’la Türkiye arasındaki barış ve uzlaşı yolunun pusulası olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin OTK önerisiyle ortaya koyduğu cesur ve barışçı iradenin uluslar arası alanda da olumlu bir izlenim yarattığını ve olumlu değerlendirmelere vesile olduğunu belirtmeliyim. Ermenistan ve diaspora bu öneriye var güçleriyle itiraz etmişlerdir. Türkiye’deki bazı çevreler de, bu projeye karşı çıkmışlardır.
(U.D.): Anlaşılan bu konuda Ermeni diasporası Erivan üzerinde kuvvetli bir baskı kuruyor...
(Ş.E.): Erivan’da da OTK’ya miyopik, hatta kör bir bakışla yaklaşanlar çok. OTK önerisi dikkate alınmadığı takdirde, iki tarafın da gelecek nesillere bırakacağı miras, önyargı, düşmanlık ve intikam duygularından başka bir şey olmayacaktır. Ermenistan, Türk-Ermeni ilişkilerini 99 yıl önce takıldığı yerden kurtarmak istiyorsa, Türkiye’nin bu inisiyatifini olumlu bir yaklaşımla değerlendirmelidir.

ERDOĞAN’IN 23 NİSAN AÇIKLAMASI


(U.D.): Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakan’ken geçen yıl 23 Nisan’da Ermenistan’a yaptığı barış açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
(Ş.E.): Sayın Erdoğan, Ermenistan’a barış elini uzattığı bu açıklamasında, “Yeni yüzyılın başında hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyetlerimizi iletiyoruz. Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz” dedi. Bu açıklama, ülkemizdeki bazı çevrelerce “özür dileme” olarak nitelendi ve eleştirildi. Esasen, Ermeni çevreleri, Sayın Erdoğan’ın açıklamasını yetersiz ve gayrı-samimi buldular. Ben burada şu önemli noktayı da vurgulamak isterim. Bu da, Sayın Erdoğan’ın açıklamasının, taraflar arasında gerçekleşmesi özlenen barış ve uzlaşmanın iki şartını belirleyen işlevsel yönünün gözden kaçırılmamasıdır. Nedir bu işlevsel unsur ve bunun şartları? Birincisi, 1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin bilimsel bir çalışmayla gün ışığına çıkarılması için tarafların bir ortak tarih komisyonu kurmalarıdır. İkincisi de, elde edilecek bulguların hukuksal açıdan değerlendirilmesidir. Bu iki şart 23 Nisan mesajında açıkça yer alıyor.

ERMENİSTAN’IN BÜYÜK KORKUSU


(U.D.): Bir de arşivler sorunu var! Ermeni tarafının OTK’yı kabule yanaşmamasının bir sebebi de, herhalde arşivleri açmak istememesinden kaynaklanıyor...
(Ş.E.): Tamamen öyle... 1915 olayları konusunda Batılı tarihçiler ve Ermeni çevreleri, yazdıkları tarih kitaplarını, çoğu zaman Osmanlı arşivlerini incelemeden, Mavi Kitap gibi savaş propagandası yayınlarının ve hatırat türü sübjektif eserlerin etkisi altında kalarak hazırlıyor. Oysa 1915 olaylarının, arşivlere dayanılarak objektif bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Osmanlı arşivleri halen düzenlenmiş ve klasifiye edilmiş olup araştırmacılara açıktır. Aynı şeyi Ermeni arşivleri için söylemek mümkün değildir. Kamuoyu nazarında sadece gerçeklerin ortaya çıkmasından korkanlar tarihi belgeleri gizlerler.

KONGREYİ SARSAN DEKLARASYON...


(U.D.): Washington’da Büyükelçi olduğunuz dönemde sizin inisiyatifinizle 69 Amerikalı bilim insanı Ermeni tezlerini çürüten bir deklarasyon yayınladı. O günlerin zor şartlarında bunu nasıl sağladınız?
(Ş.E.): Bu sorunuzla bana ABD’de görevli olduğum yılların en ilginç günlerinden birini anımsattınız. Gerçekten, 19 Mayıs 1985 günü, Amerika’daki Büyükelçiliğim sırasında Ermeni propagandasıyla mücadele sürecinde unutulmayacak bir dönemin başlangıcı oldu. Esasında o günlerde Büyükelçiliğimiz çok endişeliydi. Temsilciler Meclisi’ne sunulmuş olan ve Ermeni iddialarını onaylayan 192 sayılı karar tasarısının kabul edilmesi ihtimali yüksekti. “Temsilciler Meclisi Üyeleri Dikkat” diye başlayan 69 bilim adamının deklarasyonu işte bu karar tasarısını hedef alıyor ve tasarıdaki “1915 ile 1923 yılları arasında Türkiye’nin kendilerine yaptığı soykırım nedeniyle 1,5 milyon Ermeni katledilmiştir” ifadesinin hatalı ve yanlış olduğunu gerekçeleriyle izah ediyordu. Deklarasyonda ayrıca, yasama organının tartışmalı tarihi bir konuda hüküm vermesinin doğru olmadığını ve Temsilciler Meclisi’nin böyle bir tasarıyı kabul etmekle “dürüst tarihsel araştırmayı engelleyeceği gibi Amerikan yasama sürecinin inandırıcılığını da yok edeceğini” vurguluyordu.

TÜRKİYE ANİDEN MORAL KAZANDI


(U.D.): Deklarasyonun nasıl bir etkisi oldu?
(Ş.E.): Bu deklarasyon sayesinde, Türkiye birden hamle yaparak moral ve siyasi üstünlüğe sahip Ermeni lobilerle arasındaki mesafeyi kapatmayı başardı. Deklarasyonun yayımlanması, Washington’da kurulan Türk Etütleri Enstitüsü ile Türk-Amerikan Dernekleri Assamblesi’nin gayretleri sayesinde oldu. Enstitü ile Assamble’nin kurulması için çalışmalara, 1979’da Washington’da göreve başlar başlamaz girişmiştim. Deklarasyon yayınlandıktan sonra, bu belgeyi Ermeni karar tasarılarını önlemek için etkili bir şekilde kullandım. Maalesef, davamızın kazandığı zemin, 1990’lı yıllarda süratle kaybedildi ve bugünlere geldik.
Kurmuş olduğum ve Büyükelçilikle birlikte çalışan Türk Etütleri Enstitüsü’nün (TEE) bu sonucun alınmasında büyük payı vardır. ABD’de yaşayan iki dahi Türk’ün de bu kuruluşa ciddi destekleri oldu. Bunlardan birisi Atlantic Record’un sahibi rahmetli Ahmet Ertegün’dür. Diğeri Türkiye’de pek o kadar tanınmayan mucit ve Denver’de ABD Hava Kuvvetleri için üretimde bulunan bir fabrikanın sahibi rahmetli Ahmet Kafadar’dır. ABD’deki Türk toplumunun coşkulu desteğiyle kurulmasına yardımcı olduğumuz ikinci kuruluş da Türk-Amerikan Dermekleri Assamblesi’dir. ABD eyaletlerine dağılmış 50’den fazla Türk derneği, merkezi Washington’da bulunan Assamble’nin çatısı altında toplanarak etnik bir örgüt oluşturdular. Assamble’nin kuruluş amacı, Yunan ve Ermeni lobilerinin Türkiye’yi karalama kampanyalarına karşı koymak, Türkler ve Türkiye hakkındaki önyargıları düzeltmek ve ülkemizin imajını berraklaştırmaktı. Assamble, kısa sürede başkanı Dr. Ülkü Ülgür ve enerjik yardımcıları sayesinde Türkiye’nin Amerika’daki gönüllü lobi kuruluşu oldu.

Ortak Tarih Komisyonu hangi unsurları içeriyor


1) Türkiye ile Ermenistan kendi tarihçilerinden oluşacak ortak bir komisyon kuracaklardır.
2) Taraflar arşivlerini hiçbir kısıtlamaya tabi tutmadan açacakları hususunda teminat vereceklerdir. Sorunun tüm yönleriyle aydınlığa kavuşturulması için sadece Türkiye ve Ermenistan arşivlerinin incelenmesi yeterli olmayabilir. Bu bakımdan, Rus, Alman, Avusturya, Fransız, ABD Arşivleri ile Watertown Massachusetts’deki Daşnak Partisi arşivleri ve Kudüs Ermeni Patrikliği’ndeki arşivlerin de inceleme kapsamına alınması zorunludur.
3) Çalışmaların tam bir bilimsel ciddiyet ve düzen içinde yapılmasını ve zabıtların tutulmasını sağlamak amacıyla bir tür “noter” görevi yapacak “nötr” bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Taraflar beraberce bu tür bir mekanizma üzerinde karar kılacaklar ve bunu oluşturacaklardır.

YARIN: TÜRKİYE, ERMENİ İDDİALARINI ÇÜRÜTMEK İÇİN HUKUK ALANINDA NE YAPMALI?