Bugünün konusu, sermaye yetersizliğine düşen kamu bankalarının sermayelerini yeterli hale getirmek için hükümetin giriştiği “aksiyon” planı. Ne var ki; bu aksiyon bana atraksiyon gibi geldi. Önce kullanacağımız sözcükleri tanımlayalım: Atraksiyon, eğlence yerlerinde seyircinin dikkatini çekecek ve onu memnun edecek göze hoş gelen hareket demektir. Bunlara “numara yapmak” da denir. Aksiyon ise, etki veya eylem demek. Tuhaf ama “aksiyon”, finansal muhasebede “hisse senedi” anlamına gelir. Bunun karşıtı olarak finansmanda “obligasyon” diye bir sözcük daha vardır. Bu kelime genelde “mecburiyet veya yükümlülük” manasında kullanılsa bile, finansal muhasebede “tahvil” demektir. Anonim şirketlerin finansman planı yapılırken önce, para ihtiyacının “ne kadarının aksiyon, ne kadarının obligasyon” ile karşılanacağı hesaplanır. İngilizcede bu nispete “debt/equity” oranı denir. Burada “debt” tüm finansal borçları kapsar.

İKRAZEN ÖZEL TERTİP İÇ BORÇLANMA SENEDİ (DİBS)

Maliye ve Hazine Bakanlığı’ndan yapılan açıklamayı okudum. Söze şöyle başlıyorlar: “Kamu bankalarının sermaye yapılarının güçlendirilmesi için toplamda 3.7 milyar Euro’luk ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi (DİBS) ihraç edilecek. İhraçta Türkiye Varlık Fonu (TVF) tarafından finansal piyasalarda iyileştirme ve derinleştirmeyi desteklemek amacıyla kurulan TVF Piyasa İstikrar ve Denge Fonu (PİDF) aracı olacak”. Anlayan beri gelsin. İkraz, borç vermek demektir. “İkrazen borçlanma” da “borç vererek, borç alma” anlamına geliyor herhalde. Tam bir şaşırtma doğrusu. Ama aynen böyle yazdığına göre bu plan, kamu bankalarının sermaye yapılarını güçlendirme aksiyonu değil atraksiyonu olmalı diye düşündüm. Açıklamanın tamamını okuyunca işin mahiyeti anlaşılıyor. Kemal Derviş döneminde yapılan “bankalara dövizli tahvil vermeye” çok benzeyen bir aksiyon tasarlanmış. Aslında Merkez Bankası’nın para basması gibi bir şeydir bu. Atraksiyonun amacı ise bu görüntüyü vermemektir.

PARAYI GEVŞET BÜTÇEYİ SIK

Bütünsel olarak ele alınacaksa ben bu aksiyona karşı değilim. İçinde bulunduğumuz sıkıntıdan sadece “az hasarla, kısa zamanda” çıkmak değil “bir daha aynı sıkıntıya düşmemek” için ilk aşamada izlenmesi gereken yolun “parayı gevşet-bütçeyi sık” olduğunu açıkça söyledim. İktisatçıların çoğunluğu ise “hem parayı hem de bütçeyi sık” tavsiyesinde bulunuyor. Yanılıyorlar. Türkiye, bu dar boğazdan parayı sıkarak çıkamaz. Ancak parayı gevşetmenin amacı, kamu bankaları eliyle uygulanan popülist  “bütçe gevşetme” politikasını desteklemek olmamalıdır. Bu uyarımı CHP’li belediyelerin de dikkate almasını rica ederim.

Son söz: Ben anladıysam, başkaları da anlamıştır.