CHP seçmeni bazı konularda çok duyarlı.
Şeffaflığa önem veriyor, halkın vergileriyle oluşan kaynakların, kendisinin denetleyebileceği biçimde harcanmasını, eş, dost, akraba kayırmacılığı yapılmamasını, ihalelerin kapalı kapılar ardında oldu bittiye getirilmeyip akıllı telefonlardan takip edilebilecek düzenlemeyle canlı yayınlanmasını talep ediyor.
Aksini yaparak liyakat yerine nepotizmi tercih eden, şeffaf uygulamalardan kaçınan “Ben seçildim, istediğimi yaparım” diyen başkanlara müthiş tepki gösteriyor. Hatta bu sorumsuz kişilerin derhal istifalarını ve partiden ihraçlarını bekliyor.
Seçmen tepkisinde yerden göğe kadar haklı... Çünkü; İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük kentlerle, diğer belediyelerde Cumhur İttifakı adaylarının açık ara saf dışı bırakılarak yerelde AKP ve MHP’den kazanılan iktidarların yarattığı umudu korumak istiyor.
Belediyelerdeki değişimin, siyasi iktidarı alarak devamını bekliyor. Bunun bir başlangıç olduğunu, kazanılan belediyelerde her şeyin güzel gitmesi halinde iktidarı  yenmenin de mümkün olacağını görüyor.

★★★

Şöyle bir belediye düşünün;
Başkanın makam odasının kapısı açık duruyor, dışarıdan bakıldığında içerisi görünüyor ama meclis toplantılarında nelerin görüşüldüğü, hangi kararların alındığı bilinmiyor!.. Çünkü toplantılar halka açılmıyor, canlı yayınlanmıyor!..
Başkan kapısını ardına kadar açık tutuyor ama tüyü bitmemiş yetim hakkının olduğu gelirlerin nereye, niçin harcandığı konusundaki bilgileri toplumla paylaşmıyor, kayıtları halkın denetimine sunmuyor!..
Başkan kapısını açmakla yetinmiyor, kasasıyla kaldırıp atıyor ama ihaleleri bir başka odada kapalı kapıların ardından yapıyor!.. İhaleyi kimin nasıl aldığını, kazananın en düşük fiyatı verip vermediğini, yandaş olup olmadığını toplumdan saklıyor!..
Başkan işi abartıp tüm binada açılmadık kapı bırakmıyor ama personel alımında neyin belirleyici olacağı konusunda topluma hiçbir taahhütte bulunmuyor. Yani liyakatı mı, yoksa kayırmacılığı mı gözeteceğini kimse bilemiyor!..

★★★

Bu konularda şeffaflık yoksa, binadaki tüm odalardaki kapıların kasaları toptan sökülse bile, bir şey ifade etmez...
Yapılanlar şovdan ileri gitmez!..
Şeffaflık şov gerektirmez!..
Geçmişte yaşananlardan biliyoruz ki şovdan ibaret kalan şeffaflık (!) görüntülerinin ardından kuşku gelir, yolsuzluk şaibesi gelir, bela gelir, hırsızlık iddiaları gelir!..

★★★

Bakın 1973-80 yılları arasında, yani 12 Eylül darbesine kadar Antalya’da başarıyla Belediye Başkanlığı yaparak efsaneleşen Selahattin Tonguç ne diyor:
“Başlangıçta 36 üyeli meclisin 18’i CHP’liydi. Sonraları 15’e düştü. Salt çoğunluğu kaybetmeme rağmen işleri yürütmeye çalıştım. Bu durumda çareyi meclis toplantılarını ve ihalelerin verilişini o günün en iyi iletişim kanalı olarak gördüğümüz belediye hoparlöründen canlı yayınlamakta buldum. Halk, ilk kez şeffaf belediyecilikle tanıştı ve kulaklarıyla tanıklık etti.
Halk yararına yaptığım işler nedeniyle çıkarları bozulan çevrelerden ölüm tehditleri aldım. Evim silahlı saldırıya uğradı, kahveme siyanür kondu, üzerime araba sürüldü, CHP binasına bomba bırakıldı!..
Birkaç kez ölümle burun buruna gelmiş olmam beni yıldırmadı. Lara’dan Yeni Liman’a kadar olan kıyı bandını doğal sit alanı ilan ettim ve halka açtım. Halkın malını hak sahibi halka teslim ettim. Toplantıların halka açık olması beni güçlü kıldığı gibi, sorunların çözülmesinde tek yol oldu...”

★★★

İşte seçmen böylesine dürüst, cesur, halkçı, şeffaf, ilkeli, liyakata saygılı ve çok çalışan başkanlar istiyor.
Aksini yapanları yani “umuda köstek olanları” affetmiyor, arkasında kimlerin durduğuna hiç aldırmadan kırmızı kartı gösteriveriyor!
Yıllardır biriken özlemlerin oluşturduğu dip dalgadır gelen!
Önemsemeyeni alır götürür!..