1999’un Ağustos’unda merkez üssü Gölcük ve Yalova olan, Adapazarı’ndan İstanbul’a kadar uzanan bir bölgede çok şiddetli bir deprem oldu. Deprem, fay hattı üstünde bulunan ve zemini zayıf yerleşim yerlerinde büyük maddi hasara ve 17 bin 500 can kaybına yol açtı. Pek tabii depremde tüm binalar yıkılmadı. Yıkılanların, hem fayın tam üstünde, hem de depreme karşı dayanıksız (hesap veya imalat hatalı) olarak inşa edildiği kanaatine varıldı. Benzeri şiddette bir depremin İstanbul’da meydana gelmesi ihtimali herkesi korkuttu. 1998’de yürürlüğe girmiş olan “Deprem Yönetmeliği”nin yetersiz olduğu düşüncesiyle 2007 yılında yeni bir yönetmelik yürürlüğe kondu. Bu tarihten sonra inşa edilecek binaların statik hesapları ve betonarme imalatı yeni yönetmeliğe göre yapılacaktı. Eski yönetmeliğe göre yapılmış mevcut binaların, “sırf” yeni yönetmeliğin şartlarını karşılamıyor diye yıkılması diye bir şey söz konusu değildi. Eski bina, eski yönetmeliğe göre yapılmıştır, tabi yenisine uymaz. İlk Hilton Oteli 1953’te açıldı. Kimse, bu bina için riskli demiyor.  Arsasına ilave inşaat izni verilmezse Ayasofya kadar ayakta kalır.

YOK KANUN, YAP KANUN

AKP’nin iktisat politikasının esaslarından biri “dış borçla büyümek” ise diğeri de inşaat emsalini artırarak “arsa rantı yaratma” yoluyla, yurtiçinde sermaye birikimi sağlamaktır. Halkımız ezelden beri “arsama yeni bir imar durumu aldım, bir anda zengin oldum” modelinin aşığıdır. Nasıl olmasın ki? 1999 depreminden sonra vatandaşta “acaba binamız çürük mü” endişesi doğmuştu. 2012’ye kadar pek bir şey yapılmadı. Çünkü sahiplerde binasını yenileyecek para yoktu. Üstelik kat mülkiyeti yaygınlaşmış, apartmanların kat malikleri arasında anlaşma zorlaşmıştı. “İhtiyaç, icatların anasıdır” denir. Neticede, TBMM 16 Mayıs 2012 tarihinde 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi”  adlı her derde deva bir kanun çıkardı.

BİR TAŞLA BEŞ KUŞ VURMAK

Eğer kanunun amacı, halkı çürük binada oturmaktan kurtarmak olsaydı, risk tespiti isteye bağlı olmaz, belediyeler tarafından “riskli alanlardan başlamak üzere” resen yaptırıldı. Ama bu kanun bir taşla beş kuş vurmayı hedefliyordu. Hem evinden çıkmak istemeyen kat malikleri, cebren ve hileyle tahliye edilecek hem eski binalar depreme dayanıklı olsun, olmasın (yeni yönetmeliğe uymuyor gerekçesiyle) yıkılıp yeniden yapılacak hem kapalı garajlı ayrık nizamlı yüksek binalarla kentsel dönüşüm sağlanacak, hem yükleniciler iyi para kazanacak hem de inşaat sektörü canlanacaktı. Bunun için emsal artışı yapıldı. Biraz da “emsalden fazla inşaat” yapmaya göz yumuldu. Zaten bu kanunun esas amacı, inşaat sektörünü canlandırmaktı. Ancak Başkan Erdoğan, “Emsal artırmayın dikine bina yapmayın” deyip kat tahdidi gelince, kentsel dönüşümün “rantı/tadı” kaçtı. Yakında üstü kapalı “emsal artışı” gündeme gelirse beni hatırlayın.

Son söz: Rant neredeyse, riskli bina oradadır.