ÖNERİ

O uçağı yangın uçağı yapın


Türkiye ormanları yanıyor.
Türkiye ise “Neden yangın söndürme uçakları kullanılmıyor?” diye tartışıyor.
Yangın söndürmenin de ticarete dökülmesi ve ihaleye çıkılması da ağır eleştiriler alıyor.

260 KİLOMETRE HIZLA 300 METREDEN SU BIRAKIYOR: Boeing 747, çok alçaktan uçabilecek şekilde tasarlanmadığı için yangına müdahaleyi 60 metre yerine 300 metreden yapabiliyor. Uçaklar suyu bir atış sistemi sayesinde boca etmek yerine hedefe doğru fışkırtıyor. Hedefine 950 kilometre hızla giden 747’ler söndürme sıvısını ise 260 kilometre hıza düşerek bırakıyor. Bu dev yangın söndürme uçakları 5 personelle yönetilebiliyor.


AKP’nin paracı mantığını bilenler “yoksa bu ihalede de yangın garantisi mi veriliyor” sorusunu sormadan edemiyorlar.
Orman yangınları müdahalesi en zor yangınlar kategorisindedir.
Hele kısa sürede kontrol altına alınamayan ve yoğun rüzgar ya da fırtınayla çok kısa sürede yayılan yangınları söndürmek hiç de kolay değildir.
Ormanlarına sahip çıkan ülkeler bu konuda çok hassas davranıyor.
Elbette yapılacak şey yangın çıkmasını önlemektir.
Doğa etkileriyle çıkan yangınları bir kenara bırakırsak insan eliyle bilerek/bilmeyerek çıkan yangınları en aza indirmek mümkün.
Bu da eğitimle başlıyor.
Bu konu Türkiye gibi ülkelerde magandalığın önlenmesinden geçiyor.
Akla gelen her yerde mangal yakma alışkanlığından kurtulmamız gerekiyor.
Bunlar ayrı konular.

ERDOĞAN’IN 747’SİNDE YOK YOK: Katar Şeyhinin uzun süre kullandıktan sonra yenisini aldığı için Erdoğan’a hediye ettiği Boeing 747 tipi uçak aslında 400 yolcu taşıması için yapılmış, ancak Erdoğan’ın rahatı için içi değiştirildi. 18’i mürettebat olmak üzere toplam 94 kişi taşıyabilen uçakta toplantı salonları, yatak odası, banyo ve tam teşekküllü bir sağlık odası bulunuyor. Bu uçakla Amerika’nın öteki ucuna yakıt ikmaline hiç gerek olmadan gidilebiliyor.


Gelişmiş ülkeler yangınla mücadele için en etkili söndürme sistemlerini geliştirmeye çalışıyorlar.
Bunlardan biri de yangın uçakları.
Yangın uçakları kara yoluyla ulaşılması zor olan bölgelerde çok etkili bir söndürme aracı.
Bazı ülkeler yangın söndürmede dev uçaklar kullanıyorlar.
Örneğin Amerika’da dünyanın en büyük uçaklarından biri olan Boeing 747’ler 2004 yılından bu yana yangın söndürmede kullanılıyor.
Yangın uçağı olarak kullanılacak 747’ler yeni uçaklardan seçilmiyor.
Yolcu taşıma miadını doldurmuş ama kargo amacıyla kullanılabilecek uçakların içine yerleştirilen dev su tankları ve bunları bırakma sistemleri ile büyük yangınlara müdahale etme şansı bulunuyor.
Kıyaslamanız için örnek vereyim.
Şu anda Türkiye’nin de kullandığı yangın söndürme uçaklarının su alma kapasitesi 1.5 tonla 5 ton arasında değişiyor. Helikopter ise ancak azami 2.5 ton su taşıyabiliyor.
Yangın uçaklarında su doldurma zamanı da çok önemli.
Uçaklar denize, göle ya da bir su kaynağına dalış yaparak 30 saniye içinde haznesini doldurabiliyor.
Helikopter tankları içinse bu süre 2 dakikaya çıkıyor.
Şimdi gelelim 747’lere.
Bu dev uçaklar bir kerede 45 ile 50 ton arası su alabiliyor.
Bir yangın uçağının en az 10 katı suyu çok daha geniş bir alana ve nokta atışı yaparak boşalttıktan sonra yere inmek zorunda kalıyor.
Ancak 747’ler iniş, su tankları doldurma ve tekrar kalkış operasyonunu 15 dakika içinde tamamlayabiliyor.
Bu kadar bilgiyi niye verdim?
Çünkü Türkiye’nin böyle bir yangın uçağını kullanma şansı var.
Üstelik böyle bir uçağa 400-500 milyon dolar ödemesine de gerek yok.
Çünkü Katar Şeyhi bu dev uçaklardan kullanılmış birini Tayyip Erdoğan’a hediye etmişti.
Erdoğan’ın biri A-330 gibi dev uçağı ile birlikte tam 13 tane daha uçağı var. Hiçbir bedel ödenmemiş olan Boeing 747 rahatlıkla yangın uçağına dönüştürülebilir.
Böylelikle büyük orman yangınlarında bu uçak kullanılır.
Erdoğan’ın nasıl olsa irili ufaklı binebileceği, hata ailesini ve yakınlarını da aynı anda bindirebileceği çok sayıda uçağı olduğuna göre hiç para ödenmemiş, havadan gelmiş bu uçağı memleket hizmetinde kullanmasının hiçbir sakıncası olamaz.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İdam edebiyatı yeniden başladı


Erdoğan 15 Temmuz’daki olaylardan sonra “idam” konusunu gündeme getirmişti. Özellikle cemaate ateşler saçarken kalabalıklardan yükselen “asalım, idam edelim” seslerine kulak veren Erdoğan “Bu Meclis’in işi, çıkarsınlar kanunu ben hemen imzalarım” cevabını veriyordu.
Erdoğan kalabalıklar önündeki bu konuşmasını en az 10 kere yaptı.
Ancak gariptir, Erdoğan her defasında topu Meclis’e attığı halde Meclis’ten en küçük bir tepki gelmedi.
Oysa Meclis Erdoğan’ın her sözünü emir olarak kabul eden yapısıyla biliniyor.
Erdoğan’ın idamı gündeme getirdiği tarihlerde de hep şunu sordum; “Erdoğan bu kadar büyük bir iştahla idamı istediğini söylemesine rağmen Meclis neden hiç harekete geçmiyor?”
İşin tuhafı, Erdoğan’ın söylediği her sözün üzerine atlayan  ve takipçisi olan yandaş tetikçi medyadan da bu konuda hiç ses çıkmadı bugüne kadar.
Örneğin Meclis Başkanı’na ya da AKP’lilere “İdam cezasını geri getirecek misiniz?” diye tek bir gazeteci bile mikrofon uzatmadı.
Tabii yüksek kibirle donanmış olan AKP’liler bizim sorularımıza cevap bile vermediler.
Aradan hayli zaman geçti, son seçimlerde ne Erdoğan’ın ne de onu dinleyen kalabalıkların aklına idam cezasının geri getirilmesini istemek hiç gelmedi.
Ne olduysa hafta sonunda oldu.
Erdoğan terörle ilgili konuşurken kalabalıktan “idam isteriz” sesleri yükseldi. Erdoğan da tıpkı daha önceki gibi “Vallahi benim yetkimde olsa hemen çıkarırım, ama bu iş Meclis’in işi, çıkarsınlar hemen imzalayayım” dedi.
Bu oyunun tekrar oynanmasına neden gerek görüldü acaba?
Erdoğan Meclis Başkanı yaptığı kişiyi çağırıp “Üç günde Anayasa değişikliğini getirin önüme” dese “hayır” cevabı mı alacak?
Almayacak ama AKP’nin Meclis’teki sayısal gücü, MHP payandasına rağmen Anayasa değişikliğine izin vermiyor.
Demek ki Erdoğan’ın asıl amacı idamı kaldırmak değil “Bu iş Meclis’in işi” diyerek topu CHP’ye atmak.
Sonra?
Sonrası şu; “Bu Cehape zihniyeti teröristlerle ortak olduğu için idamı getirmiyorlar.”

BAŞIMDAN GEÇENLER

Adana otoyolundan 5 gidiş 5 geliş 10 liraya geçtim


İstanbul-İzmir Otoyolu’nun fiyatları tartışılıyor hayli zamandır.
Daha da tartışılacaktır.
Çünkü böyle bir fiyat dünyanın hiç bir yerinde yok.
İstanbul-İzmir arası 450-500 kilometre.
Köprüler dahil bu yolun tamamını kullandığınızda 254 lira ödemeniz gerekiyor.
Bunu da dolara çevirirsek 40 dolardan fazla tutuyor.
Oysa aynı uzunluktaki İstanbul-Ankara otoyolunun ücreti sadece 25 lira yani yaklaşık 4 dolar.
Hafta sonu İskenderun Arsuz’daydım.
Adana’dan otoyolla İskenderun’a gidip döndüm.
Gidiş 5 geliş 5 liradan 10 lira ödedim.
Toplam 2 dolar bile değil yani.
Tabii bu yollar milletin yolları.
İstanbul-İzmir ne yazık ki milletin değil AKP’li müteahhitlerin galiba.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bazen söylenilen sözlerin altında kalınır


Yerel seçimlerde AKP’ye karşı çok ciddi bir başarı elde eden muhalefet durumunu kollayabiliyor mu?
Özellikle İstanbul’daki ezici zaferin sahibi İmamoğlu başarıya doğru hızla yol alacağı yönünde toplumda güven uyandırabiliyor mu?
Bu soruları son günlerde soran çok kişiye rastlıyorum.
Şunu hemen söyleyeyim, İmamoğlu’na yönelik sempati ve güvende henüz ciddi bir eksilme yok. Ancak üstü kapalı bir endişenin hakim olduğunu görmemek de mümkün değil.
Pek çok kişinin “Şimdi durun biraz, hele biraz nefes alsın” demesi bile aslında tehlikeli. Çünkü İmamoğlu ve ekibi olmayacak bazı küçük hatalar yaparak milletin zihninde soru işaretleri oluşturuyor.
Tabii gözlediğim kadarıyla bunda daha önce dile getirilmiş söylemlerin de etkisi var. Örneğin hiç gereği yokken “Biz seçimi kazanınca kimseyi işinden etmeyeceğiz” sözü AKP tarafından istismar edilerek “Sanki bu söz kimseye dokunulmayacak” gibi algı yaratılmaya çalışılıyor.
Tabii her görevden almadan sonra kopan yaygaraya CHP’liler verecek cevap bulamıyor. Şimdi benzer bir durum belediyenin şirketlerine atanan kişilerin bu şirketlerin yönetim kurulunda da görev alacak olmasında yaşanacak. CHP bundan önce AKP’lilerin aynı anda birkaç yerden maaş almalarını eleştirerek “Halk yoksulluğa talim ederken, AKP’liler birkaç işten yüzbinlerce lira maaş alıyorlar” kampanyası yapıyordu.
Oysa şimdi CHP aynısını yapıyor.
İBB’nin en önemli şirketlerinden olan İGDAŞ’ta son Yönetim Kurulu kararlarına göre, görev süreleri sona eren üyelerin yerine yeni atamalar gerçekleştirildi. İBB Genel Sekreteri Yavuz Erkut yönetim kurulu başkanı, Genel Sekreter yardımcılarından Yeşim Meltem Şişli yönetim kurulu başkan yardımcısı, Mehmet Çakılcıoğlu ise yönetim kurulu başkan yardımcısı, oldu.
İGDAŞ yönetim kurulu başkanı aylık net 14 bin 200 lira, yönetim kurulu başkan vekiline aylık net 8 bin 950 lira, yönetim kurulu üyelerine aylık net 4 bin 950 lira huzur hakkı ödenecek. Yarın AKP yandaşları kampanyayı başlattıklarında nasıl bir cevap verilecek hiç aklıma gelmiyor.