Binali Bey’in devlet adamlığı deneyiminden gelen, derin bilgi ağı ile donanmış bakışları ve ufku aydınlatan yüce deryalığı oturuma hakimdi...
Bilhassa sorular karşısında, tevazu ile cesareti birleştirip, meseleleri harmanlayarak dalgalandıran tespitleri, başarıdan başarıya koşmasının unutulmaz işaretlerini veren, ahenkli ve melodik ses tonu ile bütünleşen kimliği ile koltuğunda bir abide gibiydi...
Türk Bayrağı’na izafeten kırmızı kravatı, kendinden derin desenli kostümü ve yaz esintisinin dalgalandığı ipek beyaz gömleği, ayrı bir hava yaratırken, masanın altındaki siyah İtalyan ayakkabısı görülmeye değerdi...



İstanbul haritası yerine İzmir haritasını getirmesi “Vatan bir bütündür, fark etmez...” görüşünü ifade ederken, hızlı treni kendisinin yaptığını gururla haykırması tarih önünde bir tespitti...
(Hızlı tren İstanbul hattında virajı dönemedi 41 ölü, Çorlu’da yavaş trendi ama raylar yoktu 25 ölü, Konya yolunda ne hızlı, ne yavaş giden tren öbürüne çarptı 9 ölü...)



17 yılda Binali Yıldırım’ı tanımadınız da, o gece mi baktınız nasıl?..



Yeşil alanları müteahhitlerle paylaşılmış, silueti bile çalınmış, Arap istilasına uğramış, uzay fotoğraflarında apaçık çevre ormanları tükenmiş, insanların yarım günlerini trafikte geçirdikleri, yağmalanmış ve insanların kaçmaya başladıkları İstanbul’un, 25 yıllık aynı kafa tarafından yönetilmesi için özel seçilmiş isimdir...
O gece mi tanıdınız Binali Bey’i...



Binali Bey, meydanları gezip “Benim gibi başbakanlık sistemine oy verirseniz Türkiye batar” diyerek, tek adam rejimine geçişin son başbakanıdır...
Ve kanunların parlamentoda değil, KHK’larla sarayda yapılması ile parlamenter rejimden vazgeçilmesinde, TBMM’nin ilk Başkanı...



Yolsuzluklar, yağma, talan, ortaya dökülmediği için sevinen yandaş medyayı anlıyorum da...
Son olarak yok sayılan bir seçim ile “olmayan demokrasinin sembolü” karşılarında otururken “Demokrasi adına sevindirici” diyen bizim medyayı hakikaten anlayamıyorum...