Fırtınası henüz dinmemiş 2018’den sonra, ortalıkta bir “Dengeler yeniden oluşuyor” veya “Taşlar yerine oturmaya başladı” muhabbeti dolaşmaya başladı. Doğru kelimelerle konuşmak gerekirse ekonomide “denge” değil “denklik” (equilibrium) makbuldür. İlk bakışta bu iki kelime aynı anlama geliyor sanılabilir. Ama değildir. Özellikle Türkiye ekonomisi için aradaki fark gözden kaçmamalıdır.

Mesela “ödemeler dengesi” tanım icabı hep dengededir. Ama döviz giriş ve çıkışları denk değildir. Cari açık, dış borç alarak veya Merkez Bankası döviz yedekleri kullanılarak dengelenebilir. Ama bizatihi cari açık olması, ülkenin döviz gelirlerinin döviz harcamalarına denk olmadığını gösterir. Hakeza kamunun gelirleri, giderlerine denk olmayabilir. Aradaki “bütçe açığı”, kamunun içeriden veya dışarıdan borçlanması veya Merkez Bankası kaynaklarını kullanmasıyla dengelenir.

İÇ AÇIĞI BIRAK, DIŞ AÇIĞA BAK

Soru: Bir ülke ekonomisinin “kırılgan” hale gelmesinde hangi denge daha etkilidir?

Yanıt, hiç tereddütsüz “ödemeler dengesi”dir. Yani cari açıktır. Lütfen ABD’nin devasa cari açığını düşünmeyin. ABD’nin dolar gibi bir “ihraç malı” vardır ve dış borçlarını da kendi milli parası ile ödeyeceğinden, pratikte hiç dış borcu yoktur. Gelişmiş ve istikrarlı ülkelerde, iç açıklarının birikmesiyle oluşan “kamu borcu”nun, o ülkenin milli gelirine oranı %100 dolayındadır. Bu yüksek oranın vatandaşa herhangi bir külfeti yoktur. Çünkü iç borç genelde “sıfır reel faizle” döndürülür. Türkiye’de de devlet (AKP’nin ilk dönemi hariç) iç borca uzun yıllar reel faiz ödememiştir. Dolayısıyla Türkiye’de de iç borç, önemli bir sorun olmamıştır.

ÇOKLU DENKLİK VE KÖTÜ DENGE

Keynes’ten beri ekonomide tek bir denklik veya denge noktası olmadığını biliyoruz. Bugünlerde ekonomide “Dengeler oluşuyor” lafını duydukça huylanıyorum. Çünkü bu dengelenme, krize girmemize sebep olan bir “denksiz denge” noktasında oluşabilir. Daha açık söyleyeyim: Ekonomiyi dengeliyoruz diye yeniden “cari açıkla büyüme” modeline geri dönülmek istenmesinden endişeliyim.  Üstelik bu sefer cari açığımızı, milli gelir büyüme oranından yüksek bir döviz faiziyle dışarıdan borçlanarak finanse edeceğiz.

Dışarıya transfer edeceğimiz yaklaşık en az 40 milyar dolar yıllık faiz veya kâr payı yüzünden “gayri safi yurt içi hasıla” artsa bile “gayri safi milli hasıla” düşebilir. Yani büyüyoruz derken, dışarıya ödemek zorunda kalacağımız fahiş faiz ve kâr transferleri yüzünden halkın harcanabilir geliri düşebilir. Bu “harcanabilir gelir açığını” da daha fazla dış borç alarak telafi etmeye çalışırsak, paçayı fakirleşme kısır döngüsüne tam kaptırırız.

Son söz: Ekonomide denk denge stabil, denksiz denge labildir.