Salı günkü Hürriyet’in ekonomi bölümünde yer alan birinci haberin başlığı “Borcu düşünme, büyümeye bak” idi. Haber, kredi borcu bulunan büyük ölçekli şirketler için “FYY” (Finansal Yeniden Yapılandırma) uygulamasının başladığı hakkındaydı. Haberin kaynağı Ziraat Bankası Genel Müdürü ve Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın’ın yaptığı bir açıklamaydı. Haber metninin içinde Hüseyin Aydın’ın da bir fotoğrafı vardı. Haberin başlığı ile Sayın Aydın’ın resmini yan yana görünce çok şaşırdım. Türkiye Bankalar Birliği’nin başkanı olan bir “bankacı”, netice itibarıyla kredi müşterisi olan birine, nasıl olur da “Borcu düşünme, büyümeye bak” derdi? Dikkat edin “kârını artırmaya bak” denmiyor, “büyümeye bak” deniyor. Bu, “krediyi al, geri ödemeyi düşünme” demekle eş anlamlıydı. Haberi tekrar tekrar okudum. Hüseyin Aydın’ın “tırnak içinde” aktarılacak böyle bir ifadesine rastlamadım. Biraz ferahladım. Haberi yazan, Sayın Hüseyin Aydın’ın söylediklerinden mealen bu anlamı çıkarmıştı.

İSTİFÇİLİK VE İŞLETMECİLİK

Firma kârları ikiye ayrılır. Bunlardan birincisine “istifçilik” (spekülâtif), ikincisine işletmecilik (operatif) kârı denir. Spekülasyon, ileride olacakları kestirmeye çalışmaktır. Mesela dövizin, elektriğin, doğalgazın, demirin, bakırın veya altının fiyatının gelecek sene ne olacağı tahmin etmektir. Özellikle, “arsanın veya binanın” fiyatının veya kirasının iki-üç yıl sonra kaç dolar olacağını öngörebilmek “sıfırdan milyarder olmak” isteyenlerin bir numaralı spekülasyon konusudur. İleriye dönük bu kestirimler yapıldıktan sonra iş, borç para bulmaya kalır. Borcun maliyeti (döviz borcunda anapara artı kur farkı dahil faiz), istifi yapılan mal ve mülkün fiyat artışından düşük olursa, spekülatif kâr oluşur. Tersi olursa da spekülatif zarar meydana gelir. Operatif kâr ise (FAVÖK/EBİTDA zırvalaması değil), “tam maliyeti” “net satış fiyatından” düşük mal veya hizmet üreterek sağlanır. İşletmecilik zor zanaattır. İşletmecilik kârı elde etmek beceri ister. İş insanlarının ezici çoğunluğu istifçilik kârı peşindedir. Onlar da zaten borcu dert etmez.

‘FİNANSAL’ DEĞİL, ‘YAPISAL’ YENİDEN YAPILANDIRMA GEREK

Geliri, giderini karşılamayan şirketler (patronlar değil) kurtarılmalı mıdır? Eğer ortada sistemik (makro ekonomiden doğan sebeplerle ortaya çıkan yaygın ve bulaşıcı iflaslar) yoksa cevap “hayır”dır. (Mesela İngiltere’deki Thomas Cook benzeri bir olay.) Eğer bugün ve geçmişte de ülkemizde olduğu gibi sistemik çöküntü varsa cevap “evet”tir. Bankalar, sadece borçları yeniden yapılandırır. Yani, anaparada kısmen af, kısmen erteleme ile düşük faiz uygular. Bu yetmez. Yeniden yapılandırmada amaç, bu “yana yatık veya hepten batık” şirketlerin kafasını “istifçilik kârı elde etme” amacından uzaklaştırıp “işletmecilik kârı etmeye” dönüştürme olmalıdır.

Son söz: Alkolik, alkolle rahatlatılır ama hastalığı geçmez.