Paris belediye başkanı Anne Hidalgo, Paris’in ilk kadın belediye başkanı... Aslen Fransız değil, İspanyol, 14 yaşındayken Fransız vatandaşı oldu. Otomobil karşıtı politika izliyor, bisiklet altyapısını 400 kilometreden 800 kilometreye çıkardı, şehirdeki motorlu araç trafiğini yüzde 30 azalttı, dolayısıyla hava kirliliğini azalttı. Seine nehri kıyısındaki caddeleri trafiğe kapatıp yaya yolu yapıyor. Şehrin sınırına New York’taki Central Park’ın beş katı büyüklüğünde, bir milyon ağaçtan oluşan orman kuruyor. Şehrin borcunu azalttı. “Katılımcı bütçe” uygulaması başlattı, projelerini tanıtıyor, halka soruyor, Paris’te oturanlar internetten oy kullanıyor, proje beğenilmişse yapılıyor, beğenilmemişse yapılmıyor. Ücretsiz girilen müze sayısını arttırdı, ücret alınanları ucuzlattı.



New York belediye başkanı Bill de Blasio, babası Alman kökenli, annesi İtalyan kökenli... İkinci Dünya Savaşı’nda bacağını kaybeden savaş kahramanı babası alkolik olduğu için, annesinin soyadını aldı. Eşi Chirlane afro Amerikalı, lezbiyen olduğunu ilan etmiş bir aktivistti, iki eşcinsel rahip huzurunda evlendiler, iki çocukları var, çocukları devlet okulunda okuyor. Marksist görüşlere sahip... Henüz 26 yaşındayken ABD’nin kirli savaş yürüttüğü Nikaragua’ya gitti, CIA’e karşı savaşan Sandinista gerillalarının safında yeraldı, tıbbi yardım dağıtımı yaptı. 2012’de Wall Street’i işgal eylemine katıldı, kelepçelendi. “Zengin mahalle, fakir mahalle ayrımına, iki şehrin hikayesine son vereceğiz” diyor. “Vatandaşlar arasındaki eşitsizlik, 11 Eylül saldırısından beterdir” diyor. “Bu şehir yüzde bir’in özel mülkü değildir, tüm New York halkının yaşayacağı, çalışacağı, ailesinin geçimini sağlayacağı yerdir” diyor. Yıllık geliri 500 bin doların üzerinde olan New Yorkluların vergilerini arttırıyor, bu ekstra gelirle yoksul ailelerin çocuklarına kreş, park yapıyor. İşine gidip gelirken metro kullanıyor. Dünyanın en zengin şehrinin belediye başkanı ama, Brooklyn’de mütevazı bir evde oturuyor. Yalakalık yapayım kendimi New York Yankees taraftarıymış gibi göstereyim demiyor, New York’un ezeli rakibi Boston Redsox taraftarı olduğunu söylüyor.



Londra belediye başkanı Sadiq Khan, Pakistan kökenli, Londra’nın ilk Müslüman belediye başkanı... “Temiz hava” sözü verdi. Seçim kampanyasını yıkılmaktan kurtardığı bir pub’ta başlattı, eşcinsel evlilikleri savunuyor. Şehir içindeki “bisiklet otoyolları”na rekor bütçe ayırdı. 35 yaş altındaki Londralıların dörtte üçü ev satın alabilmeyi imkansız görüyor, buna mukabil, herhangi bir ülkede bir diktatörün adamıysanız Londra’da malikane satın alabiliyorsunuz, “işte bunu değiştireceğiz” diyor. 40 yaş altındaki Londralıların ev sahibi olabilmeleri için makul fiyatlı konut projeleri başlattı. Londra polis teşkilatı, Londra belediye başkanına bağlı... Hal böyleyken, Londra belediye başkanını protesto etmek isteyenler, kendisinin dev boyutlu bikinili balonunu yaptırdı, Londra üzerinde uçurmak istedi, bunu yapabilmeleri için Londra belediye başkanından izin almaları gerekiyordu, polise emir verip “hepsini Toma’yla dağıtın, tazyikli su sıkın, suratlarına biber gazı sıkın” demedi, “protesto haktır” dedi, izin verdi, kendisinin bikinili balonunu Londra üzerinde uçurdular. Londra’da Arsenal, Chelsea, Fulham, Tottenham, West Ham gibi kulüpler varken, Londra Belediyespor kurayım demedi, ki zaten Londra takımlarını bile tutmuyor, kendisi Liverpool taraftarı.



Barcelona belediye başkanı Ada Colau, Barcelona’nın ilk kadın belediye başkanı... Biseksüel olduğunu açıkladı. Solcu, aktivist... Ekonomik kriz sırasında “ipotek mağdurları derneği” kurmuş, hükümet karşıtı eylemler düzenlemiş, gözaltına alınmıştı. Başkanlık koltuğunda ilk icraatı “yolsuzlukla mücadele birimi” oluşturmak oldu, “şeffaflık her şeydir” diyor, “halktan gizlenen tek euroluk harcama bile olmamalı” diyor. Makamına belediye otobüsüyle gidip geliyor. Kirada oturuyor. “Sıradan insanım, sıradan insan kalacağım” diyor.



Sakın bize böyle belediye başkan adayları göstermeyin.
“Yerli” ve “milli” ve “mütedeyyin” ve “edepli” adaylar gösterin.



Rüşveti bavulla alan, ama Cuma namazına gitmeyi asla ihmal etmeyen adaylar gösterin mesela.



Ağzına içki sürmeyen, habire umreye giden, ama yalanda sınır tanımayan, yolsuzluklarını suratına vurduğumuzda pişkin pişkin sırıtan, arsız yüzsüz adaylar gösterin.



Doğayı katleden, şehirlerimizi talan eden, düpedüz soyguncu, eğitimsiz, görgüsüz, zevksiz, kaldırımları bile düzgün yapmaktan aciz, ama mutlaka cami yaptıran adaylar gösterin.



Hayatında herhangi bir müzenin kapısının önünden bile geçmeyen, ömrü boyunca bir defa olsun senfonik konser dinlemeyen, burnuna mikrofon uzatıp sorsan, ilaç için bir tek ressamın ismini bile söyleyemeyen, ama tarikatçıları cemaatçileri belediye kadrosuna dolduran, çadırda iftar veren adaylar gösterin.



Ahlak bekçiliği yapan, insanların cinsel tercihine müdahale etmeyi, insanların yaşam biçimine müdahale etmeyi kendinde doğal hak gören... Ar, namus, edep, örf adet, haya kavramlarını dilinden düşürmeyen... Ama imam nikahı ayağıyla yanında çalışan kadınlara kızlara musallat olan din tüccarlarını aday gösterin.



Aman ha.
Maazallah, Barcelona veya Londra gibi olmayalım sonra.