İyi niyetli, yurtsever, kendine ve ulusuna güvenmek isteyen, çoğu yüksek tahsilli insanlarımız arasında moral bozukluğu epey yaygın. Bu moral bozukluğunun, siyasi ve kültürel sebepleri var. Bu yazıda onlara değinmeyeceğim. Ama benim tespitime göre, bu moral bozukluğunun bir kaynağı da iktisaden “dışa bağımlı olmaktan” hiçbir zaman kurtulamayacağımız inancıdır. Buna “öğrenilmiş çaresizlik” demek daha doğru olur. Çünkü gerçekte çaresiz değiliz, dışa bağımlılıktan kurtulabiliriz. Ama kurtulamayacağımıza inanmışız bir kere (İnandırılmışız demek, kendimizi aptal kabul etmek olacağı için kullanmak istemediğim bir ifadedir.) Bu inancın son örneği, Türkiye Barolar Birliği Başkanı hukuk profesörü Metin Feyzioğlu’nun beyanatında karşımıza çıktı. Metin Hoca’ya göre, hukuk reformu yapılırsa, ülkemize yurtdışından döviz yağacak ve dolar 2 liraya inecektir. Dolar 2 liraya inince, ithal malların maliyeti düşecek, hayat ucuzlayacak ve halkın refahı artacaktır. Aynı mantığın devamında şu da söylenebilir: Ülkemizde petrol bulunsa ve dolar 2 liraya inse, hukuk reformuna gerek kalmayacaktır. Suudi Arabistan gibi petrol zengini olmadığımız için, hukuk reformu yapmak zorundayız. Öyle mi?

ÜRETİMSİZ HARCAMA OLUR AMA BÜYÜME OLMAZ

Kusur vatandaşta değil, ekonomide neyin ne olduğunu halka doğru anlatamayan ekonomi yorumcularındadır. Bu “yanlış anlatımların” başında da, milli gelirin “tüketimle büyüdüğü” gibi bir zırvanın beyinlerine hak edilmiş olması gelir. Ekonomide “tüketimle büyümek” diye bir şey yoktur, zaten olamaz da. Çünkü milli gelir, üretim sürecinde yaratılan “katma değerlerin toplamıdır.” Mal veya hizmet üretimi yoksa katma değer artışı oluşamaz, katma değer artışı yoksa milli gelir de artamaz/büyüyemez. Bu dediklerim, “Dikdörtgen şeklindeki bir düzlem parçasının yüzölçümü, eni ile boyu çarpılarak bulunur” demek gibi bir şeydir. Dış borçla, yani “cari açık” vererek, tüketim malı/aramalı ithal edilip tüketim artırılabilir. Bu yolla “tüketim harcamaları” artar ama “milli gelir” artmaz.

MİLLİ GELİR (GSMH) NASIL ÖLÇÜLÜR

İktisatta “milli gelir” ile “gayri safi milli hasıla” tanımı farklı iki ayrı kavramdır. Amortisman ve dolaylı vergiler düşülerek bulunduğu için “milli gelir” kabaca GSMH’nin yüzde 80’i kadardır. Günlük konuşmalarda GSMH yerine kısaca “milli gelir” deyimi kullanılır. Milli gelir iki şekilde ölçülür. Bunların birincisine “harcamalar” ikincisi “üretimler yoluyla ölçme” denir. Sonuç teorik olarak aynı olmak zorundadır. Çünkü ölçülen şey tektir ve aynıdır. Harcamalar “tüketim” ve “yatırım” harcamaları olarak ikiye ayrılır. Tüketim harcaması yapılmış olması için, tüketilen mal ve hizmetin üretilmiş olması gerekir. Yani “tüketimi” ölçmek, aslında tüketilen mal ve hizmet “üretimini” ölçmek demektir. Cari açık ise bulunan “harcamalar” toplamından düşülür. Kalana “milli gelir/GSMH” denir. Yani cari açık, cebirsel olarak milli geliri artırmaz, azaltır. Bu yıl sıfır olsa da genelde Türkiye halkı, milli gelirinden kabaca yüzde 4-5 kadar fazla harcama yapmaktadır. “Üretmeden tüketiyoruz” lafının tamamı budur. GSMH’nin yüzde 25’i kadar olan yatırım harcamalarını kısmadan, tüketim harcamaları yüzde 4-5 kısılırsa dışa bağımlılık yani “cari açık” biter.

Son söz: Bir at ve üç nal varsa, dördüncü nal da bulunur.