Tragedya meraklıları bilir. Sergilenen oyunun olay örgüsü nihayetinde öyle bir kördüğüm haline dönüşür ki, çözülmesi artık insanoğlunun halihazırda içinde yaşadığı doğal şartlar altında mümkün değildir. Bu durumda kadim kültür doğa üstüne başvurur, oyunun kilitlendiği bu noktada, sahnenin ardında kurulu olan bir vinç mekanizması ile yukarıdan bir tanrı indirilir ve sihirli değneği ile gelinen açmazı bir çırpıda çözüverir, izleyenlerse şahit oldukları bu mutlu son sayesinde, mutmain bir ruh hali içinde evlerinin yolunu tutarlar. Bahsettiğimiz bu düzeneğin adı tiyatro ve edebiyat yazınında deus ex machina’dır (Yunancası ‘theos ek mikhanis’), manası ise kısaca ‘makinadan gelen tanrı’ şeklindedir. Daha da kısaltarak her kapıyı açan anahtar (ya da her düğümü çözen) şeklinde de tanımlanabilir. Tragedyaların hayal dünyasında, muhayyilenin belirsiz sınırları içinde, gerçek dünyadan uzak bir kurgu alanında işleyen, soyut bir anahtardır bu oysaki. Her kapıyı açar ama sadece hayal aleminin gölgeleri içinde.

HER KAPIYI AÇAN ANAHTAR

İktidar için de durum bir kadim Yunan tragedyasından, hatta belki de komedyasından farksız. Kendi kurdukları ve adına da ‘Yeni Türkiye’ dedikleri (maalesef eskisini bile aratan) bir sahnede, gerçek dünyadan kopmuş bir halet-i ruhiye içinde geldikleri kör düğüm noktasını çözme kaygısı içindeler. İçine düştükleri durum trajikomik. Sürekli sığındıkları her kapıyı açan anahtarları ise 90’lı yılların (türban gibi) mağduriyetlerini istismar etmek. İktidarın ve ellerinde tuttukları hakim medyanın tüm propaganda imkânlarını sonuna kadar kullanarak bu mağduriyet edebiyatını satma çabası içindeler. Özgür ve eleştirel düşünceden oldukça uzak bir gelenekten geldikleri için olsa gerek, konuşmalarında ezber ve kalıp ifadeler hakim, bu da onları izleyenler için başka bir trajikomik durum (tartışma programlarındaki yandaş ideologları dikkatle dinleyin, gözlerinin içine bakın, o ümitsizliği göreceksiniz). Efendim ‘Türkiye’nin beka sorunu’ (ki; ülkemizin bir beka sorunu yoktur, bu AKP’nin beka sorunudur!) ya da ‘yol, hava alanı yaptık’ hamaseti artık tüm seçmen kitlesi nezdinde kabak tadı verdi.

ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERMEK

Bu mutat retorik, yaptırdıkları anketlere yansımayınca, yeni kamu spotlarında İslâmcılığın geleneksel bir istismar aracı olan türbana sarıldılar. 90’larda sözüm ona ‘ilerleme-gericilik’ paradigması içinde yapılan vahim bir hatayı yirmi sene sonra dahi hâlâ kötüye kullanabilmekteler. Kendi seçmenlerine ‘Bakın biz gidersek yine üniversite kapılarında kalırsınız’ korkutmacasını yansıtmaktalar. Öte yandan ‘kızlarını sakın ola üniversiteye göndermeyin’ yobazlığı da yine kendi dönemlerinin ürünü olduğunu unutmaktalar. Halbuki bugün AKP’den başka bunlara tevessül eden bir siyasi teşkilat yok. Görüyoruz ki, seçmene aba altından sopa göstermek, (tıpkı B. Arınç’ın tarikatlara hitaben yaptığı 2014 Bursa konuşması gibi) ‘Biz yoksak siz de yoksunuz’ demek tipik bir popülist ve hamasi iktidar gayreti, laf-ü güzaf.

KIRIK ANAHTAR

Kısacası iktidarın elindeki İslâmcılık maymuncuğu, en azından AKP’nin dayattığı kısır ideoloji çerçevesi içinde, kırılmış gibi görünmekte. Bırakın 2023’ü-2071’i, 2018’in sonunu dahi iktidar olarak görmekten ne denli uzak olduklarının kendileri de farkındalar. Eskiden gerçekleştiremeseler bile proje üretirlerdi, artık o da yok.

ÇOK PARTİLİ POPÜLİZM

Biz 1946’da çok partili, sınıf temelli sisteme geçtiğimizde (zira bu içeriden değil dış dünyada kaynaklı bir telkinle olmuştur) meselenin özünü, yani demokrasinin tabiatını çok yanlış anladık, onu sadece sandık ve oya dayalı bir çoğunluk diktası olarak yorumladık. Bunun tahlilini siyaset bilimcilere bırakıyorum. Ancak şurası önemlidir ki, bu memleket ne AKP ile ne de İslâmcılık ile kuruldu, bundan sonra da onlara muhtaç değildir. Nitekim bu milletin bekası AKP’ye veya başka bir siyasi partiye bağlanacak kadar ucuz değildir.

Türkiye halkı aklıselim ile geleceğini yeniden inşa edecektir. Fakat bundan evvel, son on altı yıllık Türkiye’ye zaman kaybettiren iktidarın (eğitim-öğretim, dış politika, özgürlükler, ekonomi, terörle mücadele gibi sahalarda) açtığı yaraların sarılacağı bir restorasyon sürecine ihtiyaç vardır.

sozcu-banner-1