ABD’nin terbiyesizce, küstahça koyduğu yaptırım kararlarından sonra Türkiye yekvücut oldu...
Meclis’te HDP dışındaki dört parti bir araya gelerek Amerika’ya sert tepki gösterdi... Toplum bu küstahlığa gereken cevabın verilmesi için destek verdi... Ana muhalefet partisi lideri, “kısasa kısas” ilkesinin çalıştırılarak iki ABD’li bakanın aynı şekilde yaptırımlara tabi tutulmasını istedi...
Görüntü gayet olumluydu; uzun zamandır ne siyasetçiler ne de toplum bu denli aynı telden çalmamıştı!.. Bir, iki kendini bilmez gazete ve tetikçi dışında gazeteler ve televizyonlar da bu olumlu havayı sayfa ve ekranlarına yansıttılar... Buraya kadar gayet güzel...
Ancak dün Birgün gazetesinin manşetinden öğrendik ki, En zirveden başlayarak Saray ve hükümet Washington’a yönelik sert sözler söylerken, deyim yerindeyse mangalda kül bırakmazken, ABD Avrupa Kuvvetleri ve NATO Müttefik Kuvvetler Harekat Komutanı Orgeneral Curtis Michael Scaparotti İncirlik’e teftişe geldi, iyi mi!..
Bitmedi; “ABD’ye hangi yaptırımın uygulanacağı” tartışmaları yapılırken Rahip Brunson için “yargı pazarlığının” sürdüğünü de öğrendik!.. Dün sabah ise Singapur’daki 51. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katılan Mevlüt Çavuşoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile 45 dakikalık bir görüşme yaptı. ABD Dışişleri görüşmenin ardından iki ülkenin sorunların çözümü için ortak çalışacağı açıklamasını yaptı. Reuters haber ajansı da iki bakanın sorunların çözümü konusunda mutabık kaldığını duyurdu... Pompeo ise alay edercesine şu açıklamayı yaptı:
-Yaptırımlar ciddi olduğumuzun göstergesi!..
Bizim bakandan bu yazının kaleme alındığı sıralarda henüz bir “tık” bile yoktu!.. Birgün yaşananları “Rezalet” başlığı ile duyurdu; az bile diye düşündüm... Birileri halkın aklıyla, duygularıyla fena halde dalga geçiyor duygusuna da kapıldım!.. “Eyy Amerika” içeriye çekilen algı metodu mu acaba?..
-Perde arkasında neler dönüyor?!.

Bindik bir alamete...


Saray’ın çok öteden beri içeride ya da dışarıda “gerilim” yaratmayı ve sürdürmeyi hep başlıca seçenek olarak gördüğünü yaşadıklarımızdan, deneyimlerimizden biliyoruz... Bu seçimden başarıyla çıktığı da oluyor, özellikle de içeride!..
-Ancak dışarıda işler pek öyle yürümüyor!..
Çünkü herkes, herkesin ekonomisin, dış politikasını inceden inceye izliyor... Hele ekonomi ile ilgili atıp tutmalara hiç mi hiç aldırmıyor!.. Dolar geldi 5.12 TL’ye dayandı; halkın alım gücü yerlerde sürünüyor, faizler Merkez Bankası’nın emirlerini dinlemiyor, yüzde 20 sınırını zorluyor!..
Türkiye, büyük ölçüde döviz borçlusu bir ülke olduğu, ve son kur yükselmesi yüz milyarlarca liraya mal olduğu için birçok şirketin iflasa sürüklenmesi an meselesi!.. Yüzlerce, binlerce şirketin iflas bayrağını çekmesi ne demek biliyor musunuz?
-İşsizliğin zirveye vurması demek!..
Kısacası Türkiye, yönetimiyle, ekonomisiyle, dış politikasıyla tarihinin en hazin günlerini yaşıyor diyebiliriz!.. Haa, bunlar daha iyi günlerimiz mi?.. Yaşayarak görmekten başka çaremiz yok, artık fren vazifesi görecek bir tek kurum bile kalmadı... Halkımızın yüzde 52’si Kendi elleriyle hepsini bir tek kişiye emanet etti...
-Yeni Türkiye’de, “Tek adam rejiminde” böyle!..

Sefilliğin bu kadarına pes!..


Olacak şey değil!..
Adeta bir kabus... Türkiye freni patlamış kamyon misali yokuş aşağı gidiyor; CHP’de ise hâlâ kurultay kavgası sürüyor!.. Şimdi de genel merkez ile muhalifler teslim edilen “delege imzaları” üzerinde anlaşamıyor, iyi mi!..
Muhalifler “630 imza teslim ettik” diye açıklama yapıyor, genel merkez “imzalar çok daha az kurultay olmaz” diye karşılık veriyor!.. Neymiş imzalar çok aşağıda kalmış, 600’ün bile altındaymış!..
Her iki taraf da, her yaptıkları açıklamada biraz daha irtifa kaybediyor, biraz daha bataklığa batıyor... İmza sayısı ne olursa olsun, kurultay ister yapılsın, ister yapılmasın, bu iş bitmiştir!.. Bundan daha fazla rezil olmaları mümkün mü, bilemiyorum... AKP Grup Başkanvekili Ömer Turan’ın sosyal medya hesabından attığı o alay eden, aşağılayan mesaja baksınlar:
-Bu işin sonu kayyum!..
 Bir izleyeni Turan’a “Kayyum kim olur?” diye soruyor o da yanıt veriyor:
-Ben:)
Sizinle alay ediyorlar artık; yazık bu tabana, size oy veren, şimdi de gözyaşlarını yüreğine akıtan milyonlara yazık... “Nasıl olsa unutulur, neler unutulmadı ki” diye düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz; kepazeliğin hiç unutulmayacak olanının içinde çırpınıyorsunuz...
-Hiç mi utanmıyorsunuz?!.

plusbanner2x