Türkiye, 15 Temmuz 2016’da gerçekten büyük tehlike atlattı. Zayıf bir ihtimal de olsa FETÖ darbesi başarılı olabilirdi. Ondan sonra olabilecekleri tahmin bile etmek istemiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde “emir ve komuta” zinciri nasıl muhafaza edilecekti? Üstlük-astlık silsilesinde subayların veya as subayların omuzlarında veya kollarında görünen resmi rütbe mi, yoksa görünmeyen “imamlık mertebesi” mi esas alınacaktı? Aynı şekilde polis teşkilatında kim, kimin emrinde iş görecekti? Zaten darmaduman olmuş yargı erki, hepten felç olmayacak mıydı? Sağ seçmenin bile tarikat bazında ikiye veya üçe bölüneceği bir Türkiye’de halk çoğunluğunun eğilimleri nasıl belirlenecekti? Demokrasinin olmazsa olmazı “genel seçimler” veya “başkanlık seçimi” kabul edilebilir bir güven ortamında ve hilesiz-hurdasız bir şekilde yapılabilecek miydi? Bir an için yapıldığını varsaysak, nasıl bir millet meclisi oluşacaktı? Bu ahval ve şerait altında Türkiye Cumhuriyeti devleti bütünlüğünü ve bağımsızlığını muhafaza edebilir miydi? Gelelim basının durumuna. FETÖ’nün kayıtsız şartsız hâkimiyetine girmiş bir ülkede, en sulandırılmış haliyle bile basın özgürlüğü olabilir miydi? SÖZCÜ gibi bir gazete varlığını bir gün bile sürdürebilir miydi? Tam bir kabus. Hepimize geçmiş olsun.

FETÖ’NÜN KÖKLERİ ÇOK YAYGINDIR VE DERİNDEDİR

Bugün kısaca FETÖ diye anılan bu “hareket”in ortaya çıkışında çok karmaşık “fikriyat ve münasebet” yatmaktadır. Bu konuda 10 tane doktora tezi yazılsa, bu oluşumun ancak bir kısmı kapsanabilir. Bırakın Türkçe Olimpiyatları’nı gururdan ağlayarak seyredip, harekete sempati duyanları; bu hareketin içinde bilfiil yer alanları dahi tek bir tipe indirgemek mümkün değildir. Konuya bir “İslam’da Tecdit/Reform” oluşumu veya “dünya dindarlarını birleştirme girişimi” şeklinde bakmak ütopik bir düşünce olabilir. Ama buna böyle bakanlar hatta inananlar vardı. Özellikle sol aydınlar tarafından çok benimsenen teori ise şuydu: FETÖ, Rus emperyalizminin aleti haline gelen komünizme karşı CIA’nin senaryosunu yazdığı, oyuncularını seçtiği ve bizzat yönettiği ve ABD’nin güvenliği için icra ettiği bir “özel harp harekâtıdır”. Bu da doğrudur. Ama yetersiz bir izahtır. Şurası muhakkak ki genel olarak bu harekete AKP’li siyasetçiler ve seçmenler, CHP’lilerden çok daha sıcak bakmıştır. Liberal laiklerin en hoşgörülü olanları hariç, takke-cübbe görse nevri dönen standart laikler ise fıtratları icabı FETÖ’den mümkün mertebe uzak durmuştur.

SÖZCÜ VE AKP

Başta gazetemizin sahibi Burak Akbay olmak üzere, en ünlüsünden en ünsüzüne kadar hiçbir SÖZCÜ mensubu, tanım icabı “FETÖ”cü olamaz. Bilerek veya bilmeyerek ona hizmet edemez. Ama SÖZCÜ net bir şekilde AKP’ye muhalif bir gazetedir. CHP iktidara gelse ona da muhalif olacaktır. Çünkü muhalefet, SÖZCÜ’nün varlık nedenidir. SÖZCÜ gibi bir popüler muhalif gazete yaratmak müthiş bir başarıdır. SÖZCÜ’- nün yayın hayatına devam etmesi AKP’liler için büyük bir şanstır. SÖZCÜ sayesinde AB yetkililerine “Türkiye’de basın özgürlüğü vardır, ispatı da SÖZCÜ yayın kadrosunun işlerini korkusuzca yapmaya devam etmesidir” diyebilirler.

Son söz: Zıttını yok eden, kendini yok eder.