“İki annem! İkisi de Doğulu. Öz annem Artvin, kayınvalidem ise Erzurumlu. İkisi de okula gönderilmemiş ve ikisi de dindar! Atatürk’le olan ilgileri ise birbirinden farklı. Öz annem, babamın da etkisi ile Atatürk’ten nefret eder, sevmez. Tek gerekçesi; Atatürk’ün dine yaptığı kötülüklerdir(!)
Anneme göre Atatürk Kuran’ı yasaklamış! Evinde Kuran olanların birçoğu, onları duvarlarda oyuk açıp gizlemişler, üzerlerine de sıva çekmişler! Kuran okunmasın diye okulların, camilerin önünde jandarma beklermiş! Menderes iktidarıyla birlikte Kuran’lar duvarlardan çıkarılmış!

★★★

Kayınvalidem ise Atatürk’ü sever. Aynı dönemin insanı olarak kayınvalidem annemin anlattıklarını doğrulayan bir şeye tanık olmadığını söyler. Ancak ilginçtir! O da Kuran konusunda baskılardan dolayı kendisinin de gizli gizli Kuran kursuna gittiğinden bahseder.

★★★

Her iki annem de asla yalan söylemezler! İftira atmaktan çok korkarlar ve söyledikleri kesin doğrudur. Yani öz anneme göre Atatürk Kuran’ı yasaklamış, okuyanlara eziyet edilmesini emretmiş. Kısaca Atatürk’ün emriyle din konusunda zulümler, baskılar yapılmış. Muhtemelen Atatürk’ün bu yapılanlardan haberi bile yoktu. Bu uygulamaların sebebi, tekke ve zaviyeleri kapatması, Kuran’ın Türkçe okunmasıdır. Bu değişiklikler dini bilmeyen ya da sömüren Kuran dışı oluşumları rahatsız etmiş ve karşı eyleme geçmişlerdir. Özellikle doğuda, topluma, millete dini konularda olmadık çirkin yasaklar, eziyetler yapmışlar bunun da Atatürk’ün emri olduğunu söylemişler! Tabii toplumu ikna etmek için de akıl almaz yalanlar uydurmuşlar. Annemin söylediğine göre; Atatürk ilk Meclis’i kurduğunda içeriye sarığıyla ve cübbesiyle girmiş. Başta dindarmış ama sonradan yoldan çıkmış, kâfir olmuş, dine, tarikatlara, mezheplere düşman olmuş.

★★★

Maalesef Atatürkçüler bu gelişmeleri ya fark edemediler ya da ciddiye almadılar. Bu yüzden Atatürk düşmanlığı bu noktalara geldi. Bu gün her platformda Atatürk’ün dine düşman olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Bu işe yaramaz. Yapılması gereken, Atatürk’ün uygulamalarının dine karşı değil, tam tersi Kuran’a uygun olduğu ve Kuran emirleri olduğunun ve böylece dinimize büyük hizmet ettiğinin anlatılması gerekir. Ben anneme öyle yaptım. Mezhep, tarikat gibi gruplaşmaların dinde yeri olmadığıyla ilgili ayetler vardır. Bu tür grupların peygamberle hiçbir bağı olmadığını söyler. (ENAM 159) Arapça okumayla ilgili olarak ise birçok ayette, insanlara kesinlikle ana dili gibi anladığı dilde okunmasını emreder. Kuran’ın iniş amacı, anlaşıldığı dilde okunmasıdır. (ZUHRUF-3) Ayrıca Kuran’da hangi dil olursa olsun Kuran’ın anlamadığınız dilden okunmasının sevap olduğuna ilişkin hiçbir ifade yoktur.

★★★

Daha sonra anneme yalan ya da iftiranın peşine gitmekle ilgili ayeti verdim.
İSRA-36 Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. Bu ayette göz ve kulak sizi bilgiye ulaştıran bilgi ile buluşturan organlardır. Kalp de onaylar. Ayet açıkça diyor ki! Herhangi bir konuda bana öyle söylediler, ben böyle duydum diyerek hareket etmişseniz bundan sorumlu tutulacaksınız. Bahaneniz olamayacak diye uyarıyor. Onun için anneme, dikkat et! Eğer Atatürk’le ilgili duydukların iftira ise onun peşinden gidip yaydığın için yandın dedim. Çünkü iftira çok büyük bir günahtır, hesabı da ağırdır. Dolayısıyla “Bilmiyordum, kandırıldım deme şansın yok, ona göre düşün anne” dedim. Sonra anneme “Bu ülkede okuldan çok cami varsa bunu Atatürk’e borçlusun” dedim. “Sadece bunun için bile Atatürk’e teşekkür ve dua etmen gerekir. Ona düşmanlık etmek nankörlüktür, “Dikkatsizlik nedeniyle defterine nankörlük gibi Allah’ın hiç sevmediği bir eylemi yazdırma” dedim ve ilgili ayeti verdim. HACC 38-Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez. Allah, Atatürk’ü savunduğu için onu en büyük zaferlere ulaştırmıştır. Dolayısıyla ona iftira atarak nankörlük edenler çok utanacaklar ve hesap vereceklerdir...”

★★★

Sevgili okurlarım,
Yukarıdaki satırlar, Atatürk’e düşman bir çevrede büyümesine karşın, okuyarak, araştırarak hem Kuran’ı doğru anlayan, hem de gerçek bir Atatürkçü olmayı başaran ünlü deniz ressamı Mustafa Günen’e ait.
Ressam Günen’e göre; din adına hareket ettiklerini düşünerek Atatürk’e iftira atıp yayanlar, çok büyük günaha giriyorlar.
Bunları da kişisel görüş olarak değil, ayetlere dayandırarak dile getiriyor.
Ve “Atatürk Allah’ın sevdiği bir kulu olmasaydı, zaferden zafere koşamazdı. Ona din konusunda iftira atarak nankörlük edenler, bunun hesabını mutlaka verecekler” diyor.