Mayıs ayı enflasyon verileri açıklandı. TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) %12’yi, ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi) %20’yi geçti. Perşembenin gelişi çarşambadan belliyse, önümüzdeki aylarda TÜFE daha da artacaktır. Son 40 yılda enflasyonla ilgili belki yüz tane yazı yazdım; yüzlerce de çoğu yabancı kaynaklı makale okudum. Üstelik Türkiye gibi “kronik enflasyon hastası” bir ekonominin içinde, sanayi şirketlerinde idarecilik yaparken yaşadım. “Ücret-fiyat”, “devalüasyon-enflasyon”, “faiz-enflasyon” sarmallı süreçler gördüm. “Ben” demek zorunda kaldığım için özür dilerim. Bu girişi uzun gözlemlerim sonunda ulaştığım kanaatimi açıklayacağım için yaptım. Enflasyonların kaynağı, Türkiye halkı ile hükümetleri arasında oluşmuş “Toplumsal Sözleşme”dedir. Bu sözleşme değişmeden (ki değişeceğine dair hiçbir emare yok) enflasyonumuz inişli çıkışlı ama hep yüksek olmaya devam edecektir.

TOPLUMSAL SÖZLEŞME’DE NE YAZIYOR

Türkiye halkı ile Türkiye’yi yönetenler arasında, halen yürürlükte bulunan Toplumsal Sözleşme’de şu hüküm yer almaktadır. “Türkiye’de her vatandaşın kişisel geliri, kişi başına düşen milli gelir artışından daha hızlı artacaktır”. Hüküm, net ve açıktır: Vatandaşlarının kişisel geliri, her zaman Türkiye’de elde edilen kişi başına yıllık milli gelirden daha fazla olmalıdır. Yine sözleşmeye göre, hükümete talip olanlar, halkın bu talebini karşılama sözü vermeye mecburdur. Gelin bir hesap yapalım. Türkiye’de milli gelir artış hızının 90 yıllık ortalaması (TÜİK’in yeni seri ayağına yatıp oran şişirmesi hariç) %4.8’dir. Yine kabaca nüfus artış hızımız (çok şükür düşüyor) şimdilerde %1.1’dir. Demek ki, kişi başına milli gelir artışı normal bir yılda %3.7’dir. Türkiye’de, iktisadi ölçümlerde kullanılan para birimi ABD Doları’dır. Biz de hesaba dolarla devam edelim. Kişi başına milli gelirimiz yaklaşık 10.000 dolardır. Bu durumda milli gelir artışından kişi başına düşen pay yılda 370, ayda 31 dolar (140 TL) olur. Sıfır enflasyonda bu rakam, üst gelirler için ayda 350 TL, düşük gelirliler için 70 TL ilave gelir demektir. Siz bu kadar zamma razı mısınız?

ALDATICI ÇARE: EL PARASIYLA ATA BİNMEK

İktidara gelenler, ister solcu ister sağcı olsun, halkın refahını artırmak ister. Ancak “yerli ve milli gelir” buna yetmemektedir. O zaman “yabancı gelir” elde etmek şarttır. Yabancılardan tercihan “haraç” alacaksın. Haraç alamazsan “borç” alacaksın. Osmanlı’dan beri uygulanan politika budur. Yani gelir açığını dış borçla kapamaktır. Türk ekonomisinin makro dengesi, resmen “dış borç alınacak” varsayımı üzerine kurulur. Bu model eğer yeterli “sıcak para girişi” yoksa, döviz arzının, döviz talebinin altında olması sonucunu doğurur. O zaman da döviz fiyatları artar. Artan döviz fiyatı enflasyonu yükseltir. Bu kadar basit bir ilişkidir bu. Faizle enflasyonun doğrudan ilgisi yoktur. Ancak unutmayalım: Bedava borç para yoktur. Mesela bugün kabaca 500 milyarlık dış yükümlülüğümüz, yılda 40 milyar dolar gelir (yüksek ithal fiyatı, kâr ve faiz) çıkışına mal olmaktadır. Kadere bak! Yabancı gelir peşinde koşarken, yerli ve milli gelirden olduk.

Son söz: Dış borçla yaşayanın, başı enflasyondan kurtulmaz.

sozcu-banner-1