WASHİNGTON-

Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekatı”yla ilgili Birleşmiş Milletler başta olmak üzere dışarıya verdiği mesajları şu dört başlıkta toplayabiliriz:

* YPG/PYD Türkiye'nin 1984'ten beri mücadele ettiği terör örgütü PKK'nın aynadaki yansımasıdır. ABD ve Avrupa Birliği'nin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK, YPG/PYD üzerinden bir garnizon devleti kurmak istiyor. Buna izin vermek Türkiye'nin geleceğine tehdit idi. Operasyonla bu tehdide son veriyoruz.

* Türkiye “işgal” etmiyor, daha önce Irak'ta yaptığı gibi BM Anlaşması'nın Maddesi gereği “sınır ötesi terörle mücadele operasyonu” yapıyor. Bu mücadele PKK (YPG/PYD) ile birlikte IŞİD'i de kapsıyor.

* Suriyeli göçmenler meselesi sadece Türkiye için değil, bütün dünya için büyük bir tehdide dönüştü. Suriyelilerin yeniden Suriye topraklarına dönmesi bu tehdide son vermenin en iyi yoluydu. Barış Pınarı Harekatı, oluşturulacak güvenli bir bölge aracılığıyla Suriyeli göçmenlerin önemli bir bölümünün Suriye'ye dönmesini sağlayacak.

* Türk Silahlı Kuvvetleri, Harekat sırasında siviller zarar görmesin diye her türlü önlemi aldı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanlarından Gülnur Aybet, CNN Televizyonu’nda Christian Amanpour’un sorularını yanıtlarken bu dört maddeyi net bir şekilde anlattı. Başka zamanlarda hoşlanmadığı cümleleri konuğunun ağzından çıkmadan kesen Amanpour’un Aybet’in her cümlesinden sonra “yes” demesi şaşırtıcıydı ve yapılana kategorik olarak karşı olmadığını gösteriyordu.

TRUMP’IN SAVUNMASI DA AYNI

ABD Başkanı Donald Trump da motivasyonu farklı olmakla birlikte iki gündür Türkiye’nin operasyonunu (desteklememekle birlikte) neden engellemediğini benzer cümlelerle anlatmaya çalışıyor.

Mesela, selefi Barack Obama’nın YPG’yi yani PKK’yı bile bile desteklediğini, artık IŞİD’le uğraşmayı Türkiye gibi Suriye’nin komşularına bırakmak istediğini söylüyor.  Türkiye olmazsa Suriyeli göçmelerin bütün dünyaya yayılacağının altını çiziyor. Türkiye’nin NATO’nun önemli bir müttefiki olduğuna dikkat çekiyor.

İç politikada köşeye sıkıştığını, bu manevrasını bir yıl sonra yapılacak başkanlık seçimine yatırım  olsun diye yaptığını, bu çıkışını dengelemek, Amerikan Kongresi’ni yatıştırmak için de Türkiye’yi bitirmekle tehdit edecek kadar saçmaladığını bilmeseniz, “Trump Türkiye’nin avukatlığını yapıyor” demeniz işten bile olmaz.

KONGRE KENDİ GÜNDEMİYLE MEŞGUL

Bir taraftan Trump, bilerek ya da bilmeyerek Türkiye’nin tezlerini savunurken, diğer taraftan da Amerikan diplomasisi, Pentagon ve Beyaz Saray, Amerikan Kongresi’nde “Her şey bilgimiz dahilinde. Varılan mutabakat çerçevesinde sınırlı bir harekat olacak” diyerek lobi yapıyor.

Verdikleri bilginin özeti şu:

“ABD ile Türkiye’nin Ağustos’ta vardığı mutabakat, TSK’nın belli bölgelerde ‘cepler’ oluşturmasını öngörüyor. Söz konusu cepler Amerikan askerlerinden arındırıldı ve harekat tamamlandığında bölgeye Suriyeli göçmenler yerleştirilecek.”

Amerikan Kongresi, bu savunmalardan pek ikna olmuş görünmüyor ama (bir kaç Kongre üyesi dışında) Trump’la ilgili Ukrayna krizi, azil süreci, Demokrat Parti’deki başkan adaylığı yarışı ve ABD’de geneline hakim olan Rusya paranoyası nedeniyle başını kaldıracak durumda değil.

Haliyle Türkiye’ye yaptırım uygulanması, tavır alınması gibi tartışmalar bir kakofoninin ötesine geçemiyor.



Operasyon başladıktan sonra en önemli gelişme Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaşanabilir. Zira, Fransa konuyu BMGK’ne taşımakta kararlı görünüyor. Şimdi takip etmemiz gereken gelişme şu olacak:

Barış Pınarı Harekatı’na karşı bir karar alınmak istendiğinde Rusya daimi üye olarak o kararı veto edecek mi?

BM’de bir başka konu da “muhatap” meselesi olacak. Türkiye, “terörle mücadele” amacıyla BM Anlaşması’nın 51. Madde’sini gerekçe gösterip Irak’ın kuzeyine girdiğinde Irak tepki gösterse de, Mesud Barzani liderliğindeki Kuzey Irak Kürt Yönetimi yeşil ışık yakmıştı. Haliyle BM ve diğer uluslararası kuruluşlar Barzani’yi referans alarak Türkiye’nin PKK’yla mücadele ettiğini kabul etmişti.

Ne yazık ki sadece Fırat Nehri’nin doğusunda değil, Suriye’nin genelinde herkesin hemfikir olduğu “meşru” bir muhatap yok ve başta Avrupalılar olmak üzere Türkiye’yi eleştiren ülkeler bölgeyi “Kürt bölgesi” ve YPG/PYD’yi de “IŞİD’i bitiren Kürtlerin temsilcisi” gibi görüyor.

Türk diplomasisi New York’ta böyle bir durumun önüne geçmek için de Rusya’dan destek bekleyebilir.

Bakalım Rusya bu konuda Türkiye’nin yanında mı olacak karşısında mı? Yoksa fırsattan istifade “Esad’ı tanıyın” mı diyecek?