Sevgili okurlarım, Türkiye özellikle bu iktidar döneminde adeta bir yolsuzluklar-vurgunlar ülkesine dönüştü.

Türk Milleti belli kadrolar ve kişiler tarafından göz göre göre soyuluyor. Siz bu soygunları istediğiniz kadar belgeleyin, konuları Meclis’e getirin, araştırmalar yapın, kitaplar yazın, hesap soran yok...

Meclis’teki iktidar koalisyonu bunları görmezden geliyor, milletvekilleri kaldır elini-indir eline yöntemiyle oylarını ret diye kullandıkları anda iş bitmiş oluyor.

Elimde gazeteci arkadaşım Çiğdem Toker’in dört dörtlük bir kitabı var. Okumayı yeni bitirdim, size de öneriyorum:

“Kamu İhalelerinde Olağan İşler.” (Tekin Yayınevi.)

Bu kitabı mutlaka okumanız gerek...

Gerçekten de olağan işler! Alıştık artık... Vurguna, yolsuzluğa ve rüşvet çarklarının dönmesine neden olmayan neredeyse bir tek kamu ihalesi bile yok.

Üstelik işin tam da göbeğinde siyaset var, yandaşlara sağlanan inanılmaz kıyaklar, rant ve sonrası var.

Nasıl soyulduğumuzu, vurgunların milletin sırtından nasıl gerçekleştiğini anlatan dört dörtlük bir belgesel.

★★★

Sevgili okurlarım, şimdi konumuza geçeyim. Yine basitçe, en başta bendeniz olmak üzere herkesin anlayacağı bir biçimde...

Adına Şehir Üniversitesi denilen bir üniversite kuruluyor. Kurucuları ve sorumluları arasında çok ilginç isimler var:

Ali Babacan... Recep Bey’in geçmişteki Başbakan Yardımcısı.

Ahmet Davutoğlu... Recep Bey’in geçmişteki Dışişleri Bakanı ve Başbakanı.

Mehmet Şimşek... Recep Bey’in Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı.

Ömer Dinçer... Yine Recep Bey’in geçmişteki Başbakanlık Müsteşarı ve Milli Eğitim Bakanı...

Ve Abdullah Gül... Kendisinden önce Cumhurbaşkanı seçtirdiği zat.

Gördüğünüz gibi, bir süre öncesine kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletini Recep Bey’le birlikte bunlar ekip halinde yönetiyordu! Devletimiz, milletimiz ve paralarımız onlara emanet edilmişti!

★★★

Yine basitçe ve çok özetle anlatmaya çalışayım. Günün birinde (2008 yılında) Recep Bey’in imzasıyla İstanbul’da Şehir Üniversitesi kuruluyor.

Kurucuları dolaylı veya dolaysız yollarla bu isimler.

Halk Bank isimli kamu bankası (nasıl olduğu bilinmez!) bunlara yüzlerce milyon dolarlık kredi sağlıyor.

İşin içinde sadece krediler değil, İstanbul’un en değerli yerlerindeki arazi devirleri falan da var.

İstenilen her şey gerçekleşmiş zira tepedeki kurucuların tamamı iktidarın ve Recep Bey’in en has adamları!

Olayımızın gerçek ve en basit özeti böyle. Şimdi sonrasına bakalım!

★★★

Günün birinde Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu AKP’den ayrılıp iki yeni parti kurmaya soyunuyor.

Recep Bey bu iki partinin kendi partisinden önemli ölçüde oy koparacağını görüyor ve ister istemez panikliyor.  

Bu iki partinin destekçileri ve kurucuları arasında (henüz resmiyet kazanmamış bile olsa) Abdullah Gül ve Mehmet Şimşek de var...

Başkaları da olacak.

Yani bunlar AKP’yi resmen çatırdatacak. Durum öyle görünüyor.

Recep Bey bu durumda ne yapmalı idi!..

★★★

Geçtiğimiz cumartesi günü yine kürsüye çıktı ve tek tek isimlerini vererek konuştu. Meğer bunlar söz konusu üniversite için Halkbank’tan büyük krediler almış:

“Bunlar Halk Bankasını dolandırmaya çalışıyor. Şu andaki borçları 417 milyon lira. Halef selef olduğumuz cumhurbaşkanı da (Abdullah Gül) beni aradı, ‘Siz arzu ederseniz bu işi çözersiniz’ dedi.”

Çok ağır suçlamalar sıralıyordu...

Geçmişteki en yakın çalışma arkadaşlarını isim vererek dolandırıcı olmakla suçluyordu. Nedeni ne olursa olsun, inanılır gibi değildi.

İsmini verdiği o arkadaşları AKP’den kopup yeni partiler kurmaya soyunmasaydı, acaba bu suçlamayı o zaman da yapabilecek miydi!..

★★★

Ve geçmiş yıllarda Recep’in uzun yıllar başdanışmanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakanı olarak görev yapan (ve başımıza Suriye belasını birlikte açtıkları) Ahmet Davutoğlu, bu kez AKP Genel Başkanına “İnce” bir yanıt verdi:

“Şu anda görev yapmakta olanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar... ve onların yakınlarının mal varlıklarını araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’de gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve yetim hakkı sonuna kadar korunmalıdır. Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi verdikleri de ortaya konulmalıdır...”

Bakalım Bay Abdullah Gül ve Ali Babacan da konuşacak mı!

★★★

Sevgili okurlarım, çok özetle sunduğum şu tablo gerçekten yüz kızartıcı. Bir zamanlar birlikte çalışanlar şimdi birbirlerini dolandırıcı olmakla suçluyor, karşı taraf ise “Hodri meydan, Meclis’te komisyon kurup senin ve yakınlarının mal varlığını ve banka hesaplarını inceleyelim. Biz senin yaptıklarını da biliyoruz” demeye getiriyor...

Nasıl da düştüler birbirlerine, inanılır gibi değil.

Bu tablo karşısında benim son sözüm şu olacak!

“Bizi kimler nasıl yönetmiş, şimdi kimler yönetiyor. Vay anasını sayın seyirciler!”