Parası döviz olan ülkelerde enflasyonla mücadele için Merkez Bankası sıkı para politikası izler. Sıkı para politikası iki unsurdan oluşur: Birincisi, merkez bankalarının bankalara ödünç vereceği paranın faizini yükseltmesi, ikincisi, ellerindeki tahvilleri iç piyasaya satma ve diğer araçlarla piyasadaki para miktarını azaltmasıdır.

Bu iki önlemin amacı yatırım harcamalarını kısmaktır. Bir yatırım yapılmadan önce hazırlanan ve adına “fizibilite” ya da “yapılabilirlik” denen hesabın özü, yatırılacak “paranın getirisinin” yatırımın “finansman maliyetinden” yüksek olup olmadığını saptamaktır. Finansman maliyeti yani faizler ne kadar yüksek olursa, yapılabilir (kârlı diye okuyun) proje sayısı o kadar az olur.

Yatırım harcamaları kısılınca, tüketim harcamaları da düşer. Bu suretle toplam talep düşer, arz fazlası oluşur ve iş adamları ürünlerine zam yapamaz, çalışanlar ücret zammı isteyemez hale gelir. Buna ekonomiyi soğutma denir.  Enflasyon denen “ücret-fiyat sarmalı” kırılır.

SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİ DOĞRU ANLATILMALIDIR

Parası döviz olmayan ülkelerde de enflasyonla savaş için faiz artırılabilir. Çünkü ortada devalüasyon yüzünden oluşan bir enflasyon ve enflasyonun gerisinde kalan gelir artışları yüzünden daralan bir iç piyasa vardır.

Yerel paranın (TL diye okuyun) faizi yükseltilerek, enflasyonun sebebi olan devalüasyon durdurulabilir. Buna “ekonomiyi soğutarak” enflasyonu düşürme demek yanlıştır. Çünkü bu yöntemle ekonomi soğutmaz, tersine ısınır. Türkiye’de  her zamanki gibi yine bu yola başvuruldu.

Nitekim döviz ucuzladı. Ardından sıcak döviz akımı da başlarsa, 2002’de olduğu gibi, en geç altı ay içinde, gelen dövizin yarattığı “parasal genişleme” sayesinde hem ekonomi canlanır hem de fiyat istikrarı oluşmaya başlar. Üstelik “döviz/para” bollaşınca faizler de düşecektir.

ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ

Yazıyı buraya kadar okuyanlar “Tamam işte. Yaşasın yüksek faiz! Biz de zaten düşük enflasyon, düşük faiz ve yüksek büyüme istiyoruz. Bunun ilacı şu sırada hem TL, hem de dolar faizlerini yükseltmekse, neden sen, buna sıcak bakmıyorsun?” diyebilir.

Bakmıyorum, çünkü bu politika yapışkan ve büyüyen bir cari açık ve dış borç demektir. Yani finansal istikrarsızlıktır. Kesinlikle sürdürülemez. Zaten tüm krizleri, bu politikayı izleyerek yarattık. Aynı şeyi yaparsak,  bir süre sonra yeni bir krizle karşı karşıya kalırız.

“Yüksek faiz-düşük kur” ile işleri yoluna koymaya çalışmak, alkol bağımlısına alkol ikram etmektir. Pek tabii alkolik bundan hoşlanır. Ama alkol bağımlısı olmaktan kurtulamaz. Sorun şu: Galiba “milli irade” dış borç bağımlılığından kurtulmanın bedelini ödemek istemiyor. Amaaaan!

Son söz: Ekonominin ölümü, dış borçtan olsun.