Tedbirler yetersiz kalınca yeni bir adım daha atıldı. Hükümet, döviz talebini azaltamayınca Maliye sopasına sarılıyor. Türk parasının kıymetini koruma görevi Hazine’ye ait iken, Maliye harekete geçti. Maliye yetkilileri, döviz satın alan vatandaşın kapısını çalabilecek.

ekonomi-n

Dün yayımlanan Resmi Gazete’de, çoğu kişinin gözden kaçırdığı 52 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Bu kararname, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar’a ek madde ekliyor. Buna göre; vergi dairesi başkanlıkları ve vergi dairesi müdürlüklerine, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkındaki mevzuat ile ilgili olarak, bakanlıkça belirlenen görevleri yerine getirme yükümlülüğü getiriliyor.

Şimdi, bu düzenlemeyi görünce;  “bayram değil, seyran değil bu nereden çıktı?” diye düşündüğümüzde, aslında olayı hemen çözüyoruz. Türk Parası Kıymetini Koruma ile ilgili olarak; ülkemizde Hazine Teşkilatı ve Hazine Kontrolörleri gerekli denetimleri yapıyor iken, neden Maliye’ye ihtiyaç duyuluyor? Bu sorunun yanıtı oldukça basittir: Hükümet, döviz talebini aldığı bütün önlemlere rağmen azaltamayınca, Maliye sopasına sarılıyor. Yani, bankadan ya da döviz büfesinden örneğin 10.000 dolar satın alan bir Türk vatandaşının kapısı, bu işlemden 2 gün sonra Maliye tarafından çalınacak ve bu dövizi nasıl satın aldın? Bu dövizi satın alacak parayı nerden buldun? Verdiğin beyannamelerden bu kadar para kazanmamış gözüküyorsun, şeklinde onlarca soruyla muhatap olacaktır. Şu anki cari mevzuatımızda, kimseye “nereden buldun?’’ sorusu yöneltilememesi gerekirken; bu soruların kolaylıkla sorulacağını ve buradan yayılacak korku dalgası ile dövize talebin frenlenmeye çalışılacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok, Türkiye’de yaşamak yeterli.

Ülkemizde döviz talebinin nedenlerini tam olarak kavrayamayanların, bu tür polisiye önlemlere başvurmalarında aslında hiçbir yadırganacak durum yoktur. Ülkemiz, hızla kapalı ekonomiye doğru gitmektedir.

VERGİ  İLE TALEP ENGELLENEMEZ

Resmi Gazete’de yayımlanan 52 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile döviz tevdiat hesaplarında faiz ve kâr paylarında tevkifat oranı değiştirildi. Düzenleme yayımı tarihinden itibaren 3 ay süre ile sınırlı olarak vadesiz ve özel cari hesaplara ve söz konusu tarihten itibaren üç ay içinde açılan veya vadesi yenilenen vadeli hesaplara ödenecek faizler ve kâr paylarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girdi. Üç ay sonra düzenleme olmaz ise eski oranlara geri dönülecek.

Yukarıdaki düzenleme ile amaçlanan Türk Lirası’nı güçlendirmek ise, sorun yok. Ancak, şu anki problemimiz Türk Lirası’nı güçlendirmek değil, ülkeye döviz girişi sağlamaktır.

Ülkemizde bugün itibarıyla döviz talebi olmasının en önemli nedeni; özel sektörün döviz borçlarının bulunmasıdır. Döviz borcu olanın, döviz borcunu ödemek için piyasadan döviz almasından daha doğal bir şey yoktur. İkinci en büyük döviz talebini yaratanlar; döviz borçları olmamasına rağmen, ellerindeki tüm varlıkları dövize çevirip, hem kurdan, hem de bir müddet sonra varlıkların değer yitirmesi nedeniyle oluşacak fırsatlardan yararlanmak isteyen, iş adamı grubudur. Asıl mercek altına alınması gereken de bu gruptur.

Döviz yastık altına gider


Ülkemizde insanlar dövizlerini bankaya faiz geliri elde etmek için yatırmamaktadır: Dövizi evde saklamanın riskini ortadan kaldırmak gibi büyük bir amacı gerçekleştirmek ile beraber, üstüne bir de faiz almak onlar için yeterli olmaktadır. Çünkü onların asıl beklentisi, ülkemizde kurların astronomik artışı ile elde edecekleri kur farkı gelirleridir. Mevduat hesapları ile ilgili düzenleme yapanlara; gerek TL, gerekse döviz cinsinden mevduatlardan elde ettikleri faiz geliri, matrah olarak dikkate alınarak kesinti yapıldığı, yani kur farkına vergi uygulanmadığı gerçeğini, hatırlatmak isterim. Bu uygulama dövizi yastık altına ya da kiralık banka kasasına yöneltir ve devletin stopaj gelirlerinde de azalmaya yol açar.

plusbanner2x