Demokratik rejimlerde iktidar meşruiyetini her ne kadar halktan alsa da, hükmünün devamı ancak reel sonuçlarla mümkündür. Aksi halde iktidar olsa dahi muktedir olamaz. Eski dünyanın kadim devletleri için başarının en önemli ölçütü fetihler ve savaş zaferleriydi. Birçok ülkenin hazinesinin zenginliği ve halkının refahı başarılı savaşlara bağlıydı. Ordunun gücü fethedilen toprakların zenginlikleriyle artırılabilirdi. O günün reel sonucu olan fetihler durursa, halk/asker bunun müsebbibini doğal olarak kral/padişah olarak görür iktidar hükmünü kaybederdi. Hükmünü yitiren yönetim o günün hukuku olan insan yapımı dini öğretilerden aldığı iktidarını muhafaza etmek için hukuku kendine uyarlardı. (Burada insan yapımı dini öğretilerden kasıt ilahi dinlerin iktidarın çıkarları doğrultusunda özünden koparılarak yorumlanmasıdır.)

GANİMETTEN ÜRETİME

Ancak I. Sanayi Devrimi’nin ardından hızla değişen üretim yöntemleri “üretim”in fetihlerden daha önemli hale gelmesini sağladı. Üretim zenginlik, zenginlik güç anlamına geldi. Günümüzde bir devletin başarısını onlarca reel göstergeyle ölçmek mümkün. Bu göstergelerde başarısını kanıtlamış ve kaynağını halktan alan bir iktidarın, kendini ispatlamaya veya rakiplerine iftira atmaya hiçbir şekilde ihtiyacı olmaz. Zaten bu göstergeler, gerçekleşeni mümkün olduğunca yansıtan rakamlardan ibarettir; halk yaşam kalitesindeki artışı veya azalışı gözlemler. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken husus üretim teknolojisi hızla ilerlerken bireylerin 10 sene önceki durumlarıyla şimdiki durumlarını mukayese etmelerinin önemli bir hata olacağıdır. Bu hataya düşmemek için ülkenin diğer ülkelerle mukayesesi, son 10 yılda, son 20 yılda diğerleri ne kadar ilerledi biz ne kadar ilerledik sorularının sorulması önemlidir. Aksi halde hukuka uygun hareket etmesi gereken iktidar, açıkça hukuku kendine uyarlarken, bir takım çıkar gruplarının halkın ufkunu daraltması kolaylaşır. Hayal dünyasında yaşayan, “20 sene önce akıllı telefonum yoktu, şimdi var”, “dünyanın en ileri ülkesi olduk” diyen kandırılmış insanlar destek verdikleri zümrelerin yanlışına teşvik oluşturur.

BAZI EKONOMİK GÖSTERGELER

Ülkelerin gücünü mukayese eden en önemli göstergelerin başında GSYH gelir.
Türkiye 2000 yılında 273 milyar dolarlık hâsılasıyla dünyanın en büyük 17. ekonomisiydi.
2018 yılında 784 milyar dolarlık hasılasıyla 18. sırada ve 2019 öngörüsüne göre hasılası 706 milyar dolara düşecek ve 20. sıraya gerileyecek.
18 senede hasılamızı 2.5 katına çıkartmışız ancak rakiplerimiz bizden çok daha fazla çalışmış. Örneğin Çin 11 katına, Rusya ve Hindistan 6 katına, S. Arabistan 4 katına çıkartmışlar ekonomilerini. Nitekim 18 sene sonunda başladığımız yerin gerisindeyiz.
Enflasyon göreli fiyatları bozması açısından ekonomiler için sorun teşkil ediyor. Günümüzde dünya ekonomileri incelendiğinde 1990’lardaki gibi ciddi enflasyon problemi yaşanmadığı görülüyor. Türkiye’de de 1990’lı yıllarda görülen enflasyon rakamlarına rastlamak mümkün değil, ancak 2000 yılında dünyadaki en yüksek enflasyona sahip 10. ülke konumundaki Türkiye bugün dünyanın en yüksek enflasyona sahip 6. ülkesi konumunda.
İşsizlik son verilere göre %14,7 ile rekor seviyede, bu oran 2000 yılında %6,5 idi.
Türkiye, 2018 yılında; İnsani Kalkınma Endeksi’nde (HDI) 64., Ekonomik Özgürlük Endeksi’nde (Heritage Vakfı) 68., Yolsuzluk Algı Endeksi’nde (CPI) 78. sırada.
Bu ve benzeri göstergeler çoğaltılabilir. Türkiye hiçbir zaman fakir, az gelişmiş bir ülke değildi. Şimdi de değil. Daha iyi olabilir, olmalı. Ancak başarısızlığın telafisi daha çok çalışmaktır, hukuksuzluk değil.